Fırsatçılara mı “fırsat”, üreticilere mi?
Fırsatlar ülkesiyiz… Doğu batı, kuzey güney “ticaret koridorları” incelendiğinde, “dünya ticaret stratejisinin” merkezindeyiz…
Ama…
Genel olarak aldığımız eğitim…
Genel olarak uygulanan günü kurtarma politikaları…
Çalışma hayatında ücret/kazanç dengesizliği…
Her türlü rantın, çabaya/alınterine tercihi…
Başarı hikayelerinin geneli…
Vergi, hukuk, teşvik sistemleri…
Ve bunların getirisi:
Kültür seviyesi…
Olmaması/yapılmaması gereken şeylerin sentezinden oluşturduğumuz bu kültür:
“Fırsat var…” diyene, “Benim dışında gerisi tufan!” da dedirtiyor…
Siyasetçimize de, tüccarımıza da…
Gazetecimize de, doktorumuza da…
7 yaşındakine de, 77 yaşındakine de…
Fırsatları ve bu fırsatların rasyonel değerlendirilmesinden ziyade fırsatçılığı/ furyayı/fırsatçıları öne çıkarıyor…
Oysa…
Gerçek üreticileri (mal, hizmet, fikir..) parlatan/öne çıkaran/dinleyen/destekleyen bir kültürel yapı gerekiyor…
VELHASIL
Kültürel yapımızın geliştirdiği birkaç fırsatçı, bugün, “İş makinelerinin 2’nci el ithalatında gümrük vergileri kaldırılsın” diye uğraşıyor…
Depremi, yapılacak inşaatları neden gösteriyor…
Binlerce kişiye istihdam sağlayıp, 2 milyar dolar ihracat hedefine koşan iş makineleri üreticilerimizi görmezden geliyor…
Bu ithalatlar nedeniyle, sektörün darbe alacağını, gelişemeyeceğini, hatta geri gidip bu alanda da dışa bağımlığımızın artabileceğini önemsemiyor…
Tıpkı şeker, yağ, hayvan gibi yüzlerce üründe önemsemedikleri gibi…