Fıkralar ve düşündürdükleri
Şimdi seçim zamanı. Ortalık da çok toz duman. Bir taraftan da dünya siyaseti ve dolayısıyla dünya ekonomisinde sıcak gelişmeler var. Bu tablo hepimizi geriyor. Bu nedenle, gevşeyelim diye, bu hafta değişik bir yazı yazmak istedim.
Adil olmayan soru
Olay, komünizm zamanı Rusya’da geçiyor. Komünist partiye girmek isteyen adayla mülâkat yapılıyor. Parti komiseri ilk soruyu soruyor: “Yoldaş, diyelim ki iki tane yazlık köşkün var.
Bunlarla ne yapardın?” Aday hiç düşünmeden cevaplıyor: “Birisini partiye bağışlardım.”
Mülâkatı yapan komiser hemen aday değerlendirme formundaki “olumlu” hanesine bir “tik” atıyor. Arkasından ikinci soru geliyor: “Yoldaş, diyelim ki iki Mercedes araban var. Bunlarla ne yapardın?” Aday yine düşünmeden, hemen cevaplıyor “Birisini partiye bağışlardım.” Komiser “olumlu” hanesine bir “tik” daha atıyor. “Yoldaş, diyelim ki iki palton var. Bunlarla ne yapardın?” Önceki iki soruya hiç düşünmeden cevap veren adayı bir düşünce alıyor. Sonra da mırıldanıyor “Bu, adil bir soru değil.”
DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ: Şimdi de bir aday adayları panayırı var. Kimbilir milletvekili aday adaylarına ne tür sorular soruyorlardır ve de onlar can havli ile nasıl cevaplıyorlardır. Acaba cevaplar ve sorular adil mi?
Dudaklarına bakarım...
Siyasetçinin eşine sormuşlar: “Eşiniz bir politikacı. Zaman zaman yalan söylediği de oluyordur. Bunca yıldır da evlisiniz. Eşinizi yeterince tanıyorsunuzdur. Eşinizin yalan söylediğini vücut dilinden anlayabilir misiniz?” Politikacının eşi gülümsemiş ve şöyle konuşmuş “Tabii ki anlarım. Çok basit. Onun yüzüne bakarım. Eğer dudakları kımıldıyorsa, muhakkak bir yalan söylüyordur.”
DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ: Ne dersiniz? Bu politikacının eşi kadar politikacıların vücut dilini çözebiliyor musunuz? Ya da televizyona çıkan, kerametleri kendinden menkul yorumcuların?
Kabul etmiyorum
Ekonomiden sorumlu bakan “Kurdaki yükselişi kabul etmiyorum” demiş.
DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ: Doğru söze ne demeli... Bu kur yükseldikçe, cari açığı bu kadar yüksek bir ülke olarak, iğneden ipliğe her şeyin fiyatı artıyor. Bu nedenle, bir yurttaş olarak kurdaki yükselişi ben de kabul etmiyorum. Yalnız kurdaki yükseliş mi kabul etmediğim? Tabii ki hayır. Örneğin, üşüttüğümde ateşimin çıkışını kabul etmiyorum. Tuzlu yediğimde tansiyonumun çıkmasını da kabul etmiyorum.
İsraf eden, iflas eder
Televizyonda Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın bir kamu spotu: “İsraf eden, ifl as eder” diye bitiyor.
DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ: Sadece lafl a iş bitse idi, peynir gemisi de yürürdü. Acaba tarım arazileri betona feda edilirken, su kaynakları israf edilirken bu spotlardaki mesajlar hatırlandı mı? Yoksa vatandaş olarak, “Hocanın dediğini yap, yaptığını yapma” atasözüne mi kulak vermeliyiz?
Kaptanın su kayağı
Forsalarla hareket ettirilen bir gemi. Forsaların başı, kaptanla yaptığı görüşme sonunda aşağı inip forsalara seslenmiş. “Size biri iyi, biri kötü haberim var” demiş. “İyi haberim şu: Öğle yemeğinde size şarap ve biftek vereceğiz.” Bunu duyan forsalar “Hurra” deyip sevinçlerini göstermişler. Forsaların başı “Kötü haberi de söyleyeyim. Yemekten sonra kaptan su kayağı yapmak istiyor.”
DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ: Tüm adaylar bir sürü vaatte bulunuyorlar. İyi haberler veriyorlar. Ama kimse bu değirmenin suyunun nereden geleceğini, sonunda faturayı kimin ödeyeceğini söylemiyor. İyi haberi veriyorlar, ama kötü haberi saklıyorlar. Seçimi kim kazanırsa kazansın, seçim sonrası da ha hızlı kürek çekmeye hazır olmalıyız diye düşünüyorum.
Son söz
Bu ülkede yaşamıyor olsak, söylemler çok eğlendirici…