Finansal kriz ve Türkiye
Geçen hafta, DÜNYA Gazetesi'nin yurtdışı partnerlerinden Alman kurumsal finansman yayını Finance tarafından düzenlenen CFO'lar Zirvesi'nde (First CFO Summit: Emerging Europe & CIS) DÜNYA Gazetesi adına bir konuşma yapmak üzere katıldım. Önemli banka ve fonların en üst düzey yöneticilerinin katılması toplantıyı önemli hale getiriyordu. Çarşamba günkü mali depremi orada yaşadık. Toplantı'nın geniş bir özetini bugünkü DÜNYA Gazetesi'nde göreceksiniz.
Aşağıda, önce toplantıdan hareketle hem bankacılık, hem de genelde finans piyasasını ilgilendiren bazı noktaların altını çizeceğim. Sonrasında, Türkiye ile ilgili bir değerlendirme yapacağım.
.CFO'lar Zirvesi'nde büyük banka ve fonların (Doğu Avrupa merkezinde) yöneticilerinin endişeli olduğu açıktı. Ancak Türkiye ile ilgili görüşler genelde olumlu. Eski bir Merrill Lynch'li olan, şu anda ise UniCredit'in yükselen piyasalardan sorumlu yatırım bankacılığı grubu başkanı Perin, bazı ülkelerde önemli problemler olduğunu söyledikten sonra, iyi durumda olan ülkelerin başında Türkiye'yi sayması bunun işaretlerinden.
.Bankaların yaşadığı ana sorunun bankaların birbirlerine duydukları güvenin büyük ölçüde ortadan kalkmasından kaynaklandığı teyit ediliyor. Dolayısıyla, varlık kalitesindeki sorun kadar, belki ondan daha önemlisi güven sorunu.
.Uzun bir süre ciddi sendikasyonlar olmayacak. Bundan sonra en az bir sene büyük finansmanlar en iyi ihtimalle club loans şeklinde yapılabilir. Bunlarda da vadeler kısalacağı gibi, bankalar arası koordinasyon, teminatta öncelik gibi sorunlar sebebiyle zor bir dönem yaşanacak.
.Bankalar arası sorunlar, banka finansmanını kıstığı için, doğrudan M&A'ler ve özel sermaye fonlarının yapacağı satın almaları (ve satışları) menfi etkileyecek. Her iki kategorideki faaliyet bu senenin ilk altı ayında ciddi bir düşüş yaşadı. Daralma daha da hızlanacak.
.Buna karşılık, problemli alanlara yatırım yapan turnaround tipi fonların faaliyetleri hızlanacak. Bu tip fonlar sermaye temelli çalıştığı için banka finansmanına ihtiyaç duymuyor. Buna karşılık elinde sermaye olup düşen varlık fiyatlarında (gayrimenkul, şirketler, banka borçları dahil) pozisyon almak isteyen kurum ve kişilerden büyük miktarda sermaye toplayacak gibi gözüküyorlar. Nakit zengini Japon şirketlerinin Batı'da alımlara başlaması iyiye işaret. Körfez, Rus ve Çin sermayesi ile birleşince etkisi yükselebilir.
.Rus borsasındaki düşüş yüksek hacimli değil. Buna karşılık Brezilya bu krizin şanssız kurbanı olacak gibi görünüyor. Tabii kaynaklar zengini ülke, son birkaç yılda küresel balona paralel olarak yükselmişti. Şimdi, trend tersine döndü. Türkiye, cari açığına rağmen krize şu ana kadar çok daha iyi dayandı.
Hem ABD hem Avrupa'da banka ve diğer finans kurumlarının bilançoları kötü durumda, gayrimenkul piyasalarının tekrar yükselmesi başarılmadıkça sorunun aşılması zor. Bir başka deyişle patlayan balonun tekrar şişirilmesi gerekiyor. Bunda parça başı tedbirler başarılı olmuyor. İngiltere'deki yaklaşım daha kapsamlı ancak ölçek yeterli olmayacak.
Türkiye'ye gelinceÖ
Türkiye her şeye rağmen bu krizden bankacılık sektörü olarak az etkilenecek. Varlık kalitesi olarak Türk bankacılık sektörü Batı'ya göre çok daha sağlam durumda. Ancak, kur veya diğer risklerin, kredi bakiyesi olan özel sektör kuruluşlarının geri ödeme kapasiteleri üzerindeki menfi etkileri banka bilançolarına etki edebilir. Ancak diğer yandan, olası kur hareketleri geri ödemelerde sıkıntı oluştursa da aynı zamanda ihracat üzerinde olumlu etki de yaparak makro seviyede ekonomiyi ve bankaları olumlu etkileyecek.
Bütün bunlar bir tarafa; istediğiniz ülkede bankacılık krizi çıkartmanız çok zor değildir; özellikle de şu anda olduğu gibi dünyada büyük bankaların battığı durumlarda. Yeteri kadar uzun süre "bankalar batıyor" yaygarasını sabırla yapmanız yeterlidir. Bazı yayın organlarında son dönemde yer alan, bankalarla ilgili spekülasyonları bu açıdan iyi niyetli sayamıyorum. Zor bir dönemden geçerken basının da en az siyasetçiler kadar dikkatli ve sağduyulu olması gerekiyor.
Benim açımdan en önemli sıkıntı sanayi üretimindeki yavaşlama. Geçen haftaki köşe yazısında bahsedilen, yüksek cari açık düşük büyüme dengesine doğru gidiyoruz. Yavaşlamaya rağmen ithalatın yüksek olması problemin kaynağının değerli YTL olduğunu, yani şu an itibariyle problemin ana kaynağının yurtdışındaki sıkıntılar olmadığını gösteriyor. Buna rağmen yurtdışındaki sıkıntılar, ihracat kanalından problemi daha da büyütecek. Kurun 1,30'ların üzerinde kalmasının bu açıdan olumlu olacağını düşünüyorum.