Fazla bir değişme olmadı
Önceki haftanın endişeli bekleyişi bu hafta yerini göreli bir iyimserliğe bıraktı. Endişeli haftanın ana aktörleri merkez bankaları ve siyasetçilerdi. Merkez bankalarını bizim TCMB ile Amerikan FED’i temsil etti. Siyasetin toplumu germe örneği de Hollanda’dan çıktı. Hollanda gerginliği çabuk çözüldü. Seçim sonucunda ırkçı partinin mesafe alacağı beklentisi gerçekleşmedi. Seçmen muhafazakar partinin yine koalisyon kurarak yoluna devem etmesine karar verdi. Yani değişen bir şey olmadı. Herkes rahat bir nefes aldı.
Merkez bankaları da beklentileri bozacak farklı adım atmadılar. Sanırım FED biraz daha rahat pozisyondaydı. Mart toplantısında faizin artırılacağı epey önceden beklentilere girdi, fiyatlandı. Aktörler faiz artışının 25 baz puan olacağı noktasında bir konsensüs oluşturabildiler. FED Başkanı ve öteki üyelerinin toplantıya giden süreçte yaptıkları konuşmalarda oldukça güvercin niteliği benimsemeleri bu sonucu zaten hazırlamıştı. Dolayısıyla fazla bir sürpriz olmadan FED üçüncü faiz artırımını yaptı. Sonrasında da fazla bir ses yükselmedi. Sadece yıl içinde faizin kaç kez yükseltileceğini ilişkin spekülatif bazı tartışmalar oldu. Önce faizin dört kez yükseltileceği beklentisi daha yüksek sesle dillendirilirken sonuçta başlangıçtaki pozisyona dönüldü ve faiz artırımının üç kez yapılacağı beklentisi egemen oldu.
Bu sonuç herkesi rahatlatmış gibi görünüyor. FED toplantısına doğru gerilen sinirler gevşedi. Gevşeme ABD dolarının değer kaybetmesi ile somutlaştı. Bir iyimserlik havası doğdu. Malum, ABD başkanlık yarışını Trump kazanınca belli bir rahatlama olmuştu. Sanırım bu rahatlama pozisyonunun devam ettirilme isteğinin de katkısıyla son faiz kararı olağandan daha sıcak karşılandı. Şimdi piyasaların aklını bu iyimserliğin ne kadar devam edebileceği meselesi kurcalıyor. Bu soruya yaz başı diyenler kadar yazın sonunu bulur diyenler de var.
Haftanın merak ve tedirginlik yaratan ikinci merkez bankası TCMB idi. Bu bağlamdaki tedirginliğin farklı bir niteliği olduğunu biliyoruz. Bizdeki tedirginlik ABD’de olduğu gibi aşırı likiditenin geri çekilmesi telaşından kaynaklanmıyor. Malum, bizde enflasyon geçen sonbahardan bu yana adeta ipini kopartmış gibi yükseliyor. Döviz kuru da bir süredir ısrarla yukarıya doğru hareket ediyor. Bu gelişmelerin sonuçlarına muhatap olan vatandaşlar kadar para otoritesi de adeta köşeye sıkışmış durumda. Para otoritesinin bir şey yapması gereği bizde ABD’den daha acil bir durum haline gelmiş gibi görünüyor. Bu zaten başlı başına bir tedirginlik nedeni. Buna ek olarak bu konuda para yönetenler ile ülkeyi yönetenler arasında bir uzlaşmazlık olduğu da biliniyor. Bizde siyasi otorite enflasyona karşı benimsenecek para politikası, özellikle de faiz konusunda para otoritesinden farklı düşünüyor. Bu uzlaşmazlık geçmişte meydan nutuklarının konusu olacak kadar aleni hale getirilmişti. Malum, sonuçta siyaset baskın çıkmış ve dönemin merkez bankası başkanı koltuğunu terk etmek durumunda kalmıştı. Kısacası, bizde merkez bankası toplantılarından önce görülen gerginlik ve tedirginlik kaynağı itibariyle farklı bir renk taşıyor. TCMB’nin yeni yönetim kadrosunun bunun farkında olduğu, oldukça uslu davrandığı ve gerginliği azaltma yönünde adımlar attığı biliniyor. Ancak, para yönetimin yeni kadrosunun uzlaşmazlık meselesini pek de umursamazcasına, faizi arttırmakta fazla çekingen davranmadığı da söylenebilir. Yeni yönetim adeta politika faizi yokmuş ya da mevcut durumda bir işe yaramazmış gibi davranıyor. Politika faizinin yerine “geç likidite penceresi” denilen imkanı kullanarak faizi yükseltiyor. Bu yöntemi de pek beğenmiş olmalı ki geçtiğimiz haftaki toplantıda da aynen böyle davrandı. Önceki toplantıda yaptığı gibi, para politikası açısından daha işlevsel olan öteki faizlere dokunmadan, bankaların geç likidite penceresinden yaptığı borçlanmalarda uyguladığı faizi yüzde 11 den yüzde 11.75 düzeyine yükseltti. Bir anlamda yeni bir şey yapmadı yani.
Geç likidite penceresinin olağan kullanımı banka sisteminde gün içinde kendisine gerekli fonları görece düşük faiz maliyeti ile tedarik edememiş bankalara cezalandırıcı ve caydırıcı bir faiz oranından fonlama yapılmasına dönük bir önlem olarak tanımlanır. TCMB’nin bunu olağan bir para politikası aracıymış gibi kullanması hiç kuşkusuz cesur bir yöntem. Ama sürdürülebilirliği yok. Yolun sonuna geldiğinde TCMB politika tercihini değiştirip, yola “hakiki” politika faizi ile devam eder mi sorusu para politikasının en mühim sorusu haline gelmiş gibi görünüyor.