Finansal piyasalar ve devlet krizi
Geçtiğimiz hafta içinde ülkemizde yaşanan gelişmeler geleceğe yönelik belirsizlik konusunda iyi şeyler söylemiyor. Yargının siyalalaşması yönündeki gelişmeler devlet krizine dönüşüyor, başta mali sektör olmak üzere iş dünyasından veya hararetli bir şekilde AB standartlarını savunanlardan bir tepki gelmiyor. Açıkça halktan ve adalettenyana olunması gereken bir durumda pasif bir şekilde yürütmedenyana tavır alınıyor. Bu durumu kısa vadeli bakış açısına bağımlı günü kurtarma anlayışı, ağırlamış sorunlara bağlı korkular ve yürütmenin sergileyeceğitepkiden kaçınma gibi gerekçelerle açıklayabiliriz. Belli ki demokrasi ve serbest piyasa anlayışının olmazsa olmazı durumundaki kuvvetler ayrılığı bir süredir önemini kaybetmiş ve belirsiz bir süre böyle devam edecek. Yürütmenin keyfiyeti adaletin önünde koşacak, çoğunluk azınlığa istediğini yapabilecek; bu ülkenin insanları, bir kez daha sahip olduğu şeylerin değerini kaybettikten sonra anlayacak ve geri kalmaya devam edecek.
Kısa vadeliş bakış açısı ile sorunların ağırlaşması pahasına günü kurtarmaya çalışmanın doğal sonucu alternatiflerin azalması, çaresizliğe bağlı teslimiyet ve sahip olunan maddi-manevi her şeyin kaybedilmesidir. Bu nedenle yaşadıklarımız kimseyi şaşırtmamalı. Çaresizlik herkesi ve her kurumu sömürüye ve suiistimale açık hale getirir, adaletin yerini keyfiyet alır. Bu anormallik her ölçekte etkili olur. Bugünkü ihtiyaçlarını karşılayamayan insanlar yerini veya neden bu duruma düştüklerini düşünemez, kendilerini bu duruma düşürenlere kul olmak zorunda kalabilirler. Benzeri durum iş dünyasından üniversite ve medyaya kadar kurumlar için olduğu kadar devlet için de geçerlidir. Çaresizliğin arttığı yerde boşluğu doğa kanunu doldurur, görece güçlü olanlar haksız da olsa haklı sayılır. Söz konusu koşullar demokrasi ve serbest piyasanın özünü tüketir, geriye gerçeği gizleyen bir maske kalır. Yürütme, yasama ve yargıyı parmağında oynatmak zorunda kalır ve bunun için her yolu dener. Az sayıda tokla çok sayıda aç yan yana geldiğnde bunların yaşanması doğaldır. Yaşanmaması aklın etkin kullanımı ve sağlam inancı gerektirir ki, çaresizlik zaten onları da yıpratın yok ettiği için pek mümkün olmaz. Kısa vadede farklı görünse bile herkes ne ekiyor ise onu biçmeye koşar şuursuzca... Bağımlılıklar artar, sömürünün boyutu çeşitlenir ve etki alanı genişler, karanlık ise iyice yoğunlaşır...
Çevresine kısa vadeli bakış açısı ile yaklaşanlar her şeyini kaybedinceye kadar kendisini aldatarak bu gerçeğe direnmeye çalışır!.. Medeniyet ileride yeniden doğmak üzere can çekişir; tarih böyle yazılır!..
Geçtiğimiz hafta finansal piyasalarda yaşananlara bakarak durumun böyle olmadığını iddia edebilirsiniz. Öyle ya sınırlı da olsa Türk Lirası değerlendi, beklendiği gibi Merkez Bankası kısa vadeli faiz oranlarını değiştirmedi, kredi notu görünümünün yükselmesi sayesinde sermaye piyasalarımızın üstündeki baskı hafifledi. Elektrik dağıtım ihaleleri başarılı bir şekilde gerçekleşti. Her şey oldukça normaldi, eğer bir devlet krizi söz konusu olsa tam aksi eğilimler yaşanırdı! Piyasalar tepki vermiyor ise devlet krizi falan yoktur şeklinde düşünebilirsiniz. Piyasaların olumsuz tepki verdiği her durum nasıl devlet krizi sayılmıyor ise aksine her şey normal görünürken de yaşanabilir! Çaresiz duruma düşüp tepki vermeyen veya veremeyen kurum ve birey oranı anormal düzeylere ulaşmış, aksini yapanların etkisi ve daha büyük bir karşı güçle bertaraf edilmiş ise her şeyin bir süre normalmiş gibi görünmesi mümkün olabilir. Belli siyasi koşulara bağlı dış destek olması durumunda görüntüyü kurtarmak daha da kolay olabilir!.. Görüntüyü kurtarmak adına gerçekler gizlenir, konuşulması istenmez; sebep-sonuç ilişkileri yapay bir şekilde farklılaştırılr, tepki verebilecek olan kesimlerin önemli bir kısmı da uyutulur, geriye kalanların ise oyunu bozmaması için ne gerekiyor ise yapılır!..
Tarih bize, zorunlu ihtiyaçlarını karşılayamayan insan sayısı artıyor ve çaresizlik büyüyor ise kimsenin geleceğinin güvende olmadığını ve görüntüye aldanılmaması gerektiğini söylüyor. Koşullar olumsuzlaştıkça hiçbir şey eskisi gibi olmuyor, sorunyoktur denince işler düzelmiyor, kısa vadede görüntü gerçeği gizlese sorunların üzerini örtse de orta vadede durum kaçınılmaz olarak değişiyor, bu durum farklı türde krizler şeklinde karşımıza çıkıyor ve çok sarsıyor.
Bugün küresel düzeyde yaşanan olumsuzluklar gerçeklerin, yapay görüntülerin geniş kitleler üzerindeki etkisini azalttığını söylüyor. Bütçe açıklarının büyümesi, kamu borçlarının kontrolsüz bir şekilde artması, merkez bankalarının para politikalarını sonuna kadar gevşetmesi, mali sektörün kurtarılması, artan sorunlu kredilerin yapılandırılarak gizlenmesi ve geri dönmeyeceği bilinen yeni kredilerin verilmesi gibi kronikleşmiş eğilimler çaresizliğin her boyutta etkili olduğuna işaret ediyor. Büyüyen çaresizlik iyice yıpranan mevcut sistemin taşıyıcı kolonlarını kemiriyor, hiçbir önlem almadan bu durumu seyretmek ve sadece binada yaşayanları her şey kontrol altında diyerek sakinleştirmek çözüm olamıyor.
Herkesin her şeyi bulacağı veya gerçeklerin sahte görüntüler ile sulanamayacağı günler gelinceye kadar sorunlar ağırlaşacak, insanlığın ortak aklı kalıcı çözüm lehine harekete geçimeyecek gibi görünüyor...