FİSKOBİRLİK ile de FİSKOBİRLİK'siz de olmuyor
Cengiz Keskin iki yıl önce yayınlanan makalesinde Türkiye'den ilk kabuklu fındığın; 1732'de Rusya'ya, 1792'de Romanya'ya, 1851'de İngiltere'ye, 1871'de Belçika'ya gönderildiğini yazmıştı.
Cengiz Keskin'e göre fındık ihracatını gösteren ilk istatistikler, Osmanlı Devleti döneminde 1878'de tutulmaya başlamıştır. Bu istatistiklerde bölgeden o yıl 5.468 ton fındık ihraç edildiği görülmektedir.
1900'ün başlarında fındığın gemilerle kaçak olarak Rusya'ya sevk edildiği anlaşılmaktadır. 1918 yılında Giresun, Ordu, Tirebolu, Görele ve diğer sahillerden gemilerle kaçak olarak Rusya'ya sevk edilmesi sonucu devlet hazinesinin vergi kaybı olduğundan bahis ile Giresun Kaymakamı, İstanbul'dan bazı isteklerde bulunmuştur. Kaymakam Rusya'ya fındık ihracına izin verilmesini önermekte ve fındık ihracı karşılığında Ukrayna'dan Zahire ile sair maddelerin alınabileceğini belirtmektedir. Kaçakçılığı önlemek için de "sahili gece gündüz kontrol edecek en az 5-6 motora ihtiyaç duyulduğunu" yazmaktadır.
Cumhuriyetin ilanından sonra Atatürk'ün, "Belli başlı ürünlerimizi ilgilendiren birlikler kurulmalıdır" sözüyle toplanan I. Ulusal Fındık Kongresi sonrasında 1938 yılında kurulmuştur.
FİSKOBİRLİK'in Karadeniz Bölgesi'nde 12 ilde 50 kooperatifi ve yaklaşık 250 bin fındık üreticisini şemsiyesi altında toplayan dev bir ürün ve üretici birliğidir.
Ne yazık ki bu dev ürün ve üretici birliği fındık ürününün içeride ve dışarıda değerlendirilmesinde güçlü bir yapılandırmayı gerçekleştirememiş, her ürün dönemi sorun sadece destekleme ve fiyat konularında düğümlenip kalmıştır.
Bu durumda geçici olarak satış konusunda tüccar devreye girmiş. Tüccar sistemin ana oyuncusu olurken, FİSKOBİRLİK üretici ve tüccar arasında sıkışıp kalmıştır.
Halbuki geçen süre içinde FİSKOBİRLİK teşkilatının, bir ürün birliği olarak üretimi, stokları ve fiyatı dengeleme, yönetme (regüle etme) sorumluluğunu üstlenmesi gerekirdi.
Eğer FİSKOBİRLİK gerçek bir ürün birliği olarak faaliyet gösterebilse idi, yurtdışındaki alıcıların gerçek ve ana muhatabı FİSKOBİRLİK olurdu.
Bugünkü yapıda fındık üreticisi olmadan nasıl ki fındık üretilemez ise tüccar olmadan da fındığın satılması imkansızdır.
Fakat kamuoyunda bu iki ana oyuncunun imajı karşılıklı ithamlarla yıpratılmaktadır. Fındık üreticisi havadan para kazanan, her yıl fiyat artışı bekleyen, politikacılar tarafından himaye edilen kesim olarak kamu oyuna tanıtılmaktadır.
Buna karşı tüccar fiyatı devamlı aşağıya çekme arayışında olan yurtdışındaki çikolatacıların temsilcileri olarak kötülenmektedir.
Tüccarın bağlantılar yaparak, kaliteyi tutturarak, bankalardan finansman yükünü üstlenerek ihracatı gerçekleştirmedeki çabası küçümsenmektedir.
Yıllık ihracat geliri rakamları verilirken, bu ihracatı gerçekleştirmede ve döviz sağlamada tüccarın rolü unutulmaktadır.
FİSKOBİRLİK gerçek bir ürün birliği olamadıkça fındık üreticisi tüccara mahkumdur. Burada tartışılan, çok sayıdaki üreticinin güçsüzlüğü karşısında az sayıdaki tüccarın gücüdür.
Güç dağılımındaki dengesizliktir.
Fındık üreticilerinin ortak oldukları kooperatiflerin hiçbir gücü yoktur. FİSKOBİRLİK maalesef müflis durumdadır. Fındık üreticisi sahipsizdir. Sahipsiz fındık üreticisinin karşısında tüccarın güçlü olmasından doğal bir şey olamaz.
Fındık üreticisine devletin devamlı olarak sahip çıkması mümkün değildir. Devlet her üründe üreticiye sahip çıkacak güçte değildir.
Uzun dönemde değil, kısa dönemde, acil olarak FİSKOBİRLİK teşkilatının yenilenmesine ihtiyaç vardır. Belki de en doğrusu mevcut kooperatifleri ve FİSKOBİRLİK teşkilatını bütünü ile kapatarak, yepyeni bir üretici örgütlenmesini ortaya koymaktır.
Mahalli üretici birlikleri ile merkezi üretici birliği konusunda arayışlara girmekte yarar vardır. Bu yeni arayışta politikayı ve politikacıları sistem dışında tutmak için belki de özel sektör statüsü ile sermayeye dayalı ortaklıklara gidilebilir.
Bu konuları bugün tartışmanın belki zamanı değildir ama destekleme kararı ve fiyatı açıklandıktan sonra da bu konular unutulup gitmektedir.