FED’in faiz artırımı başka bir bahara mı kaldı?

Tuğrul BELLİ
Tuğrul BELLİ GÜNDEM [email protected]

Artırdı, artırıyor, artıracak derken son gelişmelerle birlikte FED’in bu seneki beklenen faiz artırımı yeniden zora girmiş (hatta imkansızlaşmış) gözüküyor. Bunun neticesinde gelişmiş ülke piyasaları (bize de sirayet eden bir şekilde) bir haftadan beri ralli yapmakta. Paralel bir şekilde, dolar endeksinde de bir zayıfl ama söz konusu. 

Faiz artırım ihtimalini azaltan faktörleri şöyle sıralayabiliriz: Artırım takviminin yakınlaşması ile birlikte piyasalardaki oynaklığın belirgin bir şekilde artmış olması, başta Çin olmak üzere gelişmekte olan ülkelerin büyüme beklentilerinin azalması, IMF’nin de dünya ekonomik büyümesi ile ilgili ortaya koyduğu negatif görünüm ve belki bunların hepsinden daha da önemli olarak Amerikan ekonomisindeki büyüme trendinin de zayıfl amaya başlaması. Bu faktörleri tek tek incelersek: 

Piyasalardaki oynaklığın artması esasen beklenen bir gelişmeydi. Küresel krizden beri başta Fed olmak üzere gelişmiş ülke merkez bankaları gerek politika faizlerini anormal düşük tutarak gerekse de likidite imkanlarını aşırı şekilde artırarak finansal kuruluşları ve piyasaları suni bir şekilde desteklemekteydi. Bu süreçte, piyasa oynaklığı son derece azalırken borsalardaki fiyatlamalar da temel değerlerinin üzerine çıkarak, neredeyse Büyük Kriz öncesindeki spekülatif seviyelere geldi. Pek çok analist özellikle ABD borsalarının çok şişmiş olduğunu dile getirmeye başladı. Nitekim son ralli öncesinde S&P500’de yüzde 10’un üzerinde bir değer kaybı meydana geldi. Bugünlerde, satış eğilimi durmuş gibi gözükse de, S&P500 sene başı seviyesinin yüzde 4 kadar altında. Piyasa oynaklığının ölçütü olarak kabul edilen VİX endeksi de bu senenin 2. yarısından itibaren yükselişe geçti. 2014 ortalaması 14 olan VİX bugünlerde 20’ye kadar yükselmiş durumda. Artan oynaklık küresel konjonktürdeki gelişmelerin bir dışavurumu aynı zamanda. Bu şartlar altında, piyasaların merkez bankaları desteğini kaybetmesi durumunda, oynaklığın daha da artması kaçınılmaz gözüküyor. 

Çin’de borsa balonunun patlaması, devalüasyon, büyüme oranının düşeceği yönündeki tahminlerin güçlenmesi ve döviz rezervlerinde meydana gelen kayıplar bir şeylerin iyi gitmediğini gösteriyor. Her ne kadar Eylül’deki rezerv kaybı 43 milyar dolar ile beklentilerin altındaysa da, son 1 senedeki kayıp 500 milyarın üzerinde. Kayıpları artıran bir sebep de Çin’in ekonomisini toparlamak için er veya geç bir miktar daha devalüasyona gitmesinin gerekeceği yönündeki beklentiler. Tabii, Çin ekonomisindeki zayıfl amayla birlikte, emtia fiyatlarında görülen yüksek oranlı düşüşler ve bu durumun emtia ihracatçısı gelişmekte olan ülkelere etkisi de giderek daha belirginleşmeye başlamış durumda. (Bu süreçte dünyanın en büyük emtia trader’ı Glencore’un zor duruma girmiş olması da işin bir başka boyutu. Çok büyük vadeli emtia kontratları olan Glencore’un batması piyasalarda 2. bir Lehman Bros. sendromu yaratabilir.) 

IMF de son Dünya Ekonomik Görünüm raporunda bu risklere dikkat çekerek 2015 için Dünya büyüme oranını yüzde 3.1’ düşürmüş bulunuyor. 2009’dan önce yüzde 8’lerde gezen gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelerin büyüme oranları 5 seneden beri azalıyor. IMF’nin 2015 tahmini yüzde 4 ki, bu oldukça iyimser bile kalabilir. (İMF bu sene Rusya’nın yüzde 3.8, Brezilya’nın ise yüzde 3.0 küçüleceğini öngörüyor.) Açıkçası, eğer ABD ekonomisi çok güçlü sinyaller vermiş olsaydı, Fed Başkanı Yellen yukarıda sıraladığım gelişmeleri göz ardı ederek, faiz artırım sürecini Eylül ayında başlatabilirdi. Ancak, oradan da çok iyi sinyaller gelmiyor doğrusu. Geçen hafta düşük gelen istihdam verileri herkesin malumu. Öte yandan, işsizlik oranının yüzde 5.1’e gerilemiş olduğu, ve bu seviyelerin de ABD ekonomisinde (faiz artışlarını gerektirecek) bir ısınma anlamına geldiği iddia edilebilir. Ancak işgücü rakamlarına dikkatli bakmakta fayda var. Örneğin, çalışan nüfusun toplam nüfusa oranına bakınca küresel krizde yüzde 58.5’e gerileyen bu oranın 6 sene sonra ancak yüzde 59.2’ye çıkabildiği görülüyor. (1995-2007 arasında bu oran yüzde 63.5 civarındaydı.) Ekonomideki asıl ısınmanın ise reel işçilik ücretleri, enfl asyon ve büyümede görülmesi gerekiyor. Hiçbirinde böyle bir durum söz konusu değil. Bilakis, son verilerle birlikte, son yıllarda çok iyi tahminlerde bulunan Atlanta Merkez Bankası’nın 3. çeyrek büyüme tahmini yüzde 1.1’e gerilemiş durumda. 

Bu şartlar altında FED’in kısa vadede bir faiz artırımına gitmesi oldukça zor gözüküyor. Görünen ise FED’in faiz artırımının bir başka bahara (2016 ilkbaharı?) kaldığı. Artırdığı zaman da, piyasalara artırım sürecinin çok ama çok yavaş ilerleyeceği mesajını verecektir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Dar bir koridor! 10 Ekim 2019
IMF 4. Madde bildirisi 26 Eylül 2019