Finansal piyasalara yönelik tedbirlere sıra gelebilecek mi?

Tuğrul BELLİ
Tuğrul BELLİ GÜNDEM tugrulbelli@gmail.com

Küresel kriz başta ABD olmak üzere bütün büyük gelişmiş ekonomilerin para ve maliye politikalarında bugüne kadar görülmemiş ölçekte genişleme yaratılmasıyla Büyük Buhran'a dönüşmeden bir Büyük Resesyon şeklinde atlatılmış gözüküyor. (Nitekim, İMF'nin eski politika danışmanı Eichengreen'in daha önce Dünya ekonomisindeki gidişatın Büyük Buhran'la neredeyse birebir paralellik çizdiğini gösterdiği Nisan 2009 tarihli çalışmasını revize ettiği 8 Mart tarihli yeni çalışmasında söz konusu paralelliklerin önemli ölçüde kırıldığı ve buhran riskinin büyük ölçüde ortadan kalkmış olduğu görülmekte.) Ancak, geldiğimiz noktada, tartışmalar, bir depresyon söz konusu olmasa bile, özellikle gelişmiş ekonomilerde uzun süreli bir resesyon ortamına girme riskinin olup olmadığı üzerine odaklanmış vaziyette.

En başından beri kriz karşısında Keynezçi politikaların en radikal şekilde uygulanması gerektiğini savunan Krugman ve Stiglitz gibi ekonomistler, krizin derinleşmesinin bu sayede önlendiğini vurgulayarak, bu müdahelelerin sona erdirilmesi için çok erken olduğunu, kamu harcamalarının ekonomik büyümeye her halukârda pozitif etki yapmaya devam edeceğini ve sağ kanattaki ekonomistlerin yüksek bütçe açıkları ile ilgili endişelerinin yersiz olduğunu iddia etmekteler. Bu ekonomistler, para ve maliye politikalarının zamanından önce daraltılması durumunda, Batı ekonomilerinin Japonya benzeri bir "sonsuz durgunluk" dönemi içine gireceklerini ifade ediyorlar. Karşı görüşteki ekonomistler ise kamu harcamalarının uzun dönemli net etkisinin negatif olduğunu, artan borçluluk oranlarının ileriki dönemlerde vergi artışlarına sebebiyet vereceğini ve bu nedenle de tüketici güveni ve harcamalarının canlanamayacağını iddia etmekteler.

Gerçekten de, ABD başta olmak üzere gelişmiş ülkelerin bütçe açıkları ürkütücü boyutlarda. Geçen ayki bir yazımda, ABD'nin bütçe açığı projeksiyonlarının çok iyimser öngörüler içerdiğinden bahsetmiştim. Nitekim, özerk bir yapısı olan Meclis Bütçe Kurulu'nun (Congressional Budget Office) Obama'nın Bütçe hedeflerine göre yeniden düzenlediği çalışmasında ABD'nin bütçe açıklarının beklentilerin çok daha üzerinde gerçekleşeceği, 2020 yılında bile bütçe açığının milli hasılanın %5.6'sı gibi yüksek bir oranda kalacağı ve kamu borcunun da %90'a çıkacağı öngörüsü yapılıyor. (Önceki tahminler %3.0 ve %66.7 idi.) Bu öngörüler altında, bence, değil Krugman-Stiglitz'in iddia ettiği gibi kamu harcamalarını devam ettirmek, bütçede sıkılaştırıcı yeni tedbirler almak gerekiyor. Ancak, bu da büyümenin baskı altında kalması sonucunu getirebilir.

Bu bağlamda, İMF başekonomisti Olivier Blanchard'ın geçtiğimiz günlerde ortaya attığı, para politikalarında enflasyon hedef oranı yükseltilmeli tezini de iyi okumak gerekiyor. Normalde, İMF'den böyle bir görüş beklenmez. Özellikle, krizin temel sebeplerinden birinin, ABD'de Greenspan döneminde faiz oranlarının aşırı düşük tutulması olduğu dikkate alındığında. Burada, Blanchard'ın demek istediği "maliye politikalarını sıkarken, bari para politikalarını o kadar sıkmayalım, yoksa boğuluruz" olmalı.

Şahsen, bütün bu tartışmaların, asıl alınması gereken tedbirleri büyük ölçüde gölgelediğini düşünmekteyim. Eğer böyle bir krizin kısa süre içerisinde ve çok daha yıkıcı bir şekilde tekrarlanmasını istemiyorsak, finans piyasalarıyla ilgili yapısal tedbirlere öncelik verilmeli. Burada Hyman Minsky'yi hatırlamakta fayda var. Minsky, kısaca krizlerin kapitalizmin sistemik bir problemi olduğunu, piyasa süreçlerinin ekonomik yapıdaki kırılganlıkları içten içe artıracağı ve bir noktada kırılmaların oluşacağını öne sürmekteydi. Aşırı finansal kaldıraç kullanımı ve finansal katmanların çeşitlenmesi ile birlikte, finans piyasaları oyuncuları önce riskten korunma, sonrasında spekülasyon ve en sonunda da Ponzi Oyunu güdüleri ile hareket ederek krize yol açacaklardı, ki gerçekten de öyle oldu. Minsky kapitalizmin bu evresine "para yöneticileri kapitalizmi" (money manager capitalism) adını vermişti.

Bugün yapılması gereken, finansal piyasaların aşırı spekülasyona yol açacak unsurlardan temizlenerek, "gölge bankacılık sistemi" olarak tabir edilen esas itibarıyle düzenleme ve denetimden kaçınarak yüksek kaldıraçlı ve yüksek riskli işlemlerin yapılmasına olanak veren ortamın denetim altına alınması ve hatta bazı "sosyal değeri" sıfır olan finansal işlemlerin yasaklanması olmalı. Bu konularda bazı adımlar atılmaya çalışılmıyor da değil. Örneğin, daha dün, Almanya ve Fransa türev piyasalar ve özellikle ülke temerrüt garantisi (CDS) adı verilen ürünlerle ilgili alınması düşünülen tedbirleri masaya yatırdılar. Ancak, krizde alınan tedbirleri bile kendi lehlerine çevirerek resmen "yazı gelirse ben kazanırım, tura gelirse sen kaybedersin" ortamı yaratma başarısı gösteren ve 30 yıldır aşırı büyüyerek siyaseti de tamamen nüfuzu altına almış olan finans kesimini küçültmeye ve kontrol altına almaya yönelik reformların hakkıyla gerçekleşeceği konusunda ben pek iyimser değilim doğrusu.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Dar bir koridor! 10 Ekim 2019
IMF 4. Madde bildirisi 26 Eylül 2019