Fenerbahçe

Gündüz FINDIKÇIOĞLU
Gündüz FINDIKÇIOĞLU GLOKAL BAKIŞ [email protected]

Kessen akar sarı lacivert; benim durumum budur. Dolayısıyla Forza Livorno tadında devam ederiz en kötüsü. Taraftarlık ilişkisi bitmez; başladığı andan mezara kadar sürer. Taraftar olan bunu bilir. Bu budur, bu kadardır. Şimdi gelelim asıl hikayeye.

FB düşürüldüğü takdirde olayın ekonomi politiği tüm çıplaklığıyla ortaya çıkmaz; ama ilk birkaç yıl için ekonomik sonuçları kolayca hesaplanabilir. Hem futbol endüstrisi, hem de özellikle FB küçülür ve başka bir ekonomik düzlemde dengelenir. Kulüp tüm branşlarda küçülmekle kalmaz, inişin çıkışı da çok zor olur. Mesele Fenerbahçelilerin ilk tepkiyle düşündükleri gibi "düştüğümüz gibi çıkarız" kadar basit değildir ve en kötüsü olursa kulüp yerinde saydığı kötü günlerine geri dönebilir. Çünkü yabancı futbolcular elde tutulup bekletilemez, Bank Asya'da oynatılamazlar ve bir yılda şampiyon olup dönsek bile şampiyonlar liginde o sene de oynayamayacağımız için her tür kayıp büyük olur. Hisse açısından futbolcular hesaba dahil olmadığı için, değerleme bu nedenle değişmez denebilir. Ancak kulübün genel mali durumu değişir. "Optimal büyüklük" kavramıyla hareket edip, küçülmesi kaçınılmaz olan kulübün hangi branşlarda nasıl küçüleceğini planlamak gerekiyor. Herkes kolayca ilk kayıpları reklam, yayın, maç, şampiyonluk primi, şampiyonlar ligi pastası, sponsorluk vb kalemlerden hareketle yaklaşık olarak hesaplayabilir.

Önümüzdeki 3 yıl için, görünen o ki, küme düşürülmesi durumunda FB yılda en az 10 Alex gücünde mali depreme (de) uğrayacaktır. Aykut Kocaman gençlerle yeni bir jenerasyon yakalamak gibi bir görevle karşı karşıya kalabilir. Küme düşürülmüyorsak hasar tespiti ona göre yapılacaktır.

Bu kadarı işin mali portesi. Ancak Fenerbahçeliler açısından ortada müthiş bir rahatsızlık var. Gözaltı mahkumiyet değildir, tutuklama mahkumiyet değildir. "Olay nedir, nedendir, nasıldır, kim suçludur, kim suçsuzdur" konuları taraftarların sağdan soldan duyduklarıyla veya okuduklarıyla karar verebilecekleri bir konu olmadığı gibi basının işi de değildir; yargının işidir. Basının kendi haddini aşan konularda taraflı yayın yapmamaya dikkat etmesi gerekir. Ben bir Fenerbahçeli olarak basının önemli bir bölümünün bu olaya yaklaşımından son derece rahatsızım. Bu bir alışkanlık haline geldi; ortada henüz iddianame bile yok iken daha ilk günden itham edilenleri suçlu ilan etmek kabul edilemez ve bu eğilime giren, bu tip basının suç işlediği dahi düşünülebilir. "X kişi suçsuzdur" diye yazılsa "nasıl müdahale edersin, neye dayandırıyorsun, gel savcılığa bildiklerini anlat, kanıtla" denmeyecek midir? O zaman "X kişi suçludur" anlamına gelecek taraflı yayın da yapılamaz ve bunu ima ettiğiniz anda dahi mantıksal olarak "gel madem suçlu, bildiklerini anlat" denmelidir. "Elbette ki konu yargıya intikal etmiştir, yargıya saygı duymak gerekir, ama ben de duydum ki..." türü garabetlerle, güya yorum yapanı yaptığı yorumun sorumluluğundan kurtaracak bir-iki cümle ekleyerek, bu işin manevi yükünden kimse sıyrılamaz. Böyle yorum yapacaksanız yorum yapmayın kardeşim, susun. Spor basınının ilk günlerde yazdıklarını esas alacak olsak, yazılanların çağrıştırdığı tutarsızlıkların Mantık 101 yoluyla öyle bir haritası çıkarılabilir ki daha ilk günden insanları suçlu ilan etmeye kalkanların söyleyecek lafı kalmaz.

Mesele açık. Hazırlık soruşturması gizlidir; resmi bir açıklamada bulunulmamıştır. TFF'de bile bilgiler yok denmektedir. Yani basının yazdıkları hukuki açıdan hiçbir değer taşımamaktadır. Bu özensiz haliyle benim için haber değeri de taşımamaktadır. Elbette, son günlerde gerçekten tarafsız ve özenli habercilik ve analiz yapan bazı yazarlar -ve özellikle bir spor gazetesi- sanıyorum taraftarlarımızın takdirini kazanmıştır; bunu da eklemek gerekiyor.

Gelelim en önemli olguya. Türkiye'de futbol Fenerbahçe'ye göre tanımlanmıştır; en çok karşı çıkılan kulüp Fenerbahçe'dir. Tez Fenerbahçe'dir; diğerleri anti-tezdir veya olmak istemektedirler. Hatta son yıllarda diğer branşlarda da başarı gelmiş ve basketbol ve voleybolda da Fenerbahçe yenilmesi gereken takım, aşılması gereken hedef haline gelmiştir. Hem futbol takımı, hem spor kulübü olarak Türk sporunun temelinde yer alan 104 yıllık bir camianın, normal şartlar altında, birkaç yıllık bir gecikmeden sonra hedeflerine eskisinden daha sağlam ilerleyeceğinden kuşku duymuyorum. Diğer takımların taraftarı olan eğitimli insanlara son olayların analizini soğukkanlı biçimde yapmalarını ve temkinli konuşmalarını önermekten başka bir şey yapamam.

Son olarak... "Taraftar" (sadece) seyirci değildir. Bizim işimiz gösteri toplumlarında iyi yerden koltuk alıp hoş bir temaşa izlemekten ibaret değildir. Futbol elbette bir eğlencedir de. "Seyirci" gelir, beğenmezse filmin yarısında nasıl kalkar giderse, maçtan da çıkar gider, daha cazip bir eğlence bulur. Ancak taraftar başkadır; takım herhangi bir nedenle zor günler geçiriyorsa bir yerine iki forma alır. "Taraftar" Fenerbahçe Bank Asya'ya düşürülürse almadığı kombinesini alır. Ben taraftarım. Biliyorum ki Fenerbahçe kulübünün çok sayıda taraftarı var. Gideriz ve almamışsak henüz almadığımız kombinemizi alırız.

Fenerbahçe sadece bir ekonomik büyüklük değildir, Türkiye'nin en büyük sivil toplum kuruluşu olduğu düşünülebilecek, 20-25 milyon taraftarı olduğu aşikar görünen, taşıdığını düşündüğümüz değerler itibariyle son derece sembolik konumda olan bir kulüptür, bir aidiyettir. Tüm Fenerbahçelilere İslam Çupi'nin unutulmaz sözlerini - "Fenerbahçe  büyüklüğü ne şampiyonluk, ne kupa büyüklüğüdür. Onun büyüklüğü başka bir büyüklüktür işte, adı konamaz."-  hatırlamalarını ve bu sözlerin anlamını yeniden düşünmelerini öneriyorum.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Risk ve yavaşlama 01 Ekim 2019
Fed, resesyon, Türkiye 24 Eylül 2019
Coğrafya ve imparatorluk 17 Eylül 2019
Fed ve dolarizasyon 25 Haziran 2019