Finansal risk yönetimi bir sanattır...
Hepimiz “Kusursuz Fırtına” filmini hatırlarız. Özellikle son sahnesi: Dev dalgalarla boğuşan bir tekne ve onun kaptanı. Film, kaptanın dalganın tepesine ulaşma çabasıyla zirve yapar, ancak trajik bir şekilde sona erer. Bu sahne, hem kişisel hem de profesyonel zorluklarla başa çıkmanın simgesidir.
Bu sahne bana her zaman kariyerimin ilk yıllarında okuduğum “Tanrılara Karşı” kitabını hatırlatır. Peter L. Bernstein’nın bu kitabı riskin nasıl ölçülmeye başlandığını, matemetiğin ve olasılığın bu konuda ne kadar önemli olduğunu göstermesi bakımından bence bir başyapıttır.
Kitabın kapağındaki dev dalgalar arasında mücadele eden bir tekne ve kaptanı, hayatın hem kişisel hem de profesyonel boyutunda karşılaştığımız zorlukları simgeliyor. O dönem, bu metaforun finansal yönetim ve liderlik açısından ne kadar derin bir anlam taşıdığını fark etmiştim.
Finans dünyası da benzer “kusursuz fırtına” anlarıyla doludur. Karmaşık krizler içinde alınan kararlar, risk yönetimi ve liderliğin ne kadar kritik olduğunu gösterir. Başarı her zaman garanti olmasa da, önemli olan dengeli bir yaklaşım ve doğru stratejilerdir. İşte bu durumu gerçek bir finansal örnekle açıklamak istiyorum.
Bir kusursuz fırtına hikayesi
Hazine yöneticiliği yaptığım dönemde, müşterilerimizi sahada ziyaret ederek işleyişlerini anlamayı tercih ederdim. Böyle bir ziyarette, gelirlerinin %90’ı Türk Lirası olan ancak uzun vadeli döviz borcu bulunan bir müşterimizin yaklaşan bir fırtınaya doğru sürüklendiğini fark ettim. Kredinin büyük bir kısmı çalıştığım banka tarafından verilmişti ve müşterinin nakit akımları ile borç yapısı arasında ciddi bir uyumsuzluk vardı.
Çözüm aslında netti: Bir swap işlemiyle müşterinin döviz borcunu TL’ye dönüştürebilir, böylece gelir-gider dengesini sağlayarak kur riskini ortadan kaldırabilirdik. Ayrıca bankanın riskini de başka bir finansal kuruma devrederek hem müşteri hem de banka için kazan-kazan sağlayacaktık. Ancak bu çözümü hayata geçirmek için krediler departmanını ikna etmem gerekiyordu.
Risk yönetiminde anlayış eksikliği
Krediler departmanına, müşterinin gelirlerinin TL cinsinden olduğunu, döviz borcunun risk yarattığını ve swap işlemiyle bu riski minimize edebileceğimizi anlattım. Ancak aldığım cevap oldukça şaşırtıcıydı: “Müşteriye türev limiti açarak ikinci bir riske giremeyiz.” Bu, risk yönetiminde temel bir anlayış eksikliğini gösteriyordu. Asıl riskin döviz kurunda olduğu açıktı, ancak departman farklı bir perspektifle değerlendiriyordu.
Sonuç olarak, türev işlem limiti tesis edilmedi ve risk gerçekleşti. TL’nin değer kaybetmesiyle birlikte müşterinin nakit akışları bozuldu, kredi geri ödenemedi ve banka hukuki yollara başvurmak zorunda kaldı.
Fırtınayı yönetmek
Bu olay, finansal risk yönetiminde nakit akışlarının para birimi ve vadesine odaklanmanın ne kadar kritik olduğunu bir kez daha gösterdi. Ayrıca, bankaların müşterilerinin yanında durarak riskleri zamanında yönetmelerinin hem müşteri hem de banka için önemini vurguluyor. Bugün, uygulanan kur politikaları nedeniyle birçok ihracatçı şirket TL’nin değerlenmesinden şikayetçi.
Kur, enflasyon ve faiz dengesinin önem kazandığı bu dönemde, bankaların müşterilerini koruyabilmek için türev işlem limitleri sağlaması hayati bir strateji olacaktır. Ancak son yıllarda türev işlemlerin etkinliği ekonomik belirsizlikler ve piyasa dalgalanmaları nedeniyle önemli ölçüde azalmış durumda.
Bunun bir lüks olarak görülebileceği düşünülebilir, ancak türev işlemler yapılmadığında bankalar kendi risklerini de artırıyor. Örneğimde olduğu gibi, zamanında alınmayan aksiyonlar sadece müşteriler için değil, finans kurumları için de ciddi sonuçlar doğurabilir.
Ayakta kalan gemi
Finansal risk yönetimi, fırtınalı denizlerde tekneyi dengede tutmak gibidir. Başarının anahtarı, riskleri doğru analiz etmek ve sade ama etkili çözümler üretmektir. Her fırtına geçer, ancak önemli olan, geminin ayakta kalmasını sağlamaktır.
Bankalar, özellikle bu gibi belirsiz dönemlerde, müşterilerinin yanında olduklarını göstermek zorundadır. Üstelik finansal okuryazarlığın bankaların tüm departmanlarında hakim olması asgari beklenen olmalıdır. Risk yönetimi bir tercih değil, bir zorunluluktur.