Fazlı Taştan

Rüştü BOZKURT
Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ [email protected]

Fazlı Taştan'ı Tokat Lisesi'nin bitişiğindeki öğretmen okulundan hayal meyal anımsıyorum. Bursa Eğitim Enstitüsü 'de sınıf arkadaşım oldu. Çalışkan bir öğrenciydi. Okuma meraklısıydı; edebiyatla, sanatla ilgiliydi.

Öğretmen olduktan sonra çok uzun yıllar kendisinden haber alamadım.

 TRT'nin düzenlediği bir bilgi yarışmasını başarıyla götürdü, sonunda yarışmanın birincisi oldu. Daha sonra telefonla birkaç kez haberleştik.

Geçen hafta önce Merzifon'a iş insanı dostlarla buluştuk. Ertesi gün, Çorum'a gidinceye kadar yarım gün zamanımız vardı.

Hacıköy'den Hüseyin Akbulut'la askerde başlayan sıkı arkadaşlığımız, otuz beş yıldır sürüyor.

Merzifon'a benimle gelmişti. Pazartesi günü, Hacıköy'ün güneyinde, İnegöl Dağları'nın eteklerinde Çetmi Köyü'ne gittik.

İnegöl Dağları ile Tavşanlı Dağlar arasındaki Merzifon Ovası'nın batısında, Gümüş'e çok yakın bir yerleşim yeri Çetmi.

Köy zamanında 300 hanelikmiş… Anlayacağınız Sakarat Dağları'nın eteklerindeki benim köyümün iki katı. Bütün köyler gibi, şimdi nüfusu azalmış.

Merzifon'da sorduğum dostlar, "….Fazlı Hoca'yı Çetmi ile Haciköy yolunda yürüyüş yaparken bulursun" dediler.

Yolu kaçırdığımız için Gümüş'ten stabilize bir yoldan Çetmi'ye ulaştık.Bir köylüye Fazlı Taştan'ın evini sorduk. Eve ulaştığımızda bahçede, bacanağı ile birlikte fosseptikte bir arızayı gidermek için çalışıyordu.

Bahar bütün doğurganlığı ile her yanı sarmıştı… Biz iki arkadaş 45 yıl sonra kucaklaştık…

Fazlı bugüne kadar gördüğüm arkadaşlar arasında en az yıprananı, okuldaki günlerinden çok az farklılaşanı idi.

Küçük çevrelerde, kendi içinde dengeleri ile yaşamıştı. Bir doğa insanı idi, şimdi doğanın ortasında alışık, bildik ömrünü sürüyordu.

Bir kahve içimi kadar orada kaldık. Çorum'a gitmemiz gerekiyordu.

Hüseyin Akbulut ile hep aynı soruyu tartıştık: "Fazlı'nın yaptığı mı daha doğruydu, bizim yaptığımız mı? Bu kısa ömür onca kavgaya, çabaya değer miydi? Bir tas çorba her yerde içilebilirdi…"

Hüseyin Akbulut beni onaylamıyordu… Madem ki yaşadığımız dünyada bir kavga vardı, o kavgaları da birileri yapacaktı. Hepimizin kendi kabuğuna çekilmesi, meydanı başkalarına bırakmak anlamına gelebilirdi.

Fazlı ve eşinin sağlıklı görünümlerine sevindim. İnegöl Dağları'nın eteklerinde, Merzifon Ovası'nın batısındaki köyünde sürdürdüğü dingin emeklilik yaşamına biraz da özendim… Çok eski bir arkadaşı görmenin yarattığı ilk andaki şaşkınlığını, gözlerinin içinde hiç eksik olmayan gülümsemenin patlamasını, on beş dakikalılık birlikteliğimizde hep eskilere gidip gelen anılar sarkacını daha uzun bir zaman kesitine taşımak isterdim. Örneğin, Kaim Elban'ın kitabını okuyup okuyamadığını bile soramadım.

 İnsan belli yaşlara gelince farklı özlemlerin rüzgarına kapılabiliyor…

İçindeki fırtınaları bilemem ama, Fazlı'nın seçtiği yaşam tarzının da önemsenmesini isterim. Kendi içinde tutarlı, sınırları belli ama alabildiğine insani bir yaşam…

Bilemeyiz ki hangisi doğru… Bizimki gibi durmadan koşuşturan bir yaşam mı, Fazlı'nın yaşadığı doğuştan beri bildiği; tanıdığı bir ortamdaki dinginlik mi?

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar