Fed Büyük Finansal Kriz sonrası ne yaptı?
Fed para tabanını –dolaşımdaki para + ticari bankaların Fed nezdindeki karşılıkları ya da reserve deposits- bir yılda %76 artırdı. Ama bunu yaparken Fed bilançosu hala makul ve yaptıklarına göre gelecekte fazla enflasyon yaratmayacak şekilde sterilize edilebiliyordu. 2009 başında bunun böyle devam edemeyeceği anlaşıldı. O zaman ne oldu? Hem mali uyarıcı paketin (Obama 1 veya tam adıyla The American Recovery and Reinvestment Act, 17 Şubat 2009) hem de Fed’in “para basmasının” –aslında kaydi para yaratmasının- ilk zorunlu etkisi (New Keynesian bakışta) faizlerin hızla artması olur.
Bu artış zorunludur çünkü faiz etkin bir araçtır; Fed ondan vazgeçemezdi. Ancak koşullar 1979-1981 arasındaki gibi değildi. Kriz “içseldi” –tıpkı bugünkü gibi- ve petrol şoku gibi arz-yanlı dışsal bir şoktan başlamıyordu. Ortada bir açmaz vardı çünkü Fed adeta 2008-2009’da yaptıklarını 2010-2011’de –en geç 2011-2012’de- bozmak zorunda kalacaktı. Bu nedenle 2010’da faiz artışı bekleyenler vardı. Ancak böyle olmadı; Fed sözlü uyarılarla idare etti ve fiilen faiz artırana kadar 7 yıl geçti.
Fed’in o dönemde ne yaptığını anlamak ve geçerken EUR/USD parite hareketlerine de bir göz atmak için Fed bilançosuna bakmak lazım. Neden 10 sene geriye gidiyoruz? Çünkü Fed’in o dönemde yaptıkları bugünümüze ışık tutuyor. Banka bilançolarında veya şirket bilançolarında taşınmaya çalışılan yüksek miktarda ödenemez kredi veya tahvil stoku varsa ne yapılması gerektiğini gösteriyor. Yani tam da bugüne uyuyor.
Fed’in esas operasyonları ya hazine tahvili almak ya da iskonto penceresi kanalıyla bankalara kredi vermekten ibarettir. Bu kalemler varlık tarafında. Yükümlülük tarafında Fed’in rezerv mevduat adı altında bankalara sunduğu ve bankaların Fed hesaplarında tuttuğu meblağlar var. Bankalar söz konusu mevduatı nakde çevirebilecekleri için Fed’in Hazine tahvillerini veya bankalar açtığı kredi kanallarını para basarak finanse ettiği söylenebiliyor. 2007 yazında Fed’in aktifinde USD 800 milyarlık Amerikan hazine tahvili ve pasifinde de yaklaşık USD 800 milyarlık dolaşımdaki para vardı. Ne bankalara ıskonto penceresinden verilen krediler, ne de rezerv mevduat kalemleri önem taşıyordu.
Fed özellikle etkili olan TARP (Troubled Assets Relief Program) planını 13 Ekim’de açıkladıktan sonra bankalara kısa vadeli kredi açarken rezerv mevduatları artırmamaya çalıştı. Yani yeni kredileri “para basarak” fonlamamayı denedi. Bankalara satılan hazine tahvilleri rezervlerden düşüldüğü için, krediler arttıkça rezerv arttı –Fed yükümlülüğü arttı- ama satılan Hazine tahvilleri rezervlerden düşüldüğü için de yükümlülük azaldı. Özetle Fed yeni (kaydi) para yaratmadan bankalara kısa vadeli kredi vermeyi denedi. Bu önemli bir nokta. TARP açıklanır açıklanmaz Fed faizinin eğrinin uzun tarafını kontrol etme gücü aniden arttı; faiz etkinleşti. Bu da ikinci nokta.
Demek ki başlangıçta Fed’in elinde olan Hazine tahvillerini satarak açılan yeni kredileri “sterilize etmek” mümkün olmayınca başka yollara sapıldı. Bu sapma esas olarak Ekim 2008’den itibaren belirginleşiyor. Ama sapma geçici olacak diye düşünülüyordu. Peki sonra ne oldu? İlave genişleme diğer küçük kalemlerin toplamından değil TALF (Term Asset-Backed Securities Loan Facility) ile geldi. Fed bilançosunun 800 milyar dolardan 4.7 trilyon dolara çıkmasına yol açan son adım buydu. Bu andan itibaren Fed kredi genişlemesinin para arzı artışına dönüşmesini engelleyemez, yani kredilerini “sterilize” edemez hale geldi. 2008 öncesi bakışla çoğu ekonomist Fed artık enflasyonist bir yola mı girdi sorusunu sordu. Ancak sterilize edilmemesine rağmen enflasyon yaratmak mümkün olmadı.
Bizdeyse durum tam tersine. Enflasyon neye dokunsan yükseliyor! Ancak post-Lehman Fed politikası açık: Yüzdürülemeyecek varlıklar şirket ve banka bilançolarından temizlenecek. Yoksa sadece geçici likidite sağlamayla kalıcı bir canlanma mümkün görünmüyor.