FED bizi es geçti, IMF ile anlaşma farz oldu!

Tuğrul BELLİ
Tuğrul BELLİ GÜNDEM tugrulbelli@gmail.com

Merkez'in bugünkü akut durgunluk ortamında (belki de bazı yabancı yatırımcı çevrelerinin baskısına boyun eğip) TL'yi korumak amaçlı olarak faizlerde bir artırıma gitmesi büyük hata olacaktı. 2006'da da iddia etmiş olduğum gibi böyle güçlü global satış dalgası ortamlarında yapılacak olan tek şey panik yapmadan sakin kalarak beklemektir. (Hatta buna "sit tight" politikası adını uydurmuştum.) Zaten dalgalı kur rejiminin amaçlarından biri de bu tarz toplu fon çıkışlarında yabancı yatırımcıyı kur artışı ile cezalandırmaktır. Kısacası, bu sefer MB doğru olanı yaptı ve afişe faiz oranlarını artırmadan sakin açıklamalarla piyasayı yatıştırma yoluna gitti. Ayrıca, dün itibarıyle sonlandırdığı döviz satım ihaleleri düzenledi. Nitekim, bu hafta kısmi bir toparlanma sürecine giren dünya piyasalarına paralel olarak Türkiye piyasaları da göreceli bir sakinleşme ortamına girdi ve kurlarda hızlı bir geri çekilme yaşanmakta. (Ancak bu ileride başka satış dalgalarının gelmeyeceği anlamına gelmemeli.)

Türkiye ekonomisinin problemi, bugün özellikle hedge fonların likidite ihtiyaçları nedeniyle başlattıkları global satış dalgası değil, orta vadede global fon akışlarının daralmakta olmasından dolayı cari işlemler açığının finansmanı ile ilgili olarak karşılaşabileceği problemler. Bu noktada IMF ile anlaşmanın riskleri azaltmak açısından ne kadar önemli olduğu neredeyse her çevre tarafından vurgulanmakta. Özellikle FED'in dün Meksika, Brezilya, Kore ve Singapur merkez bankalarına sadece ülkelerinin finans kesimine kullandırma şartı ile 30'ar milyar dolarlık swap imkanı sağlamış olması bizim IMF ile yüksek montanlı ihtiyati bir anlaşma yapmamızı neredeyse zorunlu kılıyor. Yaptığı açıklamada yardım yapacağı ülkeleri seçerken FED güya 3 tane objektif kritere göre hareket etmiş. Bunlar ülkelerin (Singapur'un durumunda finansal yapısının) sistemik önemleri, doğru ekonomi politikaları uyguluyor olmaları ve kısa vadeli dolar fonlarına ihtiyaç duymaları (Çin çok yüksek döviz rezervleri nedeniyle bu kriterin dışında kalıyor.) Aslında bu anlaşma 2 ülkeyi dışlıyor: Hindistan ve Türkiye. Hadi diyelim Hindistan dünya ekonomisi ile yeteri kadar entegre olmadığı için dışlanmış. Türkiye'nin resmi dışlanma nedeni ise belirsiz. ABD'nin gözünde son 2 kriteri yerine getirdiğimiz muhakkak da, anlaşılan sistemik önemimiz (bunu ABD'nin müttefiği olmak diye de okuyabilirsiniz) pek yok! Bu imkan ile FED'in diğer bir amacının ise tabii ki söz konusu ülkelerdeki ABD'li yatırımcıların fazla yara almadan pozisyonlarını likide etmelerini sağlamak olduğunu unutmamak gerekiyor.

Şahsen ben IMF'nin stand-by programının bizim gibi gelişmekte olan ülkelere uygun bir reçete olduğunu düşünmemekle birlikte bugün ihtiyati bir anlaşma yapmanın gerekli olduğunu düşünüyorum. Öte yandan, AKP iktidarı bugünlerde muhalif gibi durmakla beraber aslında 7 yıl süren IMF stand-by programının en büyük destekçisi ve faydalanıcısı oldu. Hal böyle iken Başbakan'ın çıkıp "kriz döneminde, IMF'nin isteklerine boyun eğerek, yarınları karanlığa gömmeyeceğiz" şeklinde demeçler vermesini anlamak mümkün değil doğrusu. Bu (görünüşteki) duruş değişikliğinin iki sebebi olabilir. Birincisi IMF'nin özellikle mali disiplin konusunda bazı koşullarının olabileceği. (Bu arada Meclise sunulan 2009 yılı bütçe tasarısının son yıllarda hazırlanan en "farazi" bütçe olduğunu söyleyebilirim. Tasarıda 2009 büyüme hızı yüzde 4, enflasyon yüzde 7.5 ve toplam gelir artışı yüzde 15.5 olarak öngörülmüş. Tahminler 2009 büyümesinin yüzde 2'nin altında kalacağını gösterirken, bu durgunluk ortamında böyle bir gelir artışı nasıl elde edilecek bilemiyorum doğrusu.) Özellikle erken seçim arifesinde bu tür mali kısıtlamaların AKP'nin hoşuna gitmeyeceği açık. İkinci neden ise IMF'nin piyasaları baskı altında bulunan tüm gelişmekte olan ülkelere yönelik olarak koşullara bağlı olmayan bir program hazırlığı içinde olduğunu bilmenin rahatlığı içinde böyle "larj" bir açıklama yapılmış olması olabilir.

Nitekim IMF dün bir açıklama yaparak isteyen ülkelere IMF nezdindeki özel çekim haklarının (special drawing rights, kısaca SDR) 5 katı kadar 3 ay vadeli şartsız likidite yardımı yapacağını ilan etti. Hemen söyleyeyim: Türkiye için bu miktar çok düşük kalmakta. Türkiye'nin SDR imkanı 1.191 milyar ünite. Bunun 5 katı fazlası ise bugünkü dolar/SDR paritesine göre yaklaşık 8.9 milyar dolar ediyor. (Brezilya ve Meksika'nın böyle bir imkandan kullanabilecekleri miktar ise sırasıyla 22.6 milyar ve 23.5 milyar dolar. Bu tabii FED'den aldıkları 30'ar milyar doların üstüne ilave.) IMF'nin ise çok daha büyük miktarlarda kaynak sağlaması gerekiyor. (Özellikle, her ne kadar problemleri bizden daha büyük olsa da bizim beşte birimiz büyüklüğündeki Macaristan'a yapılan toplam 25 milyar dolarlık yardım göz önüne alındığında.) Bu miktarı saptarken de SDR limitlerine değil de, ülkelerin global ekonomi ile kenetlenme katsayısına bakılabilir. (Bu konuda bir kriter de bir ülkenin toplam dış ticaret hacminin miktarı ve bu miktarın söz konusu ülkenin toplam milli hasılasına oranı olabilir.)

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Dar bir koridor! 10 Ekim 2019
IMF 4. Madde bildirisi 26 Eylül 2019