Fırtınanın sonrası
Zaman olarak fırtınanın tam merkezindeyiz. Gelişmiş ve gelişmekte olan dünya ekonomilerinin ve bu arada Türkiye'nin görebileceği zararları zaman açısından ikiye ayırabiliriz. Fırtına hasarları ("immediate damage") ve fırtına sonrası.
Birinci kategoriedeki "fırtına hasarlarına" bakarsak, Amerikan ve Avrupa ekonomilerinin büyük zarar gördüğünü not etmemiz gerekiyor.
.Bankalar batıyor ve bütçe fonları banka kurtarma ve çözümleme (resolution) operasyonlarına ipotek edilmek durumunda kalıyor.
.Yavaşlama başladı. ABD'de sanayi üretimi ağustosta yüzde 2,8 düştü. ABD için IMF'nin 2009 büyüme tahmini yüzde 0'a yakın.
.İşsizlik artış süreci başladı. İşsizlik ilk aşamada bazı şehirlerde ve özellikle bankacılık ve finans sektöründe yoğunlaşacak. İngiltere'de mayıs-ağustos döneminde işsiz sayısı 164.000 kişi arttı. Bu, toplam 1,63 milyon olan işsiz sayısının üç ayda yüzde 10 artmış olması manasına geliyor. İşten çıkartmalarla birlikte, eylül ayında iş arayanların sayısı sadece Londra'da yüzde 42 artarken şehirde iş ilanlarının sayısı yüzde 14 azaldı.
.Tüketici güveni düşüyor. ABD'de Michigan Üniversitesi Tüketici Güven Endeksi, eylülde 70,3'den ekimde 57,3'e düştü. Bu rakam 1978 yılından beri en düşük seviye.
Türkiye olarak henüz Avrupa, Amerika ve bazı gelişmekte olan ülkeler kadar zarar görmedik. İMKB uzun süredir düşüşte, geçen hafta kur önemli oynaklık gösterdi. Ancak banka batışları gibi felaketler yaşamadık. Zaten kısıtlı bütçe imkanlarımızı banka batışlarına tahsis etmek zorunda kalmadık.
İkinci kategori ve bizim için daha önemli olan fırtına sonrası. Önceki kriz deneyimleri fırtına sonrasının uzun sürebileceğini gösteriyor. Depresyonun başlamasından sonra, bir çok Avrupa ülkesinde sanayi üretiminin 1929'daki seviyesine geri dönmesi 6 yıldan fazla süre almış.
1929'daki kadar büyük bir sıkıntı yaşanacak mı bilmiyoruz ancak 1929'dan daha vahim başlangıç noktaları var
.Avrupa ülkeleri zaten hasta; uzun süredir büyüme problemleri yaşıyorlar.
.Yapısal reformları gerçekleştirme problemleri var. Örneğin Fransa başta olmak üzere emek piyasası verimli değil.
.ABD'de özel tüketim zaten sıfır noktasında. Hanehalkı bilançoları berbat durumda. Hanehalkı açısından son yıllarda en önemli varlık kategorisi durumuna gelmiş olan emlak piyasasında fiyatlar 2004'ler seviyesine geriledi. İnşaat sektörü, ABD standartlarında durma noktasında demek mübalağa olmayabilir. Zira, eylül ayında yeni inşaat ruhsatları geçen eylüle göre yüzde 30'un üzerinde düştü. Yılın ikinci çeyreğinde başlayan inşaatlar 11 Eylül sonrasında gelen 2001 son çeyreğin yüzde 40 altında kaldı.
ABD'nin Japonya'nın yine bir emlak balonunun patlamasından sonra 1990'larda girdiği uzun dönemli bir durgunluğa girmesi çok uzak bir olasılık değil. Önümüzdeki dönemde varlık fiyatlarındaki reel uyum iki kanaldan sağlanabilir: Ya emlak fiyatları ve borsa daha da çük düşecek ya da nominal seviyeler uzun süre kalırken aynı neticeyi enflasyon sağlayacak. ABD açısından durum kırk katır mı kırk satır mı açmazı gibi gözüküyor. Varlık fiyatlarının nominal olarak daha da düşmesi belki daha iyi olan opsiyon. Zira bu ciddi bir sermaye girdisi sağlayabilir. Ancak ABD politikası bunu kaldıramaz zira hem banka bilançoları hem de hanehalkı ve işletme bilançolarının daha da kötüleşmesi manasına geliyor. Ayrıca ABD'de yabancı sermaye aleyhtarlığı büyüyor.
Buna karşılık bu krizde bazı olumlu noktalar da var. Birincisi Ortadoğu ülkeleri, Çin, Hindistan ve Rusya gibi gelişmiş ülkelerde önemli bir sermaye birikimi var. Bu birikim, Batı'da ucuzlayan aset piyasalarına akacak. Türkiye gibi ülkeler de olası hedefler arasında. Ayrıca, Batı'da da önemli sermaye birikimi var. Bu birikimin son krizde tamamen buharlaşmadığının altını çizmemiz gerekiyor. İkincisi, petrol fiyatları hızlı tepki vererek aşağı inmeye başladı bir süre daha trend aşağı devam edebilir . OPEC kota düşüş kararının bu süreçte fazla etkisi olmayabilir. Dolayısıyla, fiyat düşüşleri ekonomik yavaşlamayı yavaşlatabilir.
Türkiye açısından önemli olan, fırtına sonrasının risklerini azaltmak hatta avantaja çevirmek. Eğer öldük bittik edebiyatına devam edersek bu aşamada da zarar görmeyi başaracağız. Ancak, özellikle basında sağduyunun galip geleceğini düşünüyorum.
Dolayısıyla bakmamız gereken önemli soru, dünyanın uzun dönemli bir durgunluğa girmesi durumunda Türkiye'nin stratejisi ne olmalı?