Firmanız için dava açılırsa...

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ [email protected]

EKO ANALİZ / Alaattin Aktaş [email protected] Herhangi bir gıda maddesi; peynir, çikolata, çay veya içecek üreten bir firmanız var. Belki otomobil üretiyorsunuz; belki yeni bir yapıştırıcı keşfedip sürdünüz piyasaya; demir-çelik, alüminyum doğrama gibi bir yapı malzemesi üreticisi de olabilirsiniz. Ürününüze çok güveniyorsunuz, yeni markayla piyasaya girer girmez pazarın neredeyse yarısına hakim olacak kadar iyi satış yapıyorsunuz. Bir süre sonra, ürettiğiniz gıda maddesine bir tür bağımlılık yapıcı, insan sağlığına aykırı maddeler kattığınız iddiası dolaşmaya başlıyor ortalıkta. Otomobillerinizin ölümcül kazalara yol açtığı öne sürülüyor. Keşfettiğiniz yapıştırıcının temas ettiğinde deriyi tahriş ettiği söyleniyor, ürettiğiniz yapı malzemelerinin çürük olduğunu ileri sürenler çıkıyor. Giderek bu tür iddiaları daha çok duyuyorsunuz. Bir gün, bir cumhuriyet savcısı bu iddiaları ve ürünlerinizle ilgili olarak giderek yaygınlaşan şikayetleri dikkate alarak hakkınızda dava açıyor. Savcı, üretiminizi durdurma yetkisine sahip değil, görevi ve sorumluluğu gereği kamu adına hareket ediyor ve mahkemeden, üretiminizi durdurma kararı vermesini istiyor. Savcının mahkemede hakkınızda dava açtığını duyar duymaz ilk tepkiniz "Ürünlerimizde sağlığa aykırı bir katkı maddesi yoktur" olmuyor, "Otomobillerimiz ölümcül kazalara yol açacak şekilde hatalı üretilmiyor" olmuyor, "Yapıştırıcımız temas ettiğinde deriyi tahriş etmez" olmuyor, "Yapı malzemelerimizin çürük olduğu iddiası doğru değildir" olmuyor. İlk tepkiniz "Ürünlerimizle ilgili dava açmak ekonomiyi (demokrasiyi) zayıflatır" oluyor, "Bir ürün beğenilmiyorsa bunu piyasadan çekmenin yolu tüketicinin almamasıdır, ürün piyasadan toplatılmaz" oluyor. Yetmiyor; "Madem böyle işgüzar savcılar çıkıp canımızı sıkıyor, hatalı olduğu iddia edilen ürünlerin piyasadan toplanması için dava açma kararı bir tek savcıda olmasın, bu yetki bir kurula devredilsin" diye lobi faaliyeti başlatıyorsunuz. Hatta, şirketteki kimi ortaklar daha da ileri gidiyor ve "Ürün ne kadar hatalı ya da zararlı olursa olsun bunların toplatılması için savcıların mahkemede dava açmalarının yolunu kapatacak bir düzenleme yapılması" fikrini bile ortaya atıyorlar. Böyle bir düzenleme yapıldığı takdirde, piyasayı nasıl zararlı ürünlerin dolduracağı, bunun halk sağlığı (ülke bütünlüğü) için ne kadar sakıncalı sonuçları olacağı, tartışmanın ilk günlerinde pek de dikkati çekmiyor, bu konu üstünde pek de durulmuyor. Mahkemenin bu tür davalarda artık oyçokluğuyla değil, oybirliğiyle karar alması yönünde yapılacak bir değişiklikle olumsuz sonuç çıkmasının önüne geçilmesi de bir seçenek olarak gündeme getiriliyor. Aradan birkaç gün geçince davalılar daha makul düşünmeye başlıyor, "Böyle dava açılamaz ki" noktasından, "Ürünlerimiz zararlı değil ki" noktasına gelerek biraz olgunlaştıklarını gösteriyorlar. Bu arada, hatalı bir üretim yaptığında kendiliğinden bu ürünleri piyasadan toplayan veya düzeltmek ya da onarmak için geri çağıran Batı, yasalardan aldığı hakkı kullanarak yalnızca "görevini yapan" savcının Türkiye'de dava açmasını, "anlaşılmaz, şaşırtıcı, ekonomiye (demokrasiye) çok zarar verecek" bir karar olarak nitelemeye devam ediyor. Bunu söyleyenler örneğin Almanya'da simgesi gamalı haç olan gıda maddesinin (partilerin) piyasaya sürülemeyeceğini unutuyor. Bunları söyleyenler örneğin, Avusturya'da ambalajı çok iyi olduğu için halk tarafından çok tutulan bir gıda maddesinin (partinin) tezgahta kalmasının engellendiğini unutuyor. Halkın çok sevmiş ve benimsemiş olması, ürünün her zaman iyi olduğunu göstermiyor çünkü. Sigara da çok seviliyor ve tüketiliyor. Ama hiç kimse sigara için yararlıdır ve yasaklanması yolunda girişimde bulunulması yanlıştır, diyemiyor. Hem firmanıza, ürününüze bu kadar güveniyorsanız, mahkemeye verilmiş olmaktan dolayı niye bu kadar panik oluyorsunuz ki? Aklanırsınız mahkemede, piyasaya çok daha güçlü olarak girersiniz, eğer bir korkunuz yoksa...

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar