Fırsatları yakalama ya da kaçırma "direncimizin" göstergesidir
Bazı düşünce insanları, direnci, " bir sistemin, ne kadar beklenti dahilinde ya da ne kadar şaşırtıcı olursa olsun, dışsal şokların üstesinden gelebilme yeteneği (1)" olarak tanımlıyor.
İnsanoğlunun direncin artırma ihtiyacı, hiçbir dönemde, bugünkü kadar olmadı.Dalgalanmaların alabildiğine arttığı, karmaşıklığın giderek yoğunlaştığı ve derinleştiği, belirsizliklerin anlama ve anlatmayı sağlayan çerçeveleri kırdığı, muğlaklığın isabetli karar vermeyi engellediği bir zaman kesitinden geçiyoruz.
Birey ya da toplum düzleminde direncimizin artırılması," Bireylerin ve onların içinde yer aldıkları toplulukların ve kurumların içsel ya da dışsal, doğal ya da insan yapısı ,ekonomik,siyasal ya da toplumsal her türlü şoku önleme ve şoklardan ders çıkarma gücünü geliştiren dönüştürücü bir süreci (2)" içerir."İnsanların kendi dünya görüşünü ve değerlerini kavramasının en iyi yolu,bunları başka halkların eylem ve düşünceleriyle karşılaştırmasıdır.Başkalarının düşünce biçimini merak edenler, bir başka kültürün insanlarıyla verimli bir iletişim içine girebilirler "
Bireysel ve toplumsal direncimizi artırabilmemiz için, Goethe 'nin, " Kendini kıyasla, ne olduğunu anla!" öğüdünden yola çıkmamız yararlı bir adım olacaktır.
Kendini anlama
Bilmenin önemli, asıl önemli olanın ise "anlama" olduğu,yüzyıllar ötesinden bugüne taşınan bir derstir. Günümüz düşünce insanlarının da özenle altını çizdiği gibi, "Kendini anlamayan, kendindeki insanı görmeyen ve kestiremeyen insanın başkalarıyla iletişime girmesi, onları duyması, dinlemeye ve anlamaya çalışması - eğer imkansız değilse- çok zordur. Biz başkalarını anlamak isteriz çünkü kendimizi anlamak isteriz. Kendimimizi anlamamız başkalarını anlama sürecinin giriş kapısıdır (3)"
"Empati,başka bir insanın duygu ve düşüncelerini anlayabilme özelliğidir. İki aşamadan oluşur:Birinci şama, bu kişilerin duygu ve düşüncelerini tahmin etmek, ikinci aşamada, bunların zihinsel ve duygusal durumlarına uygun tepkiki göstermektir.Basite indirgersek, bu acı çeken birinin acısının boyutlarını anlamaya çalışmak değildir; aynı zamanda acısını gidermek için bir şeyler yapmayı arzulamaktadır.(4)"
Gönüllü özveri, kendine fren koyma,kendinle başa çıkma gibi değişik sözcük ve kavramlara anlatmaya çalıştığımız gerçeklik,gelişme düzeyimizle de ilişkilidir: " Özellikle Şark toplumlarında bireylerin kendi üstünlüklerini kanıtlama tutkusu, siyaset hırsı ile zenginlik hırsını aşamamadır.(5)" Bu aşırı değerlenmiş hırs, başkalarının hakkı üzerine kurulu güvensiz toplumlar oluşması besler. İlkesiz hırs yönetime egemen olanları da kapsayınca, yönetenler de ilkeli özgüven yerine aşırı değerlenmiş özgüvenle hareket edince,bireyin özgürlük alınını daraltıcı uygulamalar artar; herkesi hırsız, kendini polis gibi konumlandıranlar öne çıkar. Tam tersi yönden bakıldığında,"Toplumlar zenginleşip kendine güvendikçe bireylere verdikleri özerklik alanlarını genişlettikleri(6) gözlenir.
Orta sınıf güçlenince
Dünya genelinde "orta sınıfın güçlenmesi" ile birlikte eğitim düzeyi yükselmekte, bireysel talepler ve örgütlenmeler de gelişmektedir. Ülkemiz özeline bakıldığında şu saptama haklılık kazanır:
"Son yıllarda bir ferdileşme var Türkiye'de: Fert başlı başına bir değer olarak toplum ve devletle olan münasebetlerini kendi görüşüne göre ayarlanmaktadır. Fert kendi varlığının bilincine ulaşınca, o zaman başka insanlar, devlet ve toplumla daha akıllı ölçülere göre yeni bağlar kurmak ister.(7)"
"Kalkınma Merdiveni" analizini(8), çeyrek yüzyıldır test etmeye çalışırım. Dolar değerindeki gelişme ve diğer etkenlere bakarak gelişme düzeyi ile davranışlar arasındaki ilişkiyi şöyle anlatmak isterim: Kişi başına milli gelirin ortalama bin dolar olduğu toplumlarda en büyük sorun "ekmek fiyatları" dır; ekmeğe zam yaparsanız isyan çıkar.Geliriniz 3 bin dolara çıktığı zaman, bisiklet, motosiklet sevdası başlar...Eğer 5 bin bin dolara ulaşırsanız; beyaz eşya, mobilya tercihleri ev düşüne doğru çeşitlenir; başını sokacak bir ev alma önem kazanır...Gelir düzeyi 7 bin doları aşınca,otomobil sevdası, bahçeli ev ve yazlık sahibi olma insanların beklentileri arasına girer. Siyasi tercihler çeşitlenir;geçmişi aramaya, nereden geldiğimize ilgimiz artar.Kişi başına 10 bin dolar aşıldığında, demokrat insan, demokratik toplum beklentileri filizlenir ama, örgütlenme özgürlüğü ve bilincinin eksikliği bekleneni vermez.Bu aşamada toplumsal örgütlenmenin derinliği yeterli olmadığı için sivil inisiyatifler gerektiği gibi etkili olamaz; gerçek demokratik ilişkiler toplumun bütün katmanlarında karşılık bulamaz...Bu dönemde olimpiyatların düzenlenmesi, expo organizasyonları, G-20'ye ev sahipliği gibi küresel toplumsal hedefler gündemin ön sıralarına çıkar.Uluslararası kuruluş ve kurumlarda üst kademelerde yer alanların öyküleri medya dünyasının ilgisini çeker. Ayrıca,yurtiçi geziler kadar yurtdışı gezile katılanların sayısı artar; turizm ve altyapısı nitelikli bir gelişme gösterir. Eğer 20 bin dolara yakın bir gelir yaratırsak; "orta gelir tuzağı" aşılmış olur; topluluk aşamasından hızla toplum aşamasına geçilir. Birey odaklı güven, kapsayıcı kurumlara pekiştirilir. Bireylerin artan entelektüel kapasitelerini, sistemlerin ve sistemlerin sisteminin kapasitesi besler hale gelir; toplum da gelişmiş toplum kervanına katılır. Toplum, öngören ve önlem alan, kaynak verimine dikkat eden, keyfiliği azaltan, açıklık ve hesap verebilmeyi yaşam biçimi haline getiren yapı geçerli olur.
Bindiğimiz dalı kesmemeliyiz
Kalkınma merdivenleri ,bireysel ve toplumsal direnç düzeyinin de göstergesidir.Bireylerin entelektüel kapasitesi ile sistem kapasitesinin birbirini bütünlemesiyle de ilgilidir.İnsanların, çevrelerinin ve çevrelerinde özellikle de insan-odaklı ilişkilerin bilincine varabildiği bir aşamadır.Bu gelişme doğada karşılığı olan bir olgudur: "Gezegenimizde yaşam şekilleri yalnız başına durmaz: Başkaları tarafından desteklenir ve kendisi başka yaşam şekillerini destekler.Bir türün kaybolması ve bir ekosisteminin yaşamsal bir kısmının yok olması demektir.Bu da bir bitkiyi ya da böceği değil, bir hizmeti kaybetmemiz anlamına gelir. Türler yok oldukça yaşamın çeşitliliği azalır ve bu çeşitliliğin sunduğu ekosistem hizmetleri zayıftır (9)."
Bireysel kapasiteler çok fazla geliştikçe "kurnazlıkların" öne çıkması olasılığı yüksektir. Sistemi oluşturan yapılar kapsayıcı olmazlarsa, o zaman da kendi insanımızı "sömüren" bir kurumsal işleyiş belirleyici olur.Her iki gelişme de kaynak israfı yaratır.Birey kapasitesi ile sistem kapasitesi arasında dengeleri gözeten gelişme yaratmak önemlidir.
Gelecek günler iç ya da dış,doğal ya da insan yapısı,ekonomik, siyasal ya da toplumsal her alanda şoklarla karşılaşacağımızı söylemek bir kehanet değil. Daha şimdiden, makineler arasında iletişim yaratacağı verimlilik yenilikleri hayatı derinden etkilemektedir. " Akıllı, bağlantılı ürünler" hızla hayatın derinliklerine doğru yayılıyor. Faktör bileşenleri yeniden yapılanıyor. Talep koşullarını belirlemenin yol ve yöntemi köklü biçimde değişiyor. Karşılıklı-bağımlılık ilişkilerini oluşturan ağların oluşumu hızlanıyor. Rekabet stratejisi farklılaşıyor.Bu kadar hızlı yaşanan, böylesine yaygın,derin ve yoğun değişmelere karşı uyum göstereceksek, direncimizi artırmak zorundayız...Dün, okullara ve iş kurumlarına erişmeye odaklanan eğitim sistemini, bugün bireyin sürekli gelişmesine, çevresi ile sağlıklı bağlar kurabilecek yetkinliklerle donatılmasına yönelmesi gerekiyor.
Gelişme niyetinde olan toplumlar için "büyük fırsatlar" var. Belli bir medeniyet tasavvuru olan, kaynaklarını bir strateji etrafında örgütleyen, dünyayı anlayarak ilerleyen toplumlar bu fırsatı yakalayacak, işini ciddiye almayanlar da bir kez daha fırsat kaçırmış olacak....Direncini artıran var olacak, direncini artırma özeni göstermeyen uydu olmaktan kurtulamayacak.
1- Sutte Limbach, "Raporu" Deutcchland, S.5/2002
2- A.g.m.
3- Alilla yayla, "Özgürlük ve demokrat ziniyet" Zaman 4 Mart 2006
4- Baron-Cohen, "Şeker ve Baharat" CBT, S854
5- Çetin Altan, "Kendi üstünlüğünü trafikte ve siyasette kanıtlama hırsı" Sabah 4.01.2001
6- "Ahmet Altan, N. Kuyaş'la söyleşi, 17 Mayıs 1998
7- kemal Karpat'ın Mehmet Gündem'le söyleşisinden, Zaman Ağustos 1999
8- Kenichi Ohmae, Ulus Devletin Sonu, Çev. Zülfü Dicleli, Türk henkel dergisi yayınları 6, İstanbul 1996
9- Celal Şengör, "Yaşamın çeşitliliği, yaşamın kıvılcımıdır" CBT, S. 1163