FED bize mi çalışıyor?
Bu sıralarda ülke olarak şansımız iyi gidiyor. Öyle ya, ordunun içinden gelen darbe girişimi kısa sürede ‘nafile girişim’e döndü. Aslında çok ciddi hasar yaratabilecek ölçekte bir girişimdi bu. Ama görece küçük bir hasarla atlatıldı. Bir yandan yöneticilerin hızla karar verip duruma hakim olmaları, bir yandan ‘sokaktaki adam’ın beklenmedik demokrasi savunması bir yandan da yapılan girişimin cılız organizasyonun ürünü olması hasarı düşük tuttu. Bu tür kalkışmaların en önemli hasarı çatışmadaki insan kaybıdır kuşkusuz. Bu açıdan bakıldığında 15 Temmuz gecesi kaybedilen insan sayısı bu hasarın ciddi boyutlarda olduğunu göstermektedir. Bu tür süreçlerde insan kaybının yanı sıra makina, teçhizat, bina vb. cinsinden kayıplar da ortaya çıkar. Darbe girişiminin bu açıdan da önemli hasar yarattığı söylenebilir.
Kalkışmanın bir de görece örtük kalan bir hasarı söz konusudur. Ekonomide ortaya çıkması muhtemel hasardır bu. Nafile falan ama sonuçta ortaya çıkan resim ülkenin sokaklarında yaşanan bir sıcak çatışma tablosudur. Bu tablonun, kırıp dökmenin dışında, ciddi ekonomik sonuçlar üreteceğini düşünmek mümkün. Bunların en önemlisi de ülkeye dönük risk algısının bozulması, ülke riskinin yükselmesidir. Bu olgu daha olaylar sürerken devreye girer. Hızla yaygınlaşır. Finansal fiyatlar yükselir. İktisadi kararların maliyeti büyür. Hem yerli hem de yabancı aktörler riskten kaçan bir tutuma kayarlar. Sonuçta ulusal ekonomi olumsuz bir patikaya kayar. Önemli kayıplar çıkar ortaya.
15 Temmuz darbe girişimi dünya ekonomisinde ilginç bir döneme rastladı. Son bir kaç yıldır emtia fiyatlarının düşmesi, gelişmiş ülkelerdeki yavaşlamanın büyüme üzerinde fren yapması, risk iştahının gerilemesi, sermaye girişlerinin zayıflaması, jeopolitik risklerin artması gibi nedenlerle gelişmekte olan ülkelerde bir duraklama eğilimi ortaya çıktı. Bu konjonktür söz konusu ülkelerin cazibesini azalttı. 2008 krizinin ardından dünya ekonomisinin büyüme motoru haline gelmiş olan gelişmekte olan ülkeler bu işlevlerini yitirdiler. Dünya ekonomisinin büyüme beklentisi gelişmiş ülkeler üzerine inşa edilmeye başlandı. Bu süreçten Türkiye ekonomisi de etkilendi. Genel koşullara ek olarak içerideki bitmek bilmeyen seçimler, siyasi çekişmeler ve çevremizdeki ülkelerden yansıyan jeopolitik riskler bizim bir ölçüde negatif ayrışmamız sonucunu da doğurdu.
Bu konjonktürün yılın ortasından itibaren tersine dönmeye başladığı söylenebilir. Emtia fiyatlarında yükselme eğilimi, bu ülkelere dönük büyüme tahminlerinin güçlenmesi gibi nedenlerle algı gelişmekte olan ülkelerin lehine döndü. Gelişmiş ülkeler de bu sürece önemli katkılar yaptılar. ABD ve Avrupa’da beklenen büyüme düzeylerine ulaşılamadı. Bir çok gelişmiş ülkede faiz oranları sıfır ya da altına geriledi. Bu olgu gelişmiş ülkelere dönük büyüme beklentilerini hepten çökerttiği gibi küresel sermaye akışının da gelişmekte olan ülkelere dönmesine neden oldu. Temmuz başından ağustosun ortasına kadar gelişmekte olan ülkelere giren sermaye 18 milyar doları buldu.
Bu sürece en önemli katkının ABD Merkez Bankası’ndan (FED) geldiği söylenebilir. Parasal genişlemeyi tersine çevirip faiz oranını yükseltmeye dönmek isteyen FED önceki yılın son ayında bu yönde attığı ilk adımı sürdüremedi. Küre bol para, düşük faiz kıskacından çıkamadı. FED’in kararsızlığı doların da zayıf kalmasına neden oldu. Bütün bu süreç gelişmekte olan ülkelerin lehine çalıştı.
Dünyadaki konjonktürü tersine çeviren FED bonkörlüğü en zor döneminde en çok Türkiye ekonomisinin işine yaradı. Kendi içinde ve çevresinde risk üreten gelişmelerle boğuşan Türkiye ekonomisi, tam da konjonktür tersine dönerken, 15 Temmuz nafile kalkışması ile karşılaştı. Dikkat edin, olağan koşullarda bütün piyasaları alt üst edecek, finansal fiyatları tavana fırlatabilecek olan bu gelişme 15 Temmuz ortamında Türkiye ekonomisinde hemen hiçbir etki yaratmadı. Tersine, faizin gerilediği doların da sınırlı bir gerilemenin ardından stabilize olduğu bir süreç yaşandı. Yani, 15 Temmuz girişimi piyasaları ve ekonomiyi olumsuz bir patikaya itmedi. Sermaye kaçışı olmadı, finansal fiyatlarda önemli bir zıplama yaşanmadı. Bunun sürecin içinde oluşan nedenleri var. Ama en büyük katkıyı da FED’in yaptığı açık.
Bu tabii FED, FETÖ’ye karşı mı, en sonunda bize mi çalışmaya başladı gibi soruları getiriyor akla. Dedim ya son sıralarda ülke olarak şanslıyız. Bunca senedir iflahımızı kesen FED’in şimdi bize çalışır hale gelmesi bunun işareti. Haksız mıyım?