Finans krizinin panzehiri nöroekonomi olabilir mi?

DİDEM ERYAR ÜNLÜ
DİDEM ERYAR ÜNLÜ YAKIN PLAN [email protected]

Neden mantıksız kararlar alıyoruz? Krizin nedeni finans sektöründe alınan sorumsuz kararlar değil mi? Nöroloji biliminde izlenen yeni eğilimler, finans sektörünün çılgın mekanizmalarını anlamamıza yardım etmeyi amaçlıyor. Beynimizde olup bitenler kararlarımızı etkiliyor.  Beynimizin yollayacağı işaretler sayesinde bir sonraki krizi önceden tahmin edip, bunun önüne geçebilecek miyiz? Belki de bunun cevabını ekonomistlerden çok nörologlar verecek. 

Ekonomistler, bugün yaşadığımız krize benzer krizlerden sorumlu tutulan davranışları analiz etmek için, çok farklı yollara başvurdular. Hatta, ekonomik etkenlerin beyinde oluşturduğu etkileri analiz etmek amacıyla nörologlar da bu sürece dahil oldular. Bilim adamları ve ekonomistlerin karşılaşmasının sonucunda ise 90'lı yıllarda nöroekonomi adında bir bilim dalı oluştu. Nöroekonomi, öncelikle ABD'de gündeme geldi. 2003 yılında Massachusetts'te ilk resmi nöroekonomi sempozyumu düzenlendi ve bu sempozyuma 30 kişi katıldı. Bugün The Society for Neuroeconomics dünya genelinde yüzlerce bilim adamını bir araya getiriyor. Peki nöroekonomi ne işe yarıyor ve finansal etkenlerin beyin üzerindeki etkisini nasıl ölçüyor? Uzmanlara göre, nöroekonomi, duygusal etkenlerin kararlarımızı nasıl etkilediğini ortaya koyuyor. Nöroekonomi disiplini manyetik rezonans (MR, mıknatıslı çınlama) yoluyla elde edilen beyin görüntülerini inceleyerek ekonomik süreçte yer alan kişilerin davranışlarını öngörmeyi hedefliyor.

Nöroekonomi uzmanı Dr. Mathias Pessiglione şöyle bir örnekle açıklıyor bu durumu: "Ekonomik standartlara göre, bir kişi için kârını en yükseğe çıkarmaya çalışmak mantıklı bir tutum. Güven oyunu örneğini ele alalım. Bu oyun iki kişi arasında oynanıyor. Taraflardan birinin bir miktar parası var. Diyelim ki 100 Euro. Bu kişi, parası olmayan diğerine bir maç teklif ediyor. Bu oyunda, teklif ne olursa olsun, durum ikinci oyuncunun lehine. Fakat oyuncuların büyük bir bölümü bu şekilde düşünmüyor. İlk oyuncunun teklifi 30 Euro'nun altındaysa, bu teklif genellikle reddediliyor. Davranışsal nörolojinin buna getirdiği açıklama, ikinci oyuncunun haksızlık olduğunu düşündüğü için teklifi reddettiği yönünde. Beyin görüntüleri bu kişide, beyinde 'kayıp ada' olarak adlandırılan insula'nın hareke geçtiğini ortaya koyuyor. Oysa beynin bu bölümü rahatsız edici, nefret uyandıran durumlarda harekete geçen bir bölüm olarak biliniyor.

Bu yorum her ne kadar ekonomik açıdan mantıksız görünse de, sosyal açıdan bakıldığında çok da mantıksız değil. Örneğin çok düşük bir maaşı kabul etmek, kişinin kendi değerinin altında algılanmasını kabul etmesi anlamına gelebilir. Dolayısıyla, bu yorumda da, ikinci oyuncu basit ekonomik hesapların ötesinde, sosyal zorunluluklar doğrultusunda tepki vermiş oluyor. Sonuçta mükemmel piyasa kuralları, toplum yaşamının gerektirdiği kuralların gerisinde kalıyor. Bu noktada da duygusal etkenler ön plana çıkıyor.

2002 yılında Nobel Ekonomi Ödülü'ne layık görülen Princeton Üniversitesi Profesörü Daniel Kahneman, rasyonel ekonomi dünyasına, psikolojinin, zihinselliğin, bahislerin, belirsizlik ve rastgeleliğin girmesini sağlayan kişi olarak tanınıyor. Amos Tversky ile birlikte "Beklenti Teorisi"ni kuran deneysel psikolog Kahneman da, bireylerin sonuçları kesin olan şeyleri abartarak, bunlara sonuçları kesin olmayan şeylerden daha fazla değer verdiklerini söylüyor ve insanların karışık, riskli durumlarda karar verirken, her zaman mantıklı ve akılcı davranmadıklarını ifade ediyor. İnsanların karar vermelerine öncülük eden ihtimal hesaplarında çoğunlukla "sezgisel kestirme"leri tercih ettiklerini söyleyen Kahneman, aynı zamanda insanların bu durumlarda, temel istatistik prensipleri tamamıyla göz ardı eden kararlar aldıklarını da ispat ediyor.

50 Euro'nun 30 Euro'sunu kaybetmek mi

20 Euro'sunu kazanmak mı?

Bu doğrultuda, Londra'da bulunan University College'in Nöroloji Enstitüsü'nde bir deney gerçekleştirilmiş. 20 öğrenciye 50 Euro'luk bir teklifte bulunuluyor. Öğrencilerin iki seçenek arasında karar vermeleri isteniyor. 'Garanti' olarak tanımlanan birinci seçenekte, öğrenciler 50 Euro'nun 20 Euro'suna sahip olabiliyorlar. İkinci seçenekte ise bir piyango söz konusu. Bu piyangoda ya paranın tamamını kazanıyorlar, ya da tamamını kaybediyorlar. Kaybetme olasılıklarının ise daha yüksek olduğu belirtiliyor. Öğrencilerin yüzde 60'ı garanti olan birinci seçeneği, yüzde 40'ı ise piyango seçeneğini kabul ediyor. Öğrencilere daha sonra sunulan varyantta ise, garanti olan birinci seçenek, 20 Euro kazanmak değil, fakat 30 Euro kaybetmek olarak tanımlanıyor. Bunun sonucunca ilk turda elde edilen oranlar tam tersine dönüyor. Öğrencilerin yüzde 60'ı piyango seçeneğini, yüzde 40'ı ise garanti olan 30 Euro kaybetme seçeneğini tercih ediyor. İlginç olan nokta ise, 50 Euro'nun 20 Euro'sunu kazanmak ile 30 Euro'sunu kaybetmek arasında hiçbir fark olmaması. Oysa seçeneğin sunuluş biçimi, öğrencilerin kararını tamamen değiştiriyor.

"İnsanlar içeriğe duyarlıdır" diyen Mathias Pessiglione, kayıp duygusunun tiksinti oluşturduğunu, dolayısıyla öğrencilerin 30 Euro kaybetmek yerine, piyangoyu tercih ettiklerini söylüyor.

Nöroloji Enstitüsü'nde gerçekleştirilen deney sırasında ise, karar aşamasında öğrencilerin beyinlerindeki amigdala çekirdeğinin harekete geçtiği izlenmiş. Pessiglione, duygularla bağlantılı olan bu bölgenin, özellikle de pişmanlık duygusuyla hareketlendiğini ifade ediyor ve söyle diyor: "Öğrenciler kaybetmelerine neden olacak bir kararın olası bir pişmanlığını önceden hissedip, bunun önüne geçmek için piyango seçeneğini tercih ediyorlar."

Bundan sonra sorulması gereken soru ise, bu sayede bir sonraki krizi önceden tahmin edip, bunun önüne geçip geçemeyeceğimiz. Belki de bunun cevabını ekonomistlerden çok nörologlar verecek.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar