FED ve 2017
Aralık toplantısından sonra FED 2017 beklentilerini de yayınladı ve artık herkesin beklediği üzere 3 faiz artışı yapabileceğini paylaştı. Ancak o günden bu güne piyasada hem artış sayısı hem de zamanlama üzerine tartışmalar son bulmadı. Dahası kişisel olarak Aralık ayında paylaşılan rakamların hiç birisine fazla önem verilmemesi gerektiğini düşünüyorum. Bu düşüncemin temelinde 2015 ve 2016’da FED’in büyüme, işsizlik ve faiz artışı beklentilerinin hatalı çıkmasından ziyade 2017 dinamiklerinin çok daha farklı olma potansiyeli yatıyor.
Nitekim Yellen da 14 Şubatta yaptığı konuşmada özellikle mali pakete bağlı olarak artış sayısının yükselebileceğini söyledi. Henüz piyasa ve FED Trump’ın nasıl bir mali paket açıklayacağını, kurumlar vergisini ne orana çekeceğini, oluşacak vergi kaybını hangi önlemlerle telafi edeceğini, ithalata karşı nasıl bir uygulamanın devreye alınacağını bilmiyor. Tüm bu detaylar netleştiğinde FED büyüme ve enflasyona etkilerini de hesaplayarak yeni tahminlerini daha gerçekçi seviyelerde açıklayacaktır.
Ancak her durumda tartışılması gereken konu FED’in bilançosunun küçültülmesi. Ben ABD tahvilleri 1.50% seviyelerine gerilediği dönemde bu adımın atılması gerektiğini düşünüyordum. FED ise 14 Şubatta yayınladığı raporunda faizlerin daha yüksek seviyelere gelmesinden sonra bilanço ile ilgili kararlar alacaklarını belirtiyor. Bu stratejinin temelinde bilançonun daralması ile piyasa getirileri üzerinde bir baskı olması durumunda faiz indirecek alana sahip olma isteği bulunuyor olabilir. Cari koşullarda bilançonun aktif, yani satış yapılarak, yönetilmesinden ziyade pasif, yani bonoların itfa olması, yönetilmesi söz konusu olacak görünüyor. Ancak piyasanın elinde bulunan ve itfa olan bonolar yerine yeni bono ihraç ederek yeniden piyasaya satmakla FED’in elinde bulunan bonoların itfa olması faizler üzerinde farklı etkiler yaratacaktır. Daha doğrusu ilki bir etki yaratmazken ikincisi faizleri yukarı yöne doğru itecektir.
Peki FED bilançosunu küçültmek zorunda mı diyebilirsiniz. Teorik olarak varlık alımları (QE) neticesinde bankacılık sistemine yüklenmiş bulunan rezervler enflasyonist olabilir. Ancak gerek sermaye rasyoları gerekse faiz oranları ile bu konu bir şekilde çözülebilir. Ancak kamuoyu nezdinde tepki yaratabilecek bir başka konu bulunuyor. FED bankaların 2 trilyon doları bulan rezevlerine faiz ödüyor. Ve faizleri her artırdığında ödediği faiz oranını da eşdeğer seviyeye çekmeli. Faizlerin 0.25% ve ya 0.50% olduğu noktada çok sorun yaşanmayabilir. Ancak 1 ve üzerindeki bir oranda Hazineden bankalara bir transfer olarak görünen bu ödemeler ABD vatandaşları nezdinde tepki ile karşılanacaktır.
Bu nedenle FED bir süre sonra sadece ekonomik dinamikler kadar siyasi olarak da bilançosunu daraltma baskısı altında kalacak. Bu gerçeği bilelim ve karşı karşıya kaldığımızda olacaklara yine şaşırarak tepki vermeyelim.