Felakete davetiye gönderen bağımlılıklar
Geçtiğimiz hafta genelinde gerek küresel ekonomi gerekse finansal piyasalar cephesinde yaşananlara baktığımızda, beklentilerde değişiklik yaratacak yeni bir gelişme olmadığını görüyoruz. Ekonomideki sürdürülebilir olmayan eğilimlerin yarattığı gerçekler ile diğerinin kısa vadeli spekülatif bir anlayışla fiyatladığı gelecek uyuşmuyor, ayrışmaya devam ediyor. Orta vadede böyle devam edemeyeceği biliniyor. Orta vadede böyle devam edemeyeceği biliniyor, iyice ağırlaşmış yapısal sorunlar nedeniyle ekonomideki eğilimler düzelmeyecek, sürdürülebilir hale gelmeyecek, fakat hazmedilemeyecek olumsuzlukları görmezden gelerek kendi ürettiği spekülatif sanallıkta ısrar eden finansal piyasaların yönü değişmeyecek. Muhtemel olanı ötelemenin maliyeti, yaşanacak krizlerin tahrip potansiyelini artırmaya devam edecek.
2008 yılındaki küresel krizden bugüne kadarki gelişmeleri mercek altına aldığımızda daha net görüyoruz. Yaşananları serbest piyasa anlayışı ile uzaktan yakından bir ilgisi yok zira söz konusu anlayışta belirleyici olan ekonomideki eğilimlerdir ve gerçeklerden uzaklaşmak ve bunu kronikleştirmek sistemin iflasını kabul edip başka bir boyuta sıçramaktır. Yeni boyutta finansal piyasalar merkezi konumdadır, açgözlülük ve yozlaşmanın belirleyici olmadığı alan yok gibidir, ekonomiye ilişkin istatistik bilgilerde bu durumdan nasibini alır, gerçeği yansıtmak yerine azgöçlülüğü, başka bir deyişle risk alma isteğini teşvik etme amacı ön planı çıkar. İnsanlık bu yeni boyutla kendi yarattığı labirente hapsolur ve birbirini yemeye başlar... Kazananı olmayacağı düşünülmeyen bu oyuna katılımı teşvik eden şey akıl değil, çaresizlik ve aşırı duygusallıktır. Hafızaların hergün sıfırlanması ve kısa vadeye hapsedilmesi, kitle iletişim araçlarının büyük oranda bu amaçla kullanılması nedeniyle felakete gidişin fırsat olarak algılanması mümkündür...
Çoğunluk başkalarının hata ve tutarsızlıklarını fark edebilir, fakat şişirilmiş egolar nedeniyle kendisininkileri göremez...
Sormak gerekiyor bugün, 2008 yılı son çeyrek dönemine göre nasıl bir durumdayız? Yanıt oldukça net güven bunalımı, menkul ve gayrienkul şeklindeki varlık değerleri ile bilançoların görünümü açısından daha iyiyiz, ekonomideki sorunlar, dengesizlikler ve eğilimler açısından daha kötüyüz. Kredi krizi, ekonomi ile sanallığı fiyatlayan piyasalar arasındaki ayrışmayı ortadan kaldırmış, insanlığı şuursuzluk uykusundan kaldırmış idi, fakat etkili ve yetkili kesimlerin büyük çabası ile çok daha sorunlu olarak kriz öncesinden daha büyük bir ayrışma yaratıldı. Bu süreçte siyasi iradeler, başta merkez bankaları olmak üzere denetliyici ve düzenleyici kurumlar ile mali sektör başrol oynadı. Açgözlülüğü ve yozlaşmayı geri getirerek günü kurtarmak kolay olmadı!.. Sürdürülebilir olmayan eğilimler söz konusu olduğunda mevcut dengesizliği korumanın mümkün olmadığını, korumaya çalışmanın ise bu çaba için seferber olanlar başta olmak üzere herkesi yıprattığını dikkate almak gerekiyor...
Küresel düzeyde etkili ve yetkili kesimler büyük bir işbirliği ve uzlaşı ile bindikleri dalı kesmeye devam ediyor. ABD'nin durgunluktan çıkamayacağını, Euro Bölgesi'nin daha olumsuz gelişmelerin yaşanmasını önleyemeyişini, Kuzey Afrika ve Ortadoğu'nun karışmasını da bu nedenle sürpriz saymamak gerekiyor.
Eş anlı olarak hem deflasyon hemde enflasyon baskısı endişelerinin yoğunlaştığı, birinin parasal genişlemeyi teşvik eder iken diğerinin bunu engellediği bir başka dönem hatırlıyormusunuz? Bu durum sürdürülebilir olmayan rotada aşırılık limitlerine çok yaklaşıldığı anlamına geliyor olabilir mi? Büyümeyi olduğundan daha yüksek, enflasyon ve işsizliği ise daha düşük göstermek çözümmüdür yoksa çaresizlik nedeniyle sorunların ağırlaşmasında ısrar mıdır? Olumlulukları abartıp, olumsuzlukları görmezden gelmek veya küçümsemek nimet-külfet dengesinin düzeldiği yönünde bir illizyon yaratabilir; fakat gerçekleri değiştiremez ve kırılganlıktaki artış hızını etkilemez. Bu koşullarda iki tür yatırım mümkündür ve bunlar zorlanmaktadır, kısa vadeli spekülatif tercihler ve zararın kamusal karın ise özel olduğu teşvikli girişimler... Bu tür eğilimler toplam arzı attırıyor fakat talep daralmasını önleyemiyor, rekabet koşullarını olumsuzlaştırarak orta vadede sorunları ağırlaştırıyor. sürdürülebilir olmayan eğilimler ile durgunluktan çıkmaya çalışmanın yıkıcı bir krizle sonlanması için gereken herşey yapılıyor. Hiçbir şey olduğu gibi görünmüyor.
Bu tabloya ister saadet zinciri, istersi sürdürülebilir olmayan eğilimlere aşırı bağımlılık deyin sonuç değişmiyor. Bir uyuşturucu muptelası bağımlı olduğu maddeyi bulduğunda nasıl rahatlıyor ise, bugünün finansal piyasaları için de aynı şey geçerli, son iki haftada yaşanan rahatlama ancak böyle mümkün olabildi... Bağımlılar adına en büyük korku krize girmektedir, bağımlı olunan maddelerin bulunamamasıdır, onlar için söz konus maddenin nasıl ve ne şekilde temin edildiği veya ne boyutta tahribat yarattığı hiç önemli değildir... Bu tür bağımlılıkların maddi-manevi büyük kayıplarla sonlanması, korkularla yüzleşilmesi kaçınılmazdır...