Fed faizi artırırsa ne olur, beklerse ne olur?
Fed üyesi, St. Louis Fed Başkanı Bullard 2013’te, ‘‘Benim tahminlerime göre piyasalarda pozisyon aldıysanız, çok para kaybetmiş olabilirsiniz’’ cümlesini kullanmıştı. Aslında sadece Bullard’ın değil, Fed’in beklentileri 2008’den beri gerçekleşmiyor. Fed hemen her sene ‘‘Güçlü büyüme, yüksek enflasyon’’ öngörüsünde bulunuyor. Başkan Yellen ve Başkan Yardımcısı Fischer her fırsatta iyimser mesajlar veriyorlar. Fischer, geçtiğimiz hafta sonu yapılan Jackson Hole toplantılarında da oldukça pozitifti. Merkez bankacılığında yapılan büyük hatalardan birisi; piyasalardan daha akıllı olduğunuzu düşünerek, piyasaların verdiği sinyali görmezden gelmektir.
17 Eylül’deki kritik Fed toplantısı yaklaşırken, büyük bir belirsizlik yaşanıyor. Fed eski Başkanı Bernanke’nin döneminde, şeffaf bir iletişim politikası vardı. Yellen dönemi bu açıdan biraz zayıf kalıyor. Bütün dünyanın merakla beklediği toplantıya şunun şurasında 15 gün kalmış. Yellen köşeye çekilmiş, saklanıyor. Çin ekonomisinin hız kesmesi, Amerikan ekonomisini ilk etapta fazla etkilememiş olabilir. ABD ekonomisi Fed açısından güçlü gözükebilir. Ancak faiz artışının eylülde başlaması, riskleri beraberinde getirebilir. Sonuçta artırım bir seferlik olmayacak. Artırım süreci doları daha da güçlendirebilir. Emtia fiyatlarının uzun süre zayıf kalmasına yol açabilir. Bu kadar güçlü dolar bir sorundur. Gelişen ülkelerdeki çalkantı, bir ön gösterim olabilir.
Fed eylülde faiz artırımına başlarsa ne olur?
Fed’in faizi artırması ABD ekonomisi açısından olumsuz olmayabilir. Faiz artırımı, faiz indirimine göre daha güçlü bir politika hamlesidir. Yani Fed, ekonominin gerçekten güçlü olduğuna inandığı için hazırlık yapıyor. Faiz artırımı; ABD Hazinesi’nin yıllık bazda faiz yükünü, Amerikan tahvillerini alacak olanların faiz getirisini artırır. Bir yandan bütçe açığı yükselir ki bu dolaylı genişletici maliye politikasıdır. Diğer taraftan tasarruf sahiplerinin faiz getirisi artar. Faiz getirisinin artması, özel sektörün net finansal varlıklarının artması anlamına gelir. Bu şartlar altında; faiz artışı, ekonomi açısından negatif bir durum oluşturmayabilir. Finansal piyasalar açısından, faizlerdeki yukarı yönlü hareketin hisse senetlerini ve tahvilleri vuracağı düşünülüyor. 1950’lerden beri, ABD’de 14 faiz artırım dönemi oldu. Bu dönemlerin 12’sinde endeksler yükseldi. Hisse senetlerinin zarar yazdığı iki dönemden birisinin, petrol krizinin ve resesyonun yaşandığı 1973-1974 dönemi olduğunu belirteyim. Amerikan tahvillerinde işler biraz daha karışık gözüküyor. Faiz artış dönemlerinin 7’sinde, yani yarısında tahvillere yatırım para kaybettirmiş. Özetle; düşünülenin aksine, hisse senetleri ve tahviller, faiz artırım süreçlerinde çökmüyorlar. İncelediğim dönemler, genel görüşün yanlış olduğunu gösteriyor.
Fed’in faiz artırımına gitmesinin, küresel piyasalardaki etkisi genel olarak olumsuzdur. Özellikle de gelişen ülke piyasalarında. Çünkü bu ülkelerin dolar cinsinden borçları yüksektir. Hem borç miktarı dolar cinsinden artıyor, hem de ülkenin risk primi yükseliyor. Son altı yıldır dolarla borçlanıp Türkiye gibi gelişen ülkelerin piyasalarına yatırım yapanlar, doların hızla güçlenmesi nedeniyle zorlanmaya başladılar. Pozisyonlarını kapatıp, güvenli limanlara kaçıyorlar. Gelişen ülkelerden toplam sermaye çıkışı, 2008 krizinde görülen seviyelere ulaştı.
Fed faizi eylülde artırmazsa ne olur?
ABD ekonomisi açısından pek bir fark olmaz. Faiz artışının; aralık ayına, hatta 2016’nın ilk çeyreğine kalmasının sıkıntı yaratmayacağı kanısındayım. ABD ekonomisi 2008 krizini geride bıraktı. Ancak krizin etkileri hala hissediliyor. Özel konut yatırımlarının milli gelir içindeki oranı hala düşük sayılır. Ücretlerdeki durum, belirgin bir enflasyon sinyali vermiyor. Üstüne üstlük, emtia fiyatları bir süre daha zayıf kalabilir. Fed Başkan Yardımcısı Fischer’ın enflasyonla ilgili olumlu düşünceleri, piyasanın enflasyon beklentileriyle çelişiyor. Kaldı ki, küresel piyasalardaki oynaklık seviyeleri bu kadar yükselmişken, faiz artırarak risk almaya değer mi? Faiz artırımı olmazsa, küresel piyasalar biraz nefes alır. Gelişen ülkeler, faiz artırımına kadar yapısal reformlara önem verebilirler. Yapısal reformlar orta-uzun vade işidir, söylemi doğrudur. Fakat Fed bir yıldır, ‘‘Faiz artırımı 2015’in sonuna kadar olur’’ mesajını veriyordu. Kısacası reform yapma ihtiyacı olan ülkeler açısından manevra alanı vardı. Küresel yatırımcılar, Türkiye gibi gelişen ülkelerden, 3-4 yıl vazgeçemezler. Yüksek getiri bu tarz ülkelerdedir. Kurumsal yatırımcılar eninde sonunda gelişen ülkelere yatırım yaparlar. İşte o zaman, daha az soruna sahip ülkeler cazip olur.
Güçlü dolar, zayıf emtia fiyatları, ABD ekonomisi üzerindeki olası etkiler. Bu faktörler, Fed’i bir kez daha düşünmeye itebilir. Fed’in önceliği tabii ki Amerikan ekonomisidir. Sadece bu açıdan değerlendirilse bile; 25 baz puanlık artırım yapmakla, toz dumanın kalkmasını birkaç ay beklemek açısından hiçbir fark yoktur.