Finansal gündem ve ekonomimizin gerçekleri
Döviz kuru ve faizlere ilişkin tartışmaların, ekonomi gündemimize ipotek koymayı sürdürdüğü bir dönemden geçiyoruz. Korkuya bağlı tepkisel tavırlar veya kısa vadeli ihtiyaçlara odaklanmış yönlendirme çabaları nedenleriyle, kendi durumumuz hakkında gerçekçi olmayı beceremiyoruz. İyimser varsayımlara dayalı senaryolar kanalı ile beklentilerin olumsuzlaşmasını terse çevirebilmeyi ummaktan başka çıkış düşünemiyoruz!
Kasım ayı başından bu yana Türk Lirasında yaşanan değer kayıpları ve giderek olumsuzlaşan beklentiler aklımızı başımızdan almış gibi görünüyor! Faizleri yükselterek döviz kuru ve enflasyon konularındaki eğilimin yönünü değiştirmenin yeterli olamayacağını görmek istemiyoruz.
Küresel koşullar, gelişen ekonomilere yönelik riskten kaçınma eğiliminin dalgalı bir şekilde belirleyici olmaya devam edeceğine işaret ediyor. Gerek dolar faizlerine ve gerek ise korumacı anlayışlara yönelik beklentilerdeki değişim, daha farklı bir öngörüye izin vermiyor. Kronikleşen durgunlaşma eğilimi, artan enflasyon baskısı, jeopolitik gerginlikler ve belirsizlik algısını güçlendiren siyasi gelişmeler bu sonucu etkileyen değişkenler olarak karşımıza çıkıyor; faiz ayarı yolu ile bunlardan birini halletmenin diğerlerini de düzelteceği ve genel eğilimi farklılaştıracağı anlamına gelmiyor!
Ağırlaşmış yapısal sorunlarımız ve giderek daralan hareket yeteneğimiz nedeniyle, olup biten her şeyi ve değişen beklentileri fiyatlayabilecek durumda değiliz. Yabancı yatırımcılar, riskten kaçınma yolu ile bunları fiyatlamaya kalktığında kendi gerçeklerimizi hatırlıyoruz ve uykularımız kaçmaya başlıyor. Gerçekçi olmak ve sorunlarımızın kökenine inmek yerine, söz konusu yabancıları sakinleştirmek üzere onların taleplerine boyun eğmek zorunda kalıyoruz. Bu yöndeki çabaların, artık eskisi kadar işe yaramamaya başladığını görmek istemiyoruz.
Geride bıraktığımız yılın üçüncü çeyrek döneminde, mevsimsellikten arındırılmış verilere göre gayri safi yurtiçi hasılamız yüzde 2,7 oranında daralmış. Bu durum geniş bant içinde yatay salınımlar sergileyen döviz kurlarına, para otoritesi fonlamasındaki ortalama maliyetin yüzde 8.70’lerden yüzde 7,70’lere geriletilmiş olmasına rağmen yaşanmış. Bu dönemi takip eden son çeyrek dönemde ise ortalık iyice karışmış ve beklentiler bozulmuş. Döviz kuru ve enflasyon beklentilerindeki olumsuzlaşmanın yarattığı hassasiyet, likiditeyi daralmaya zorlarken faizleri yükseltmeye başlamış ve büyüme ile istihdam konularındaki giderek ağırlaşan tablo rafa kaldırılmış!
Bu aşamada sormak gerekiyor, Türk Lirasını yıpratarak beklentileri olumsuzlaştıran tablo enflasyon beklentilerinin olumsuzlaşmasından mı, yoksa durgunluğun derinleşmesi başta olmak üzere diğer gelişmelerden mi kaynaklanıyor? Küresel koşullardaki değişim orta vadeli ve gerçekçi bakış açısını zorlarken, biz neden hala kısa vadeli ve tepkisel olanı ile günü kurtarmaya çalışmanın işe yaramasını bekliyoruz?
Kusura bakmayın! Sadece döviz kuru ve enflasyon konusuna odaklanarak faizleri yükseltmek, diğer sorunları ağırlaştırır ve riskten kaçınma eğiliminin daha da güçlenmesine sebep olabilir. Geçici olacağı şimdilik varsayılan faizlerdeki yükselişin kronikleşmesi sonucunu beraberinde getirerek, yağmurdan kaçarken doluya tutulmamız anlamına gelebilir!
Ekonomi genelindeki fiyat istikrarı açısından büyümenin ve diğer sorunların, döviz kuru ve enflasyondan daha az önemli olduğunu varsaymak çok ciddi bir yanılgı olabilir! Bu açıdan bakıldığında ekonomik bakış ile finansal olanın birbirinden uzaklaşma eğiliminde olduğu dikkat çekiyor ve para otoritesinin alacağı kararlar ile herkesi tatmin edebilmesi olanaksızlaşıyor.
Geçmişin aşırılıkları, bugün için hem hareket yeteneğimizi daraltıyor ve hem de gerçekçi olabilmemizi engelliyor. Gelişen ekonomilere yönelik riskten kaçınma eğiliminin temel sebebi, uzun süredir hüküm süren durgunlaşma eğilimidir; döviz kurları ve enflasyon beklentilerindeki yükseliş ise buzdağının görünen kısmı gibi ortaya çıkan sonuçların bir kısmıdır. Ekonomik sorunlar ağırlaşır ve korumacı eğilimlerin güçlenmesi beklenirken, faizleri yükselterek sonuca müdahale etmek orta vadede pek bir işe yaramayabilir!