Felsefe, ekonomi ve dış politika
Fransız filozof Edgar Morin’in (kendisi 98 yaşında ve halen çalışıyor) dünyaya bakışını bu hafta köşeme taşımak istedim. Çünkü Morin’in buraya taşıyacağım düşünceleri yaşadığımız güncel sorunlara ilişkin.
Türkiye’nin önde gelen felsefecilerinden Ioanna Kuçuradi (kendisini buradan saygı ve sevgilerimi sunarım) geçenlerde “Türkiye, orta öğretimde felsefe eğitimine başlasa yirmi yıl sonra farklı bir ülke olur” demiş. Ioanna Kuçuradi hoca yine doğru söylemiş, kendi kendime keşke bunu geçen yirmi yıl önce yapsaydık, ne güzel olurdu diye düşündüm.
Bunlar akılıma gelince Fransız filozof Edgar Morin’in (kendisi 98 yaşında ve halen çalışıyor) dünyaya bakışını bu hafta köşeme taşımak istedim. Çünkü Morin’in buraya taşıyacağım düşünceleri yaşadığımız güncel sorunlara ilişkin. Kaynak olarak da 2018 yılında Fransız gazeteci Denis Lafay’ın La Tribune için yaptığı ve Haldun Bayrı’nın çevirdiği Medyascope’da yayınlanan metni kullanacağım.
Bakın Morin, Suriye için ne diyor: “Savaş, şartlara bağlı ittifaklar, akıl almaz koalisyonlar, karşıt çıkarlar, zulümler ve içinden çıkılmaz bir İslamcı çoğalma alanı haline gelmesinde etkin bir rol oynadı. Bu ateş ocağı, kıvılcımlarını sınırlarının hayli ötesine saçıyor ve sonuçları sadece Suudi Arabistan’la İran arasındaki diplomatik kopuşla, ya da Şiilerle Sünniler arasındaki bölünmenin tekrar parlamasıyla sınırlı kalmıyor.”
Morin devam ediyor: “İki barbarlık tipi bir arada var olmakta, bazen de dövüşmektedir. İlki, bugün IŞİD’deki, dün Nazizm’deki, Stalinizm ya da Maoizm’deki kitle barbarlığıdır. Tarihte dönem dönem kendini gösteren bu barbarlık her çatışmada tekrar doğar ve her çatışma onu tekrar doğurur. 2016’da IŞİD’in kontrol ettiği bölgelerdeki görüntüleri ya da tanıklıkları keşfettiğimizde rahatsız oluyoruz; ama Nazi kamplarındaki milyonlarca ölü, Sovyetler’deki veya Kültür Devrimi sırasında Çin’deki gulaglar, Kızıl Khmerler’in işledikleri soykırım, gerek duyuluyorsa, barbar alçaklığın ne 21. yüzyıla ne de İslam’a özgü olduğunu hatırlatmaktadır! IŞİD’i tarihte ondan önceki diğer barbarlıklardan ayıran şey, sadece dinî fanatizm köküdür.”
Morin sözü ekonomiye getiriyor: “Çağdaş uygarlığımızda git gide daha çok hegemonyasını yerleştiren ikinci barbarlık tipi, hesap ve rakam barbarlığıdır. Her şey hesap ve rakam (kâr, yarar, GSYİH, büyüme, işsizlik, yoklamalar…) olduğu gibi; toplumun insanî kanatları bile hesap ve rakam olduğu gibi; ekonomiyle ilgili her şey de artık hesap ve rakam sınırlarına alınmıştır. Öyle ki, Ekonomi Bakanı Emmanuel Macron’un da kanaat getirmiş olduğu gibi, toplumun bütün dertlerinin kökeni ekonomik görünmektedir. Bu tek taraflı ve indirgeyici anlayış, kârın, uluslararası spekülasyonun, vahşi rekabetin zorbalığını pekiştirmektedir. Rekabet edebilirlik namına tüm bel-altı vuruşlar mubahtır; hatta katlanarak artan tükenmişlik hâdisesinin de gösterdiği, insanı insanlıktan çıkaran çalışma düzenlemelerinin getirilmesine varıncaya kadar, teşvik veya talep bile edilir. İnsanı insanlıktan çıkarırlar; ama aynı zamanda, şirketlerin kârlılığının malzeme niceliğinden (ratio’lar/mali tasarruf oranları, özel fonlar, borsa kurları, vb.) ziyade gayri-maddî niteliklerce (işbirliği, inisiyatif alma, sorumluluk duygusu, yaratıcılık, hizmetlerin ve mesleklerin melezleşmesi, işletmecilik, vb.) belirlendiği bir zamanda, verimsizdir de. Böylece rekabet edebilirlik kendi kendinin düşmanıdır. Dünyanın, toplumun ve bireyin gerçekliklerini karmaşıklıkları içinde ele almanın reddedilmesine bağlıdır bu durum.” Ve Morin noktayı koyuyor: “Tek “geçerli” bilginin kendi dalımızdaki bilgi olduğu zannedilir; etkileşimler ve geriye dönük eylemlerle eşanlamlı olan karmaşıklık mefhumunun gevezelik olduğu düşünülür. Öyleyse gezegenimizin insanlık ve uygarlık bakımından durumuna şaşılmalı mı? Karmaşıklığın basiretini reddetmek, gerçeklik karşısında körleşmektir. İkinci Dünya Savaşı’ndan önce bu savaşın yolunu açan şey, uyurgezerlere yaraşır körlüklerin birbirini izlemesi değil miydi?” Morin haksız değil, bence kitaplarını da okumalısınız.