Fırsatları kaçırmayalım!
Şirketlerimizi yöneten kıymetli iş liderleri ülke içinde siyasetle, faizle, kurla o kadar ilgili ki, çoğu zaman dış dünyada neler olup bittiğini anlamıyorlar.
Dünya radikal biçimde bir sistem değişikliğine gidiyor. 1990’ların başından itibaren hızlanmış olan ve dünyaya refah getiren küreselleşme süreci, Trump yönetimi tarafından adeta feshediliyor. Başkan Trump ve ekibi, kurallarını ABD’nin belirleyeceği yeni bir ekonomik düzen peşinde. Bazı açılardan haksız olmadıklarını düşünüyorum. Ancak bu işi hızlı ve uzlaşı olmadan yapmaları, işi karmaşık hale getiriyor.
Neler oluyor?
Trump Yönetimi, ekonomik acil durum kapsamında, Çin'den yapılan tüm ithalatlara yüzde 20, Meksika ve Kanada'dan yapılan ithalatlara ise yüzde 25 oranında vergi koydu. Ancak petrol, doğal gaz ve elektrik dahil olmak üzere Kanada'dan ithal edilen enerji kalemleri yüzde 10 oranında vergilendirilecek.
Meksika buna karşılık derhal gümrük vergileri uygulanmasını emretti ve Kanada da ülkesinin 155 milyar dolarlık ABD ithalatına yüzde 25 gümrük vergisi uygulayacağını duyurdu. Pekin yönetimi ise Trump'ın Çin'e yönelik gümrük vergisi oranını yüzde 20'ye çıkarma kararına misilleme olarak ABD'den gelen bazı tarım ve gıda ürünlerine yüzde 10 ile yüzde 15 arası ek vergi uygulama kararını yürürlüğe soktu. Avrupa Birliği (AB) ise, Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) AB'ye ihraç ettiği, teknelerden burbon ve Harley-Davidson motosikletlere kadar çeşitli Amerikan ürünlerini hedef alan bir dizi orantılı karşı önlem başlattı. Bu önlemler AB’nin tarifeler nedeniyle uğradığı 26 milyar Euro’luk kaybına denk olacak.
Türkiye için fırsatlar nerede?
ABD- AB- Çin- Meksika ve Kanada arasında başlayan ve yakında genişlemesi beklenen ticaret savaşları pek çok açıdan Türkiye gibi bağımsız duran ülkeler açısından fırsatlar ortaya çıkartıyor. Türkiye, daha sağlıklı bir kur, işgücü maliyeti ve ihracat destek programını devreye alır ise, bu ülkelerin birbirlerinde boşalttıkları alanları doldurabilir.
Örneğin, AB’nin ABD ihracatına yönelik kısıtlamaları çelik ve alüminyum, tekstil, deri ürünleri, ev aletleri, plastik ve ahşap ürünler gibi sanayi ürünlerinin yanı sıra kümes hayvanları, sığır eti, bazı deniz ürünleri, fındık, yumurta, süt ürünleri, şeker ve sebze gibi tarım ürünlerini kapsıyor. Yine ABD’den ithal edilen elektronik ve beyaz eşya ürünlerinin Avrupa’da pahalılaşmasıyla, Türkiye gibi istikrarlı üretim merkezi olan ülkeler avantaj kazanacaktır.
İşin ABD tarafına baktığımızda, ticaret savaşları kızışırsa, Çin’den ithal edilen otomotiv ürünleri ve yedek parçalar, tekstil ürünleri ve tarım ürünleri daha pahalı hale gelecek ve Türkiye bu noktada rekabetçi olabilecektir. Benzer şekilde AB, Kanada ve Meksika ürünleri de rekabetçiliklerini kaybedebilir. Otomotiv, tekstil, elektronik, gıda gibi alanlarda fırsatlar ortaya çıkabilir.
Cazip bir seçenek olabiliriz
Konuya sektör sektör bakmak ve değerlendirmek gerek. Türkiye, Avrupa ve ABD için önemli bir alternatif tedarikçi konumuna gelebilir. Ticaret savaşları, ABD ve Çin gibi ülkeler arasındaki tedarik zincirlerinin zorlanmasına ve Türkiye'nin öneminin artmasına sebep olabilir. Küresel şirketler tedarik zincirlerini yeniden şekillendirmek durumundalar. Batılı şirketler, Çin’e alternatif üretim merkezleri arıyorlar. Türkiye, Avrupa’ya yakınlığı, genç iş gücü ve gelişmiş sanayi altyapısıyla cazip bir seçenek olacaktır.
Ancak bu fırsatları yakalamak için hükümetimiz de gerekli adımları atmalı. ABD ve AB’ye yönelik ihracat yapan firmalar için özel ihracat destek programları, özellikle savunma sanayi, otomotiv, tarım ve yenilenebilir enerji sektörlerinde yüksek katma değerli üretimin teşvik edilmesi ve rekabetçi bir kur politikası bunların başında geliyor.