Felsefe
Rasyonel (akılcı) hayvan tabiri (Latince: animal rationale) Aristo düşüncesinde insanlığı tanımlamak için kullanılmış. Bir yanlışlık olmasın. Milattan önce 323 yılında öldüğü sanılan Aristo bunu söylerken insanların akılcı karar verdiklerini değil verebilecek yetenekte olduğunu söylemek istemiş. Filozof haklı. Her düzeyde yöneticilerce verilen kararlara, söylenen laflara bakarsanız, bu yeteneğin çok azının kullanıldığı anlaşılıyor. Düşünmeden konuşuyoruz. Konuşsak iyi, düşünmeden kararlar veriyoruz. Karar versek neyse, kararlarımızı uygulamaya uğraşıyoruz. Hani geçtim felsefeyi izan, irfan ve deneyimle desteklenmiş biraz düşünceye de razıyım. Felsefe lak laka değildir. Şimdi bazı okurlarım bu yazı hocaya nereden esmiş diyecek. Ben yazılarımı genellikle cumartesileri yazıp pazar günleri yazı işlerine gönderiyorum. Yazılar çarşamba günkü gazetenizde çıkıyor. Benim geçen haftaki servet fonu yazısı basılana kadar konu başka yazarlar tarafından epeyi didiklendi. Aradan bir hafta geçti gazetelerde resmi ve özel sektör yetkililerinin varlık fonu, finansman kuruluşlarının değerlendirmeleri, işsizlik hakkında, kur hakkında, ekonomi hakkında, savaş hakkında, vesaire hakkında söyledikleri sözler ve aldıkları kararları okuyorum. Günlük yazı yazmaya kalksam her biri hakkında bir yazı yazılır. Allah’tan günlük yazı yazmıyorum. O kadar düşüncesiz laflar ediliyor ki. Bence insanlar makamca yükseldikçe daha filozof olsalar herkes için iyi olacak. En azından söylenenler, yapılanlar tartışılacak bir şeye dayandırılır. Yoksa yazarlar kafası kesik tavuklar gibi oradan oraya koşuşup altı boş, içi boş demeç ve eylemlere anlam aramak için perişan oluyorlar. Bu yazı oradan esti.
Felsefe sözcüğü köken olarak Yunanca “phileo”=sevgi “sophia”=bilgi veya bilmek kelimelerinden türemiştir. Philosophia=bilgelik arayışı, bilgiyi sevmek, bilgi severlik, araştırmak ve peşinde koşmak demektir. Filozof da bilgeliğe ulaşmaya çalışan kişidir. Size bir anımı nakledeyim.
Seyahatlerde boş zaman pek bulunamıyordum. Genellikle uçaktan indiğimin ertesi günü ya konferansta ya da bir eğitim seminerinde oluyor, bunlar biter bitmez ya aynı gün ya da ertesi gün geriye uçuyordum. Kariyerim boyunca kırk küsur ülkeden geçtim. Yirmi-ikisinde süreli kaldım. Bir düzineyi aşkın ülkede hem uzun süreli kaldım hem de bu ülkelere defalarca gittim ama o ülkelerin gezilesi yerlerini doyasıya gezmeye vakit buldum dersem yalan olur.
Pekin’e dördüncü gidişim. Artık turistik yerlerin çoğunu gördüğüm için boş günümde yeni bir şey yapmaya kararlıyım. Ev sahiplerim çok misafirperver. Zaten Doğu’da genellikle, Çin’de özellikle bu bir veridir. Sevdikleri misafirlerine her türlü ikramı yaparlar. Bağlantı memuresi Jasmin hanımla boş günümü nasıl değerlendireceğimi konuşuyoruz. Esas adı Jasmin değil tabii. Çinlilerin isimlerinin Batılılara telaffuzu zor geldiğinden çoğu uluslararası memur ‘Hristiyan isimleri’ dedikleri bir ikinci isim kullanırlar.
“Nereye gitmek İstersiniz?”
“Turistlerin gitmediği tarihi yerlere”
İlk gittiğimiz yer bir felsefe okulu. Tipik bir bina. Hani filmlerde gördüğünüz tipik Çin tapınak mimarisi tarzında, büyük bir bahçe içinde koca bir yapı. Yapının bahçesinde bizdeki büyücek mezar taşları ebadında dikili taşlar var. O kadar çok ki saymakla bitmez. Tabii üstlerinde Çince yazılar var. İçlerinde dolaşıyorum.
“Bunlar nedir?”
“ Okul mezunlarının adları”
Okul şimdi kaç yıllık hatırlamıyorum ama Bizans’ın kuruluşuyla yaşıt belki de daha eski. Şimdi müze olarak kullanılıyor. Okul bu kadar eski olunca bahçedeki dikili taş sayısını anlaması da kolay. Çince anladığımdan değil, zaten gereği de yok isimlerden oluşan listeler. Baka baka dolaşıyorum. Bir şey dikkatimi çekti. Her taşın en alt satırından sonra diğerlerinden ayrı, yani listeye dahil edilmeyen ve daha büyük harfl erle yazılmış bir satır var.
“Bu satır niye ayrı?”
“O imparatorun adı”
Kendi kendime doğaldır diye düşündüm. O mezuniyet yılında imparator her kim idiyse onun adının da taşta olması gayet normal. Hani bizde vardır ya ‘Bu bina falankeş sultanın veya paşanın himayelerinde dikilmiştir’ diye yazılar. Sanki öyle bir şey.
“Bu taşlar önemli bir tarihi yazıt koleksiyonu. Hangi yıl olduğu da yazıyor mu taşların üstünde?”
“Evet yazıyor ama bazı taşlar o kadar eskiden kalma ki üstlerindeki yazılar artık silinmiş”
“Yazık. Bu filozoflar hangi imparatorun saltanat sürüdüğü sırada burada eğitilmişler sizlere hangi imparator hangi senelerde saltanat sürmüş o bilgiyi kesin olarak verirdi”
“Bizim o konuda bir bilgi eksikliğimiz yok bunu zaten biliyoruz”
Ev sahibimin bu sözleri ne yalan söyleyeyim beni utandırdı. Elbette biliyorlar. Hangi imparator ne zaman doğmuş, ne zaman ölmüş, ne kadar süre saltanat sürmüş, annesi kim, babası kim, dedesi kim anneannesi kim, çocukları, generalleri, vezirleri, hadım uşakları, cariyeleri kim hepsi yazılmış biliyorlar. Söylediğim laf sohbet olsun diye bile söylenecek laf değil.
Bizde sultanların, onun da doğruluğunu yüzde yüz kanıtlayamadığımız, anneleri şöyle böyle bilinir, çoğunun dedeleri, büyük anneleri bilinmez. Canım sıkıldı doğrusu.
“Peki mezunlar hakkında bilgi var mı?”
“Ne gibi”
“Hani nereden gelmişler? Nereye girmişler? Ne işler yapmışlar?”
“Eser vermiş olanlar var onları daha iyi biliyoruz. Çoğu saray hizmetinde çalıştığı için çoğunun kariyerleri hakkında bilgimiz var” “Bizde de buna benzer yazıtlar vardır”
“Okullarda mı?”
“Genellikle binaların üstünde o binanın yapılmasını sağlayan, yaptıran, yapımına bağışta bulunan sultanın veya vezirin veya bir zenginin adı yazılır.”
“Bu taşlar öyle değil”
“Nasıl yani?”
“Bu taşlardaki imparator adları oraya desteğinden dolayı yazılmıyor.”
“Ya ne diye yazılıyor? Nezaketen mi”
“Hayır nezaketen de yazılmıyor. İmparator okulun mezunu olduğu için yazılıyor.”
“Nasıl”
“İmparatorlar burada felsefe tahsili yapıyorlar”
“Yani imparator buranın mezunu olduğu için mi adı taşın üstünde?”
“Evet”
Yani koskoca Çin İmparatoru ne zoruna felsefe okuyor? İşi gücü yok herhalde. İmparator olmuş daha ne istiyor? Konuştuğu laf kanun. Demek ki ‘düşünmeden konuşma’ düsturu yetmiyor. Düşünmesini de öğrenmek lazım. Özellikle adınız yönetici ise.
Sağlıcakla kalın.