Firdevsi'nin mezarı ve İzzet'in yüreğimi yakan yanıtı
Şişecam'da işe başladığım ilk yıllarda daha çok hammaddeler ve taşınması sorunlarıyla ilgilendim. Mersin'deki Ovacık'tan, Yavca'ya, Dalakderesi ocaklarından Feke'ye, Karadiken'den Kurucaşile'ye, Muğla'dan Balıkesir'e, Bilecik'ten Eskişehir'e bilinen bütün hammadde yataklarını gezdim.
Gazetecilikten kalma alışkanlıkla, gittiğim her yerin fotoğraflarını çektim; haritalarını hazırladım; ulaşabilirlik ve erişebilirlik olanaklarını çok kapsamlı raporla sundum. Bu köklü kuruluşta "fotoğraflı raporlarla" saha araştırmalarına yeni bir boyut ekledim.
Yaptığım saha araştırmalarından biri de yurtdışına gönderilen "ahşap ambalajla" ilgili idi.
İran'a düzcam pazarlamacılarının müşteri gezileri vardı. Esat Süvarierol'a, İran gezisine katılmak istediğimi söyledim. Genel müdürümüz de onayladı. İran'a bir haftalık geziye katıldım.
İran gezisinde Elborz Organize Sanayi Bölgesi'ni, İsfehan'daki iki ayrı organize sanayi bölgesindeki cam ve ayna üretim tesislerini inceledikten sonra, ülkenin doğusundaki Horasan Bölgesi'nin merkezi Meşhed'e uçtuk.
İran'a giderken Firdevsi'de, Sadi'den şiirlerin Farsça'sını Bijen Zamanpur'un yardımıyla kartlara yazdım.
Pazarlamacı arkadaşlar, özellikle İran ve Mısır gibi ülkelerin "tam kapalı sandıklar" istediklerini, bu malzemenin sonra inşaat vb. alanlarda kullanıldığını söylüyorlardı. Bizim derdimiz de "tahsis kaldırıldığı" için toplam maliyetler içinde yanılmıyorsam yüzde 17 düzeyine ulaşan ambalaj maliyetini indirici projeler geliştirmekti. Bu nedenle üreticiler, kendi ambalaj tesislerimiz, pazarlamacılar ve müşterilerin ne istediklerini birebir "anlamaya" çalışıyorduk.
Fars dilinin büyük ustası
Ahşap ambalaj konusunda yaptığımız çalışmaların sonucunda 70 bin metreküp tüketimin nerelere indirilebildiğini ileride aktaracağım. Bugün sadece İran'daki bir anıyı paylaşmak istiyorum.
Esat Süvarierol ve diğer arkadaşlara mezarlığa giderken, Firdevsi'nin Fars dilin yaşamasındaki önemini anlattım. Şehname'nin sözel kültürü taşımadaki olağanüstü payını açıklamaya çalıştım.
Firdevsi'nin mezarına vardığımızda kadınlar tavaf ediyordu.
Sonra bir grup yabancıya rehber, Firdevsi'nin Fars diline yaptığı katkıyı, onun dilinin yaşaması ve kültürün taşınmasındaki önemini açıkladı. Esat Süvarierol, biraz önce benim anlatımım ile rehberin anlatımının örtüştüğünü görünce, "… Rüştü Bey, bu konuları ne zaman öğrendiniz?" diye hayretle sordu.
Meşhed'de "reklamasyon" için görüşme yaptığımız cam ambalaj tesisi çok temiz ve düzenli idi. Pazarlamacıların konuşmaları bitince, söz aldım. Önce Türkiye ile İran arasında 1632'den bu yana ciddi bir çatışma olmadığını anlattım. İki ülkenin kültür açısından yakınlıklarına değindim. Sonra fabrikanın temizliği, güzelliğine değindim; "…Fabrikanız Sadi'nin gül bahçeleri gibi. Sizi tebrik ediyorum" dedikten sonra son sözümü Fars dilinde söylemem gerektiğini belirterek, "Bu güzel işleri yaptığınız için 'dest şoma dert ne kone" dedim. Bu "elleriniz dert görmesin" demekti. İranlı dostların pek hoşuna gitti. "…ilk kez bizim kültürümüzle bu denli yakın ilgilenen yabancı görüyoruz" diye duygularını anlattılar. Gözlerinin içi parıldıyordu. O andan sonra bakışları değişti. İnsanın, özellikle Doğu insanının, maddenin ötesinde bu duygu yoğunluğu nedeniyle, pazarlamanın mal satmak kadar, "kültür alışverişi" olduğunu Esat Süvarierol ile paylaştım.
"Nefes geliyir, gidiyir…"
Humeyni döneminin ilk yıllarında yaptığımız bu kapsamlı gezide İran'la ilgili ilginç gözlemlerim oldu.
Meşhed'e giderken, sabahın erken saatlerinde, eski Hilton, sonradan adı Homa Otel olarak değiştirilen otelin kahvaltı salonunda, Samed Behrengi'nin Küçük Karabalık adlı o enfes masalını konuştuğumuz İzzet'e sordum: "İşler nasıl ?"
İzzet'in yanıtı yüreğimi yakmıştı: "Nefes geliyir, gidiyir Ahlah'a şükür Rüştü Bey!"