Fesihte ölçülülük ilkesine uyulması
Bu çalışmamızın konusunu oluşturan Yargıtay 9. Hukuk Dairesi'nin 15.07.2008 tarih 2008/2570 E. ve 2008/20438 K. sayılı kararı içerisinde fesihte ölçülülük ilkesine uyulması ile eylemle ceza arasında oransızlık bulunmasına dair bir karar olup, incelemeye değer niteliktedir.
Taraflar arasındaki, kıdem, ihbar tazminatlarıyla ücret ve ikramiye farklarının ödetilmesi davasının yapılan yargılaması sonunda; ilamda yazılı nedenlerle gerçekleşen miktarın faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine ilişkin hüküm süresi içinde duruşmalı olarak temyizen incelenmesi davacı avukatınca istenilmesi üzerine dosya incelenerek Yargıtay'ca aşağıdaki gibi karara varılmıştır.
Davacı işçi iş sözleşmesinin işverence haksız olarak feshedildiğini ileri sürerek ihbar ve kıdem tazminatı isteklerinde bulunmuştur. Davalı işveren 4857 sayılı İş Kanunu'nun 25/II-e maddesi uyarınca iş sözleşmesinin haklı olarak feshedildiğini savunmuştur. Mahkemece savunmaya itibar edilerek tazminat isteklerinin reddine karar verilmiştir.
Davacı, 13.12.2005 tarihinde gece vardiyasında çalıştığı sırada el arabasıyla çöp dökme işlemini gerçekleştirmiş, dönüşte tel örgü ile çevrili alana girdiği sırada güvenlik görevlisi tarafından yakalanmıştır. Davacı işçi savunmasında tel örgü ile çevrili alana merak ettiği için girdiğini açıklamıştır. Davalı işveren ise ihraç edilecek tekstil ürünlerinin bulunduğu bölüme davacı işçinin hırsızlık yapmak amacıyla girdiğini, olay sonrası yapılan kontrolde 3000 civarında tişörtün kayıp olduğunun belirlendiğini savunmuştur.
Öncelikle belirtmek gerekir ki, davacı işçinin hırsızlık yapmak amacıyla tel örgü ile çevrili alana girdiği kanıtlanabilmiş değildir. Olay sonrası tutulan tutanakta, davacının tel örgülü alanda bulunan kutulan karıştırdığı ya da ürünleri aldığı belirtilmemiştir. Davacının üzerinin ve dolabının arandığı, hırsızlık ürününe rastlanmadığı da dosya içeriğinden anlaşılmaktadır.
Öte yandan işverenin 3000 civarında tişörtün kayıp olduğu yönündeki açıklaması afaki olup, kesin biçimde ürünlerde eksiklik olduğu kanıtlanabilmiş değildir. Stokta olması gereken ürün adedi ile mevcut ürün sayıları karşılaştırılmamıştır. işyerinde güvenlik görevlisi olarak çalışmış olan davalı tanığı da bir süredir tel örgünün alttan kaldırılmış olduğunu tespit ettiklerini belirtmiştir. Bu nedenle tel örgüyü aralayan davacı işçi değildir. işveren ise uzun süre bu konuda önlem almamıştır. işverence olay sonrasında tel örgü kaldırılmış ve duvar örülmek suretiyle tekstil ürünlerinin güvenliği sağlanmıştır.
Somut olayda davacı işçinin tel örgünün altından geçerek ihraç ürünlerinin bulunduğu alana hırsızlık amacıyla girdiği kanıtlanabilmiş değildir. iş çıkışında güvenlik görevlileri tarafından arama yapıldığı ve tekstil ürünlerinin işyeri dışına çıkarılmasının mümkün olmadığı hususu da tanıklarca, ifade edilmiştir. Olayın, toplu iş sözleşmesi hükümleri uyarınca ihraç dışında kalan disiplin cezalarını gerektirdiği anlaşılmaktadır. Davacının eylemi ile uygulanan ceza arasında açık oransızlık söz konusu olup, feshin haklı nedene dayanmadığı kabul edilmelidir. Davacının ihbar ve kıdem tazminatı isteklerinin kabulü gerekirken yazılı şekilde reddi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir. Yüksek Mahkeme'nin vermiş olduğu bu kararı isabetli ve yerinde bulduğumuzu da belirtmek yerinde olacaktır.