Fırsatları yakalama ya da kaçırma "direncimizin" göstergesidir

Rüştü BOZKURT
Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ [email protected]

 

Bazı düşünce insanları, direnci, " bir sistemin, ne kadar beklenti dahilinde ya da ne kadar şaşırtıcı olursa olsun, dışsal şokların üstesinden gelebilme yeteneği (1)" olarak tanımlıyor.

İnsanoğlunun direncin artırma  ihtiyacı, hiçbir dönemde, bugünkü kadar  olmadı.Dalgalanmaların alabildiğine arttığı, karmaşıklığın giderek yoğunlaştığı ve derinleştiği, belirsizliklerin anlama ve anlatmayı sağlayan çerçeveleri kırdığı,  muğlaklığın isabetli karar vermeyi engellediği bir zaman kesitinden geçiyoruz.

Birey ya da toplum düzleminde direncimizin artırılması," Bireylerin ve onların içinde yer aldıkları toplulukların ve kurumların içsel ya da dışsal,  doğal ya da insan yapısı ,ekonomik,siyasal ya da  toplumsal her türlü şoku önleme  ve şoklardan ders çıkarma gücünü geliştiren dönüştürücü bir süreci (2)" içerir."İnsanların kendi dünya görüşünü ve değerlerini kavramasının en iyi yolu,bunları başka halkların eylem ve düşünceleriyle karşılaştırmasıdır.Başkalarının düşünce biçimini  merak edenler, bir başka kültürün insanlarıyla verimli bir iletişim içine girebilirler " 

Bireysel ve toplumsal direncimizi artırabilmemiz için, Goethe 'nin, " Kendini kıyasla, ne olduğunu anla!" öğüdünden yola çıkmamız yararlı bir adım olacaktır.

Kendini anlama

Bilmenin önemli, asıl önemli olanın  ise "anlama"  olduğu,yüzyıllar ötesinden bugüne taşınan bir derstir. Günümüz düşünce insanlarının da özenle altını çizdiği gibi, "Kendini anlamayan, kendindeki insanı görmeyen ve kestiremeyen insanın başkalarıyla iletişime girmesi, onları duyması, dinlemeye ve anlamaya çalışması - eğer imkansız değilse- çok zordur. Biz başkalarını anlamak isteriz  çünkü  kendimizi anlamak isteriz. Kendimimizi anlamamız başkalarını anlama  sürecinin  giriş kapısıdır (3)"
"Empati,başka bir insanın duygu ve  düşüncelerini anlayabilme özelliğidir. İki aşamadan oluşur:Birinci şama, bu kişilerin duygu ve düşüncelerini tahmin etmek, ikinci  aşamada, bunların zihinsel ve duygusal durumlarına uygun tepkiki göstermektir.Basite indirgersek, bu acı çeken  birinin acısının boyutlarını anlamaya çalışmak değildir; aynı zamanda acısını gidermek için  bir şeyler yapmayı arzulamaktadır.(4)"

Gönüllü  özveri, kendine fren koyma,kendinle başa çıkma gibi  değişik sözcük ve kavramlara anlatmaya çalıştığımız gerçeklik,gelişme düzeyimizle de ilişkilidir: " Özellikle Şark toplumlarında bireylerin kendi üstünlüklerini kanıtlama tutkusu, siyaset hırsı ile  zenginlik hırsını aşamamadır.(5)" Bu aşırı  değerlenmiş hırs, başkalarının hakkı üzerine kurulu  güvensiz  toplumlar  oluşması besler.  İlkesiz  hırs  yönetime egemen olanları da kapsayınca, yönetenler de  ilkeli özgüven yerine  aşırı değerlenmiş özgüvenle hareket edince,bireyin özgürlük alınını  daraltıcı  uygulamalar artar; herkesi hırsız, kendini polis gibi konumlandıranlar öne çıkar. Tam tersi yönden bakıldığında,"Toplumlar zenginleşip kendine güvendikçe bireylere verdikleri özerklik alanlarını genişlettikleri(6) gözlenir.

Orta sınıf güçlenince

Dünya genelinde "orta sınıfın güçlenmesi" ile birlikte  eğitim düzeyi yükselmekte, bireysel talepler ve örgütlenmeler de gelişmektedir. Ülkemiz özeline bakıldığında şu saptama haklılık kazanır:
"Son yıllarda bir ferdileşme var  Türkiye'de: Fert başlı başına bir değer olarak  toplum ve devletle olan münasebetlerini kendi görüşüne göre  ayarlanmaktadır. Fert kendi varlığının bilincine ulaşınca, o zaman başka insanlar, devlet ve toplumla  daha akıllı ölçülere göre yeni bağlar kurmak ister.(7)" 

"Kalkınma Merdiveni"  analizini(8), çeyrek yüzyıldır test etmeye çalışırım. Dolar değerindeki gelişme ve diğer etkenlere bakarak  gelişme  düzeyi ile  davranışlar arasındaki  ilişkiyi şöyle anlatmak isterim: Kişi başına milli gelirin ortalama  bin dolar olduğu  toplumlarda  en büyük sorun  "ekmek fiyatları" dır; ekmeğe zam yaparsanız isyan çıkar.Geliriniz 3 bin dolara çıktığı zaman, bisiklet, motosiklet sevdası başlar...Eğer 5 bin bin dolara ulaşırsanız; beyaz eşya, mobilya tercihleri ev düşüne doğru çeşitlenir; başını sokacak bir ev alma önem kazanır...Gelir düzeyi 7 bin doları aşınca,otomobil sevdası, bahçeli ev ve yazlık sahibi olma insanların beklentileri arasına girer. Siyasi tercihler çeşitlenir;geçmişi aramaya, nereden geldiğimize ilgimiz artar.Kişi başına 10 bin dolar aşıldığında, demokrat insan, demokratik toplum beklentileri filizlenir ama, örgütlenme özgürlüğü ve bilincinin eksikliği bekleneni vermez.Bu aşamada toplumsal örgütlenmenin derinliği yeterli olmadığı için sivil inisiyatifler gerektiği gibi etkili olamaz; gerçek demokratik ilişkiler toplumun bütün katmanlarında karşılık bulamaz...Bu dönemde  olimpiyatların düzenlenmesi, expo organizasyonları, G-20'ye ev sahipliği  gibi   küresel  toplumsal hedefler  gündemin ön sıralarına çıkar.Uluslararası kuruluş ve kurumlarda üst kademelerde yer alanların öyküleri medya dünyasının ilgisini çeker. Ayrıca,yurtiçi geziler kadar yurtdışı gezile katılanların sayısı artar; turizm ve altyapısı  nitelikli bir gelişme gösterir. Eğer  20 bin dolara yakın bir gelir yaratırsak; "orta gelir tuzağı" aşılmış olur; topluluk aşamasından hızla toplum aşamasına geçilir. Birey odaklı güven, kapsayıcı kurumlara pekiştirilir. Bireylerin artan entelektüel kapasitelerini, sistemlerin ve sistemlerin sisteminin kapasitesi besler hale gelir; toplum da gelişmiş toplum kervanına katılır. Toplum, öngören ve önlem alan, kaynak verimine dikkat eden, keyfiliği azaltan, açıklık  ve  hesap verebilmeyi yaşam biçimi  haline getiren yapı geçerli olur.

Bindiğimiz dalı kesmemeliyiz

Kalkınma merdivenleri ,bireysel ve toplumsal direnç düzeyinin de göstergesidir.Bireylerin entelektüel kapasitesi ile sistem kapasitesinin birbirini bütünlemesiyle de ilgilidir.İnsanların, çevrelerinin ve  çevrelerinde özellikle de insan-odaklı ilişkilerin bilincine varabildiği bir aşamadır.Bu gelişme doğada karşılığı olan bir olgudur: "Gezegenimizde yaşam şekilleri yalnız başına durmaz: Başkaları tarafından desteklenir ve  kendisi  başka yaşam şekillerini destekler.Bir türün kaybolması ve  bir ekosisteminin yaşamsal  bir kısmının yok olması demektir.Bu da bir bitkiyi ya da böceği değil, bir hizmeti kaybetmemiz anlamına gelir. Türler yok oldukça yaşamın çeşitliliği azalır  ve bu çeşitliliğin sunduğu ekosistem hizmetleri zayıftır (9)."

Bireysel kapasiteler çok fazla geliştikçe "kurnazlıkların" öne çıkması olasılığı yüksektir. Sistemi oluşturan yapılar  kapsayıcı olmazlarsa, o zaman da  kendi insanımızı "sömüren" bir kurumsal işleyiş belirleyici olur.Her iki gelişme de  kaynak israfı yaratır.Birey kapasitesi ile sistem kapasitesi arasında dengeleri gözeten gelişme yaratmak önemlidir.

Gelecek günler  iç ya da dış,doğal ya da insan yapısı,ekonomik, siyasal ya da toplumsal her alanda şoklarla karşılaşacağımızı söylemek bir kehanet değil. Daha şimdiden, makineler arasında iletişim yaratacağı  verimlilik yenilikleri hayatı derinden etkilemektedir. " Akıllı, bağlantılı ürünler" hızla hayatın derinliklerine doğru yayılıyor. Faktör bileşenleri yeniden  yapılanıyor. Talep koşullarını belirlemenin yol ve yöntemi  köklü biçimde değişiyor. Karşılıklı-bağımlılık ilişkilerini oluşturan  ağların  oluşumu hızlanıyor. Rekabet stratejisi farklılaşıyor.Bu kadar hızlı yaşanan, böylesine yaygın,derin ve yoğun değişmelere karşı uyum göstereceksek, direncimizi artırmak  zorundayız...Dün, okullara ve iş kurumlarına erişmeye odaklanan eğitim sistemini, bugün bireyin sürekli gelişmesine, çevresi ile  sağlıklı bağlar kurabilecek yetkinliklerle donatılmasına yönelmesi gerekiyor.

Gelişme niyetinde olan toplumlar için  "büyük fırsatlar" var. Belli bir medeniyet tasavvuru olan, kaynaklarını bir strateji etrafında  örgütleyen, dünyayı anlayarak ilerleyen toplumlar bu fırsatı yakalayacak, işini ciddiye almayanlar da bir kez daha fırsat kaçırmış olacak....Direncini artıran var olacak, direncini artırma özeni göstermeyen  uydu olmaktan kurtulamayacak.

1- Sutte Limbach, "Raporu" Deutcchland, S.5/2002
2- A.g.m.
3- Alilla yayla, "Özgürlük ve demokrat ziniyet" Zaman 4 Mart 2006
4- Baron-Cohen, "Şeker ve Baharat" CBT, S854
5- Çetin Altan, "Kendi üstünlüğünü trafikte ve siyasette kanıtlama hırsı" Sabah 4.01.2001
6- "Ahmet Altan, N. Kuyaş'la söyleşi, 17 Mayıs 1998
7- kemal Karpat'ın Mehmet Gündem'le söyleşisinden, Zaman Ağustos 1999
8- Kenichi Ohmae, Ulus Devletin Sonu, Çev. Zülfü Dicleli, Türk henkel dergisi yayınları 6, İstanbul 1996
9- Celal Şengör, "Yaşamın çeşitliliği, yaşamın kıvılcımıdır" CBT, S. 1163

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar