Fiyatlamaktan kaçınılan olguların dayanılmaz ağırlığı!

Uğur CİVELEK
Uğur CİVELEK ARKA PLAN [email protected]

Yaşanan gelişmeler ve açıklanan veriler, küresel düzeyde ve ülkemizde güvensizlik algısının güçlenmeye devam ettiğine işaret ediyor. Sözel müdahalelerin etkisi kısa vadeden öteye kalıcı olamıyor ve beklentiler olumsuzlaşmayı sürdürüyor. Hem hayal tacirlerinin, hem de bunları kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirmeye çalışan kesimlerin uykuları kaçıyor! Uzunca bir süredir görmezden gelinen ve muhtemel yıkıcı etkileri nedeniyle fiyatlanmayan olguların dayanılmaz ağırlığı yoğun bir şekilde hissediliyor! 

Gelişen ekonomilere ilişkin algılar bozuluyor ve küresel konulara ilişkin beklentiler olumsuzlaşıyor. Gerek Avrupa Merkez Bankasının parasal genişleme lehine söylemleri ve gerek ise Japon para otoritesinin aynı yöndeki eylemleri, söz konusu bölge paralarının değerlenmesini önleyemiyor. Aksi yöndeki yapay dayatmalara rağmen, emtia ve sermaye piyasaları üzerindeki olumsuz baskılar güçlenmeye devam ediyor. ABD’de beklenenden düşük çıkan Tarım dışı İstihdam verilerine ve Çin’in piyasa yanlısı açılım girişimlerine rağmen, oluşan olumsuz hava dağılamıyor. Son imzaları hafta içinde atılan Trans Pasifik Anlaşması ve Orta Doğu’daki jeopolitik dehşet dengelerinin hızla Batı aleyhine değişmeye başlaması, gerginliğin artmasına katkı yapıyor. 

Hemen yukarıda özetlemeye çalıştığımız küresel ve bölgesel koşullar, Türkiye Ekonomisi açısından alarm veriyor; bu durumun Ocak ayı Dış Ticaret ve Enflasyon rakamları üzerinde fazlası ile belirleyici olmaya başladığı dikkat çekiyor! İçinden çıkılmaz hale gelen Suriyeli Mülteciler konusu ise, giderek olumsuzlaşacak ve istikrarsızlığı besleyecek bir görüntü sergiliyor. Türk Lirasındaki kayıpları kısmen de olsa geri alma zorlamaları ile yapısal reform masalları yetersiz kalıyor, bu olumsuzlukları dengeleyemiyor! 

Orta Vadeli Planın ve daha henüz yasalaşmamış 2016 Bütçesinin hedefleri, daha yılın ilk çeyrek döneminin yarısı geçmeden anlamını tümü ile kaybetti. Ocak ayı tüketici fiyatları yüzde 1,82 oranında artmış ve yıllık enflasyon yüzde 9,58 düzeyine yükselmiş! Yine aynı döneme ilişkin ihracat ise, Türkiye İhracatçılar Meclisinin verilerine göre yüzde 14,4 ve Gümrük Bakanlığının kayıtlarına göre yüzde 21,2 oranlarında daralmış! Başta turizm olmak üzere hizmet gelirlerine ilişkin beklentilerde ise tam bir çöküntü yaşanıyor; tasarruf açığındaki büyümenin nasıl olup ta kontrol altına alınabileceği bilinmiyor. Yeni yatırımlar ve verimlilik üzerine kurulan hayaller hızla buharlaşıyor!  

Gelişmeleri kontrol altına almak ve beklentileri düzeltmek adına öne sürülen söylemler kesinlikle güven vermiyor. Enflasyonu geriletmek için Türk Lirasının değerlenmesi lazım; fakat bunu kısa vadeden öteye mümkün kılacak yeterli döviz rezervlerine sahip olmadığımız gerçeğini unutmamak gerekiyor. Ayrıca paramızdaki değerlenme mümkün olabilse bile bunun ihracat ve üretim üzerindeki yıkıcı etkilerini görmezden gelemeyiz. Euro Bölgesine ilişkin beklentilerin olumsuzlaşması ve bölgesel gelişmeler sebebi ile İran ile aramızdaki gerginliğin büyümesi, ihracat konusunda olumlu düşünmeye izin vermiyor. 

Döviz cinsinden gelir yaratan konulardaki seri olumsuzlaşma, makroekonomik göstergelere ilişkin beklentileri vuruyor; riskten kaçınma eğilimini tetikleyerek döviz kuru ve faizleri yükselişe zorluyor. Günü kurtarmak adına direnmeye çalışmak, risk primimizin artmasını engelleyemiyor! Zira kullanılabilir döviz rezervlerine ilişkin endişeler ve mali sektöre yönelik kırılganlık algıları büyüyor! 

Özetle söylemek gerekir ise, para politikaları ile günü kurtarma devri geride kalmış gibi görünüyor ve artık işe yaramıyor. Buna bağlı olarak riskten kaçınma eğiliminin belirleyici olmaya devam etmesi önlenemiyor, güvenli liman arayışları ivmeleniyor. Gelişen ekonomiler merkezli yeni bir küresel krizin, ciddi ve uzun süreli sıkıntılar yaratabileceğini dikkate almak gerekiyor!

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar