Fındık üretiminde “bahçe zararlıları”

Rüştü BOZKURT
Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ [email protected]

İnsanların binlerce yıllık akıl eleklerinden geçirerek arı duru hale getirdiği sözler belli dönemlerin gerçekliklerini iyi yansıtır: O sözlerden biri de, “ Yarım imam din’den eder; yarım doktor can’dan eder; yarım iş’ler kaynak israf eder…” anlatımında hayat bulur.

İki hafta önce, Fındık İhracatçıları Birliği’nin toplantısına katıldım. Toplantının ana konusu, “Fındıkta önemli zararlılar ve hastalıklarla mücadele” idi. Bu odaklanmış konuyu birinci ağızdan dinlemem gerekti. Gittim ve gördüm ki, bu ülkede iş yapma metotlarımız bütünlükten yoksun. Ekosisteminin bütününü kavrayan iş yapma metotlarını içselleştirme düzeyini yükseltemedik. Fındık gibi çok değerli bir varlığımızı koruma ve geliştirmede bütünsel bir yaklaşım, kolektif bir çabadan bir hayli uzak kalıyoruz.

Toplantının “merkez düşüncesini” paylaşalım: Son yıllarda tehlikesi giderek artan üç bahçe zararlısı var: Yeşil kokarca, fındık kurdu ve külleme…

Fındık kurdu, kabuğu hortumuyla deliyor; içteki taneyle besleniyor. Delikli, içi boşalmış fındık sayısı artınca verim düşüyor. Doğru ilaç, doğru zamanda kullanılırsa zarar minimize edilebiliyor.

Fındık yeşil kokarcası, 11 ile 14 cm boyunda, yeşilimsi kahverengi olan, anten uçları ile bacaklarının uçları kırmızı olan bir böcek. Gelişme aşamasındaki fındığın içini emerek besleniyor; fındık gelişemiyor ve çürüyor. Doğru ilaç, doğru zamanda kullanılırsa, zararı minimize etmek mümkün.

Fındıkta külleme hastalığı, mantar kaynaklı hastalıklardan biri. İlkbaharda fındık yapraklarına bulaşıyor; yaprak üzerinde, meyve ve zurufunda soba külü ya da pudra gibi kendini belli ediyor. Doğru ilaç, doğru zamanda kullanılırsa ürün kaybı önleniyor.

Son üç paragrafta altını çizdiğim cümle şöyle; “… doğru ilaç, doğru zamanında kullanılırsa üründe kayıplar minimize ediliyor.”

Hâlâ şartlı cümle kullanıyoruz

Hastalık biliniyor, ilaç tanımlanmış ve kullanım zamanı belli ise neden “şartlı cümle” kurmak zorunda kalıyoruz? İlaçlama konusunda özensizliğimizin kaynakları nelerdir?

Fındık üreticisi insanlarımızın bahçe zararlılarına karşı sempatisi mi var?

Fındık üretici insanlarımız, yeterli ürün, gerekli para kazanmadan yana mı değil?

İnsanlarımız, göz göre göre hastalığı belli, ilacı belli ve zamanı belli olan bir konuda neden gerekli ciddiyeti göstermiyor?

Çok özetle aktardığım durumu anlayanınız var mı? Varsa, bize de anlatsa ziyadesiyle memnun oluruz.

Bu ülkenin çok değerli ürünlerinden biri olan fındığına sahip çıkamıyorsak… Bu kadar açık, teşhisi belli olan bir hastalıkla ilgili gerekli planlamayı yapamıyor; hızlı bir tedavi ile işleri rayına koyamıyorsak; “Gelişmişlik önünüze çıkan fırsatları kapitalize etmektir….” tanımlamasının neresinde dururuz?

Yarım yüzyılda hep aynı sorunlar

Neredeyse 50 yıldır fındık tartışmalarını izliyorum… Sorunlarımız bitmiyor; aynı soruları usanmadan ve bıkmadan tartışıyoruz…

Bahçe zararlıları gibi ivedi bir sorunla başa çıkamıyoruz…

Mevcut bahçeleri yenileyerek, etkin bakım yaparak verimini artıramıyoruz.

Yeni ve uygun bahçeler oluşturarak, üretimin sürdürülebilirliğini güven altına alacak önlemler almakta yeterli değiliz.

Bugün var olan mülkiyet yapısındaki çok küçük ölçekli bahçelerde küresel rekabet yapamayacağımızı bile bile bir çözüm ortaya koymama gibi bir sakat gidişat var.

Teşvik sistemimiz ve destekler bir uçtan ötekine salınarak, mevcudu koruyan, ürün nitelik ve niceliğini geliştiren ve rekabet gücü yaratan rotaya bir türlü yerleşemiyor. Alan desteklerini geliştirerek uzun soluklu ve kalıcı bir sisteme dönüşüm yapılamıyor.

Rakip ülkelerde üretim hızla artarken, bütünsel bir “rekabet stratejisi” üzerinde siyasi irade, bürokrasi, üretici, tüccar, manav ve ihracatçı “ortak akıl” üzerinde birleşemiyor.

Dünya ölçeğinde bir milyon ton üretimin yarısını gerçekleştirdiğimiz halde, pozisyonumuzu koruyacak strateji, taktik ve operasyonları yönetecek ortak bir merkezimiz yok. Çoğunluğun güvenebildiği bir rasyonel otoriteye sahip değiliz.

TMO satın alma ve satma konusundaki stratejisi ve yarattığı sonuçlarla ilgili kamuoyu önünde açık hesap verme özgüvenini göstermiyor.

Fındıkta mevsimsel durum ve depolama koşullarını dikkate alan geliştirici finansman sistemine ve araçlarına sahip değiliz.

Eğimli topraklarda 70/80 kg. dönüm başına verim, taban arazilerde 250 kg. dönüm verim dengesini kuracak net uygulamalardan uzağız. Rakiplerin çok daha yüksek verimle piyasaya girmesi karşısında alınması gereken önlemleri tartışmış ve olgunlaştırmış değiliz…

Çözüm yalın, irade ve kararlılık ister

Olmayanları söyledik… Ne yapalım o zaman? Çok basit: Fındık destek sistemini, mülkiyete dokunmaksızın, 1000 dönüm bir araya gelince destek katsayısını bir, 3000 dönüm bir araya gelirse destek katsayısını 2, 5000 dönüm ve üzerinde bir araya gelince destek miktarını pazarlık eden, 5 katına bile çıkaran bir “hizmette birleşme” uygulamasını göze almalıyız… Bahçesine bakmayan, zamanında ilaçlamayana ödünsüz gözetim ve denetim kuralları uygulamalıyız… Yasa ve yönetmelikler yürürlükte olduğu sürece eleştiri hakkımız vardır; uymama hakkımız yoktur ilkesinden asla ödün vermemeliyiz… Bu kadar basit uygulamaları yapalım ve bakalım görelim o zaman fındık üretiminde neler oluyor, neler?

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar