Fed faiz artırmalı mı?
Küresel krizi geride bırakalı yedi yıla yakın zaman geçti. Ancak uygulanan olağandışı genişleyici maliye ve para politikalarına rağmen küresel büyüme halen kırılgan bir konumda. Dünya ekonomisi ABD ekonomisinin önderliğinde uçan tek motorlu bir uçak görünümü çiziyor. Avrupa ve Japonya finansal krizden çıktı ama büyüme hızları %1,0-1,5 bandını aşamıyor. Gelişmekte olan ülkelerin büyüme oranlarında (Hindistan hariç) kriz öncesine göre 2-3 puanlık gerileme söz konusu.
Hal böyle olunca her Fed toplantısı öncesi iş dünyası, piyasalar ve üniversitelerden eş anlı olarak faiz artırımının zararları üzerine mesajlar veriliyor. Zarf bazen değişebiliyor, ama mazruf aynı. ABD ekonomisinde büyüme halen düşük. Petrol fiyatlarındaki gerileme deflasyon riski yaratıyor. Avrupa, Japonya ve Çin ekonomilerinden küresel büyümeyi tehdit eden şoklar gelebilir. Fed’in faizleri artırmamasını destekleyici argümanlar çoğaltılabilir. Ama hikayenin özü değişmiyor. Düşük faiz ve genişleyici para politikası bağımlılık yapıyor.
Düşük faiz dönemi kısır döngüye yol açıyor
İş dünyası ve küresel piyasalar düşük faiz ortamında yaşamaya alıştılar. Faizlerin merkez bankaları tarafından değil piyasada belirlendiği eski normale dönmek istemiyorlar. Küresel kriz sonrası düşük faiz ortamına geçilmesi gerekliydi. Amerika’dan Avrupa’ya sıçrayan finansal krizin 1929 yılındaki gibi büyük buhrana dönüşmesini engellemenin tek yolu buydu. Düşük faizler küresel risk alma iştahını destekleyerek mali piyasaların yeniden çalışmasını sağladı. Ancak reel ekonomide yarattığı etki beklentilerin çok altında kaldı. Reel ekonomide yatırımlar azalırken üretkenlik neredeyse yarı yarıya azaldı.
Yedi yıldır devam eden düşük faiz dönemi kendi kendini besleyen bir kısır döngüye yol açıyor. Faizlerin düşük olmasının uzun dönemde yarattığı iki temel risk var. (i) Spekülatif risk alma iştahındaki artış ve kaynak dağılımının bozulması. (ii) Orta yaşın üzerindeki nüfusun davranış biçimini bozması.
Risk iştahı açılıyor emeklilikler erteleniyor
İlk risk ile başlayalım. Düşük faiz oranları getirileri düşürerek sosyal güvenlik sisteminin açık vermesine ve emeklilik fonlarının performansının hedeflenenin çok gerisinde kalmasına yol açıyor. Bu durumun kalıcı olduğuna inanan bazı yatırımcılar almaları gerekenden çok daha fazla risk alabiliyorlar. Bu durum normalde yapılmaması gereken yatırımların tamamlanmasına ve kaynak dağılımının bozulmasına yol açıyor.
İkinci risk ile devam edelim. Gelişmiş ülkelerdeki yaşlı nüfusun emeklilik planlarına olan güvenleri sarsıldı. Tatlı emeklilik hayallerinin sürdürülebilir olmadığını gören yaşlı nüfus bir yandan tasarrufunu artırırken diğer yandan iş hayatından çıkış planını ertelemeye çalışıyor. Bunun sonucunda, emek piyasasının katı olduğu ekonomiler yüksek genç işsizlik ve zayıf iç talep ile karşı karşıya kalıyor.
Lafı daha fazla uzatmadan toparlayalım. Düşük faizler dünya ekonomisi için kalıcı bir denge değil. Düşük faizlerin kaynak dağılımını bozmak, mali sistemi zayıfl atmak, yaşlı ve genç nüfus arasındaki ilişkiyi bozmak gibi çeşitli yan etkileri var. Fed sonbahar aylarında faiz artırmaya başlayınca mali piyasalarda geçici bir dalgalanma görülebilir. Ancak Fed’in faiz artışını küresel büyümeyi baskılayıcı bir gelişme olarak görmemek lazım. Uzun dönemde büyümeyi artırmanın yolu genişleyici para politikasından değil yapısal reformların hayata geçirilmesinden geçiyor.