FED tamam da enflasyonun altında faiz olur mu?
Gelirimizin önemli bir kısmını tüketiyoruz ve dolayısıyla düşük düzeyde tasarruf yapıyoruz. Öte yandan, bir ülke tasarrufunun ne kadar üzerinde yatırım yapıyorsa, o kadar fazla cari açık verir. Bu durumda, yabancı para üretim maliyetlerimizi düşürücü politikalar (verimlilik artışı, kur artışı gibi) bir tarafa, cari açığı düşürmek için bir seçenek, yatırım düzeyini düşürmek.
Ancak bu istenilir bir seçenek değil. Birincisi, yatırım düzeyimiz, gelişmekte olan ülkelerle karşılaştırıldığında ortalamanın oldukça altında kalıyor. Farklı bir ifadeyle, zaten yeterikadar düşük. İkincisi, yatırım (elbette doğru alanlara yapmak kaydıyla), mevcut büyüme oranını gelecek dönemlerde de sürdürmek için gerekiyor. Daha fazla –ama çok fazla değil- yatırım yapabilirseniz de, daha yüksek sürdürülebilir bir büyüme oranına ulaşmak için gerekli koşullardan biri sağlanmış oluyor.
Bu durumda ikinci seçenek, tüketimi düşürmek (tasarrufu artırmak) olarak karşımıza çıkıyor. Türkiye son dönemde tasarrufu yakından ilgilendiren iki politika uyguluyor. Birincisi, devlet katkılı bireysel emeklilik sistemi. Tasarruflarını zaten başka finansal araçlara yatıracakların, bundan vazgeçip yeni sisteme katılmaları halinde özel tasarruf miktarı değişmiyor.Üstelik devlet katkısı olduğu için, kamu tasarrufu düşüyor. Öte yandan, devlet katkısı, tasarruf miktarını artırıcı bir teşvik olabilir. Sonuç olarak, farklı yönlerde çalışan iki etki var. Net etkinin, tasarrufları artırıcı olacağı umuluyor; bekleyip göreceğiz. Tasarrufları doğrudan etkileyen ikinci politika ise faiz politikası. Bir yorum yapmadan önce, bir yakınımın bireysel emeklilik hesabına ilişkin bilgi notundan, mart ortasından kasım ortasına kadar alternatif yatırım araçlarının getirilerini vereceğim:
Portföyün tümü devlet tahvili olursa: -%1.1. Bir hisse senedi portföyü: -%7.2. Çeşitli araçların karışımı: -%0.4. Bir başka hisse senedi portföyü: -%5.3. Böyle iki tane daha negatif getirili fon var. Toplam on alternatiften altısı negatif getirili. Altın fonunun getirisi %6.4 olmuş. Geriye kalan pozitif getirili üç fonun en yüksek getirisi ise %3.7. Sekiz aylık bir süreden söz ediyorum. Bu dönemde tüketici enflasyonu %4.7. Anlamı şu: Bu dönemde altın fonu hariç tüm fonların getirisi enflasyonun altında kalmış. Üstelik altı fonda, bırakın enflasyonun karşılanmasını, anapara değerini koruyamamış. Altına yapılan tasarrufun ne kadar tasarruf olduğu (yatırımlarda kullanılabilecek fon yarattığı) da bayağı tartışma götürür.
Ele alınan dönemin önemli bir kısmı, ABD Merkez Bankası’nın (FED) alması beklenen karar nedeniyle finansal piyasaların karıştığı dönem: Finansal varlıkların fiyatları düşüyor. Sözünü ettiğim negatif getirilerin nedeni büyük ölçüde bu. Bu negatif getirili finansal varlıklar dışında yatırımcının üç alternatifi kalıyor: Gayrimenkul, döviz ve lira cinsinden bankamevduatı. İlki, yatırımların finansmanında kullanılacak bir tasarruf değil. İkincisini istemiyoruz. Kalıyor üçüncüsü.
Tam olarak öyle değil ama tamam bir an önce sözünü ettiğim negatif getirilerde ‘kabahatin’ FED’te olduğunu, bizim para politikasının günahı bulunmadığını kabul edelim. İlk soru: Peki, enflasyonun altında ya da ancak o kadar olan mevduat faizi neyin sonucu? İkinci soru: Türkiye’nin FED kararından en çok etkilenen (etkilenecek) ülkelerin ilk iki sırasında gösterilmesi de mi FED’in kararı? Bizim ekonomi politikasının hiç mi günahı yok? Üçüncü soru: Tasarruf bu kadar düşükken enflasyonun altında faiz politikası olur mu?