Finans mühendisliğiyle Quasimodo’yu Pamuk Prenses’e dönüştürmek
Nazmi KARYAĞDI - Gelir İdaresi E.Strateji Geliştirme D.B./E.Baş Hesap Uzmanı
Yılsonu, hem birey olarak hem de kurum olarak geride bıraktığımız yılın muhasebesinin yapıldığı ve sonucunun çıkarıldığı bir dönemdir. Sonuçta ya kâr etmişizdir ya da zarar. Bu müsabakada beraberlik zor olduğu gibi, maçın tekrarı da mümkün değildir. Kurumlar, bir yıl boyunca yapmış oldukları ticari faaliyetlerinin sonucunda bilanço ve gelir tablosu düzenlerler. Halka açık olanlar bunu kamuoyuna duyururken diğerleri ise (halka açık olanlar da dâhil) vergi dairesine verecekleri gelir veya kurumlar vergisi beyannamelerine bu tabloları eklerler. İşte bu noktada finansal tabloları, finans mühendisliği yoluyla gerçekte olduğundan daha iyi göstermek, “Quasimodo’yu Pamuk Prenses’e dönüştürmek” olarak tanımladığımız durum devreye girerse ne olur?
Hatırlayacağınız üzere Quasimoda, Victor Hugo’nun Notre Dame’ın Kamburu romanında çirkinliğiyle insanların kendisiyle alay ettiği, bu nedenle de toplum içine çıkmaya cesaret edemeyen bir zangoçtur (kilisenin çanını çalan kişi). Pamuk Prenses ise güzelliğiyle meşhur olan ancak çirkin ve kötü niyetli cadının ağına düşürmek istediği masal kahramanıdır. Her ikisi de farklı hikâyelerin kahramanlarıdır. Gerçekte sonuçları pekte iyi olmayan mali tabloları bir takım makyaj/hile uygulamalarıyla olduğundan daha iyi gösterme işi de bir finansal mühendislik icadı olarak karşımıza çıkıyor.
Finans mühendislerine yüksek katlı bazı plazalarda veya fiziken şeffaf kimi holding binalarında rastlamak mümkün. Gerçek hayatta yöneticilerin daha fazla ikramiye, bonus, teşvik vb. almasını sağlamak, şirket sahiplerinin daha fazla kâr payı almalarını sağlamak, kredi verenlerin karşısına daha iyi bir bilanço ile çıkmak, gelecekte satmayı planladığı şirketi parlatmak vb. gibi nedenlerle bu uygulamalar yapılabiliyor.
Bilinen en yaygın yöntemler ise gelecek yıllara ait gelirleri cari yıla çekmek, cari yıla ait giderleri gelecek yıllara ötelemek, duran varlıkları olduğundan yüksek bedellerle değerlemek, şirkete ait yükümlülükleri gizlemek vb. dir. ABD’de geçtiğimiz yıllarda ortaya çıkan Enron skandalı bu mühendisliğin en bilinen örneğidir. Bu skandal neticesinde şirketin büyük ortakları genel müdürü (CEO), finans genel müdür yardımcısı (CFO) hapse girmiş, dış denetim firması Arthur Andersen piyasadan çekilmiş, pek çok yatırımcı tasarrufl arını, çalışanlar da işlerini kaybetmişti. Ve sonuçta bu tür olayların ABD’de bir daha yaşanmaması için meşhur Sarbane-Oaxley Yasası yapılmıştı. Benzeri bir durumu ülkemizde 2001 yılında içleri boşaltılan bankacılık krizinde biz de yaşamıştık: TMSF’ye devredilen 20 banka, halka yüklenen 43.6 milyar dolarlık başlangıç maliyeti (GSYH’nin %29.7’si)(*)
Sonuçta ise; Türkiye’nin ekonomik ve mali karar alma sürecinde IMF’nin artan gözetim ve denetimi, işsiz kalan binlerce bankacı, kapatılan yüzlerce şube, tasarrufl arı heba olan insanlar, doğrudan ya da dolaylı olarak halk tarafından ödenen milyarlarca dolarlık maliyet ve bankacılık sisteminin güçlendirilmesine yönelik yasalar…
Hem de kamu adına pek çok kurum tarafından yapılan denetimlere ve dış denetçi firmalarca, her şeyin yolunda olduğuna dair, düzenlenen denetim raporlarına rağmen… Yöntem içeride de dışarıda da yine aynı; finansal mühendislik yoluyla Quasimodo’yu Pamuk Prenses’e dönüştürmek.
Pamuk Prensesi Quasimodo’ya dönüştürmek
Finans mühendisliği uygulamasında tersi durum da sözkonusudur: İyi bir mali tabloyu kötü göstermek. Daha az vergi ödemek amacıyla yapılan bu uygulamaya, küçük ve orta ölçekli işletmelerin bir kısmında ve iş hanlarındaki muhasebe bürolarının bazılarında rastlamak mümkündür. Gerçekte olmayan giderlerin kayda alınması, bir takım gelirlerin gizlenmesi, cari yıla ait giderlerin geleceğe, geleceğe ait giderlerin ise cari yıla kaydedilmesi, dönem sonu stoklardaki ticari malların yüksek bedelle değerlenmesi vb. kamuoyunca en bilinen yöntemlerdir.
Uygulama sonuçları
Hangi amaçla yapılırsa yapılsın finans mühendisliği faaliyetleri, kısa dönemde yarar sağlamış gözükse orta ve uzun vadede şirket sahiplerinin, çalışanların ve de toplumun zararına olan uygulamalardır. Çok kısa bir zaman sonra şirketlerin üfl eyince dağılan karahindiba (dandelion, taraxacum) çiçeği gibi yok olduğunu görebiliriz. Oysa ki; erdem, ilke, etik gibi değerlere sahip olanların sizce finans mühendisliği yolu ile bunları yapmaları mümkün müdür? Hem GSYH’mizle hem de kişi başına düşen milli gelirimizle kapitalist bir ekonomiye sahip olmasak da, toplumsal muhasebemizi yaptığımızda ahlâken kapitalist bir toplum haline dönüşmemiz nedeniyle dönem sonunda kâr değil zarar yazdığımızın farkında mıyız?
(*) Kaynak: Engin Akçakoca, BDDK. E. Başkanı, Krizden İstikrara Doğru: Türk Bankacılık Sektöründe Yeniden Yapılandırma sunumu, Kasım 2002)