Firdevsi'nin mezarı ve İzzet'in yüreğimi yakan yanıtı

Rüştü BOZKURT
Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ [email protected]

Şişecam'da işe başladığım ilk yıllarda  daha çok  hammaddeler ve taşınması sorunlarıyla ilgilendim. Mersin'deki Ovacık'tan, Yavca'ya, Dalakderesi ocaklarından Feke'ye, Karadiken'den  Kurucaşile'ye, Muğla'dan Balıkesir'e, Bilecik'ten  Eskişehir'e bilinen bütün hammadde yataklarını gezdim.

Gazetecilikten kalma alışkanlıkla, gittiğim her yerin fotoğraflarını çektim; haritalarını hazırladım; ulaşabilirlik ve erişebilirlik olanaklarını çok kapsamlı raporla sundum. Bu köklü kuruluşta  "fotoğraflı raporlarla"  saha araştırmalarına yeni  bir boyut ekledim.

Yaptığım saha araştırmalarından biri de  yurtdışına gönderilen "ahşap ambalajla" ilgili idi.

İran'a  düzcam pazarlamacılarının müşteri gezileri vardı. Esat Süvarierol'a, İran gezisine katılmak istediğimi söyledim. Genel müdürümüz de onayladı. İran'a bir haftalık geziye katıldım.

İran gezisinde  Elborz Organize Sanayi Bölgesi'ni, İsfehan'daki iki ayrı organize sanayi bölgesindeki  cam ve ayna üretim tesislerini inceledikten sonra, ülkenin doğusundaki  Horasan Bölgesi'nin  merkezi Meşhed'e  uçtuk.

İran'a giderken  Firdevsi'de, Sadi'den şiirlerin  Farsça'sını Bijen Zamanpur'un yardımıyla kartlara yazdım.

Pazarlamacı arkadaşlar, özellikle  İran ve Mısır gibi ülkelerin  "tam kapalı sandıklar" istediklerini, bu malzemenin sonra inşaat vb. alanlarda kullanıldığını söylüyorlardı. Bizim derdimiz de  "tahsis kaldırıldığı" için toplam maliyetler içinde yanılmıyorsam yüzde 17 düzeyine ulaşan  ambalaj maliyetini indirici  projeler geliştirmekti. Bu nedenle  üreticiler,  kendi ambalaj tesislerimiz, pazarlamacılar ve müşterilerin ne istediklerini birebir  "anlamaya" çalışıyorduk.

Fars dilinin büyük ustası

Ahşap ambalaj konusunda yaptığımız çalışmaların sonucunda  70 bin metreküp tüketimin nerelere indirilebildiğini  ileride aktaracağım. Bugün sadece İran'daki bir anıyı paylaşmak istiyorum.

Esat Süvarierol ve  diğer arkadaşlara  mezarlığa giderken, Firdevsi'nin Fars dilin yaşamasındaki önemini anlattım. Şehname'nin sözel kültürü taşımadaki olağanüstü payını açıklamaya çalıştım.

Firdevsi'nin  mezarına vardığımızda kadınlar  tavaf ediyordu.

Sonra bir grup yabancıya rehber, Firdevsi'nin  Fars diline yaptığı katkıyı, onun dilinin yaşaması ve kültürün  taşınmasındaki önemini açıkladı. Esat Süvarierol,  biraz önce  benim  anlatımım ile rehberin anlatımının örtüştüğünü görünce, "… Rüştü Bey, bu konuları ne zaman öğrendiniz?" diye hayretle sordu.

Meşhed'de "reklamasyon" için görüşme yaptığımız cam ambalaj tesisi  çok temiz ve düzenli idi.  Pazarlamacıların  konuşmaları bitince, söz aldım. Önce  Türkiye ile İran arasında 1632'den bu yana ciddi bir çatışma olmadığını anlattım. İki ülkenin kültür açısından yakınlıklarına değindim. Sonra  fabrikanın  temizliği, güzelliğine değindim; "…Fabrikanız  Sadi'nin gül bahçeleri gibi. Sizi tebrik ediyorum" dedikten sonra son sözümü  Fars dilinde söylemem gerektiğini belirterek,  "Bu güzel işleri yaptığınız için 'dest şoma dert ne kone"  dedim. Bu "elleriniz dert görmesin" demekti. İranlı dostların pek hoşuna gitti. "…ilk kez bizim kültürümüzle  bu denli yakın ilgilenen  yabancı görüyoruz" diye duygularını anlattılar. Gözlerinin içi parıldıyordu. O andan sonra bakışları değişti. İnsanın, özellikle  Doğu insanının, maddenin ötesinde bu duygu yoğunluğu nedeniyle, pazarlamanın mal  satmak kadar, "kültür alışverişi" olduğunu  Esat  Süvarierol ile paylaştım.

"Nefes geliyir, gidiyir…"

Humeyni döneminin ilk  yıllarında yaptığımız  bu kapsamlı gezide İran'la ilgili ilginç gözlemlerim oldu.

Meşhed'e giderken, sabahın  erken saatlerinde, eski Hilton, sonradan adı Homa Otel olarak değiştirilen otelin  kahvaltı salonunda, Samed Behrengi'nin Küçük Karabalık adlı o enfes masalını konuştuğumuz İzzet'e sordum: "İşler nasıl ?"

İzzet'in yanıtı yüreğimi yakmıştı: "Nefes geliyir, gidiyir Ahlah'a şükür Rüştü Bey!"

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar