Fırtınanın gözü
Otomotiv sanayi giderek futbola benzedi. Taleplerle, siyasi otoritenin bu taleplere yönelik düzenlemeleri bir türlü her iki tarafı da mutlu edemiyor. Etmesi de çok mümkün değil. Çünkü, işin özünde tarafların, kendi ajandalarının, kendi önceliklerinin aynı paydada buluşması neredeyse imkansız.
Herkes hepimiz aynı gemideyiz dese de geminin rotasının, kendi pusulalarına göre belirlenmesinde ısrarcı.
Konu ekonomi olunca, pusulalarda sadece kuzeyi göstermiyor.
Karayip Korsanları filmindeki Jack Sparrow'un pusulası gibi.
Sparrow'un canı nereyi isterse pusula o tarafı gösteriyor. Geminin asla ana rotası yok. Güncel durum, kişisel çıkar rotanın asıl belirleyicisi.
Geçtiğimiz günlerde İshak Alaton'dan nazik bir hediye almıştım. Mehmet Gündem tarafından, Lüzumlu Adam-İshak Alaton isimli biyografisini imzalayarak göndermişti.
Çok büyük dersler çıkartılabilecek bir hayat hikayesini anlatan bir kitap olsa da beni asıl etkileyen, "Hedefi belli olmayan yelkenliye, hiçbir rüzgar yardım etmez" cümlesi oldu.
Yelkenli ve rüzgardan bahsederken aklıma bir başka arkadaşımın web sitesi geldi. Organizasyon hizmeti veren bu arkadaşımın web sitesine girdiğinizde sizi şu söz karşılıyor: "Rüzgar durmuşsa asılın küreklere…"
Denizlerden karaya inelim ve bu sözleri otomotive taşıyalım.
Bizim otomotiv sektörü, gümrük birliği öncesinde arkasında çok güçlü bir devlet desteğiyle tam yol ilerledi. Bu ortamda devletin herhangi bir stratejik hedefi olmadığı için şirketler, kapalı ekonominin kuvvetli rüzgarıyla pupa yelken yüksek kara yelken açtılar.
Daha sonra gümrük birliği devreye girince bir anda rüzgar kesiliverdi. Bu sefer ne oldu asıldı bizim otomotivciler küreklere.
Bu sefer hedef netti. Zira, üretime devam edebilmenin yolu rekabete uyum, kalite ve ihracattan geçiyordu. Ancak, rüzgar karşıdan esmeye başladığından kürekle seyahat çok zordu ve rakipler çoktan zengin limanlara ulaşmıştı.
Bugün geldiğimiz noktada dünyanın en güçlü filosuna sahip değiliz. Ama kürek çekmeyi de bıraktık ve ortalamanın üzerinde bir saygınlığımız var. İnsanlar bizi ciddiye alıyor, birlikte yelken açmak istiyor. Ama, birlikte yelken açtığımız gemiler kadar da sert fırtınalara dayanıklı değiliz.
İkinci Dünya Savaşı'nın en kanlı deniz savaşları Atlantik Okyanusu'nda yaşanmıştır. Alman Deniz Kuvvetleri'nin U-Bot adı verdiği denizaltı filosu ile ABD'den Avrupa'ya insan/asker nakliyatı yapan gemilerin mücadelesi, tarihin en trajik hikayelerine sahne olmuştur.
Müttefiklerin U-Bot'lara karşı bulduğu çözüm konvoy yöntemiyle seyahat edip, ana gemilerin etrafında daha küçük, dinamik, çarpışma gücü yüksek gemilerle bir savunma kalkanı oluşturmak olmuştu. Bu çözüm ana gemilerin sağlıklı bir şekilde limanlara ulaşmasını sağladı ve U-Bot saldırıları nedeniyle verilen kayıplarda önemli gerileme yakalandı.
Bugün otomotiv dünyasını da bu konvoylara benzetmek mümkün. Dev üreticiler beraberlerinde küçük şirket filolarıyla hareket ediyor. U-Bot'ların yerini de rekabetin aldığını söyleyebiliriz. Bu küçük gemiler olmadan ana geminin sağlıklı kalması mümkün değil.
Bu ortamda biz ne yapmak istiyoruz. Herkesin üzerinde birleştiği gibi dünyada adımızdan söz ettirmek. Kendi filomuzla kendi hedeflerimize ulaşmak.
Bu amaçla 2023 yılına yönelik Hükümet tarafından bir de yol haritası çizildi. Ama daha iş bu noktada bence su koyverdi.
Bugün dürüst konuşmak gerekirse, otomotiv sektöründe hiç kimse hükümetin koyduğu hedefe ulaşılabileceğine inanmıyor. İyi niyetten kimsenin şüphesi olmamakla birlikte konulan rakamlara fiziki olarak ulaşabilmek mümkün değil.
Bu yolda ölen karıncalara saygımız sonsuz, lakin, hedeflere ulaşmak mümkün olmadığı için sektör yine kendi doğrularını kerteriz alarak seyretmek istiyor. OSD'nin bazı üyeleri hafif ticari araç üzerindeki vergilerin, sektörü tamamen yok edeceğini ileri sürerken, bazı üyeler bu alandaki vergi olmamasının devlete çok önemli gelir kaybı yarattığını ve rekabeti bozduğunu savunuyor.
İthalatçı firmalar, vergi sistemini dünyadaki örnekleri doğrultusunda yeşile döndürmeye çalışırken, bu durum üretimi olumsuz etkilediği için OSD'nin gündemine alt sıralardan giriyor. Bir taraf teşvikleri yetersiz bulurken, Hükümet kanadı "daha ne yapalım" noktasında. Her toplantıda farklı bir nabza göre şerbet veriliyor.
Biz şu anda Sparrow'un pusulasına bakıp nereye gideceğimizi düşünürken, U-Bot'ların yaklaştığını herkes biliyor. Ama sanırım dile getirilmeyen düşünce, "bana çarpmayan torpido…" düzeyinde.
Madem bu kadar denizden bahsettik, sözü de yeni deniz üzerinden bağlayalım.
Fırtınalı havalarda en sakin yer, fırtınanın gözü olarak nitelendirilen tam merkez noktasıdır. O noktada göreceli bir sakinlik, dinginlik olduğu söylenir. Oraya ulaşmayı başaranların bir anlık nefes alabilecek, kısa süreli planlama yapabilecekleri zamanları vardır. İşte o noktada, o kısa anlar iyi değerlendirilip, fırtınadan sağ salim çıkacak rota izlenmelidir.
Naçizane görüşüm, otomotiv sanayimizin tam da fırtınanın gözünde durduğudur.