Fatih İstanbul'u neden fethetti?
Faruk Aksoy tarafından yapılan Fetih 1453 filminin, Türk sinemacılığı açısından bir dönüm noktası olduğu kesin. Şu anda gösterimde olan malum bir TV dizisinde arada sırada görülen yapı marketlerden alınan bahçe çadırları veya ampulle aydınlatılan saray odalarının aksine, Fetih 1453'de en ince ayrıntılara önem verilmiş.
Dahası, senarist ve yönetmenler Osmanlı ve Fatih karakteri gerçeğine çok daha yakın çekmeye gayret etmiş. Altıdan fazla dil bilen şair-stratejist-lider hükümdarın profiline daha sadık kalmaya çalışılmış filmde. Tabi filmin geliştirilmesi gereken önemli yanları da var. Film, o dönemde bizim bölgemizdeki uluslararası siyasetin yalın bir anlatımını yapsa da senaryo ve diyaloglar oldukça "basitleştirilmiş."
Filmde bir başka geliştirilmesi gereken noktanın Fatih'in askeri dehası ve erken Osmanlı Devleti'nin proje yönetimi kabiliyetiydi. Bunu yakalayabileceğiniz en kolay kaynak Roger Crowley'nin Türkçeye de tercüme edilen "1453" adlı eseriydi. Rivayetlere göre 2 ya da 4 ayda bitirilen Rumeli Hisarı proje yönetimi, derslerinde hala birinci vaka analizi olarak bitirilecek bir örnektir. Fatih'in bu hızlı çalışmayı İmparatorluğu'nu terörize etmek için kullandığı düşünülebilir. Daha kuşatma başlamadan, tarihin en güçlü surlarının berisinden, her gün gözle görünür bir şekilde yükselen ve dört ayda tamamlanan hisarı izleyen imparator karşısındaki genç liderin gücü hakkında yeterince fikir sahibi olmuştu. Crowley'nin eserinden diğer benzer deha örneklerin ve Fatih'in Ar-Ge'ye (evet Ar-Ge) olan doymaz iştahını da takdir edebilirsiniz. Canavar Türklerin bu askeri strateji dehası ve Ar-Ge iştahının Tolkien'e ilham oluğunu düşünenler var.
Filmi bir tarafa bırakarak, Türklerin İstanbul'u fethinin İstanbul'a getirdiklerine bakalım. Öncelikle, fetih döneminin, Avrupa halklarının Türklerle birlikte Kürt, Boşnak, Arap gibi tüm Müslümanlara kısaca "Türk" adını verdiği dönemin öncülü olduğunun altını çizmek gerekiyor.
Acaba Türklerin İstanbul'a yaptığı tek iyilik askeri fetih mi? Malum, tarih "biliminin" Türklere tarihte atfettiği en nadide "makam" yağmacılıktır yaÖ
Fatih, İstanbul'u fethettiğinde benim biraz da propagandist bulabileceğiniz iddiamla dünyanın ilk metropolü saydığım Konstantiniyye/Konstatinople'ın nüfusu 35.000'ler civarına kadar düşmüştü. Bunun gerisinde siyasi ve ekonomik gerileme vardı.
Fatih "Konstantiniyye'yi" hızla "İstanbul" haline getirdi. İstanbul fatih zamanında gerçek bir metropol, bir medeniyet merkezi ve örneği haşine geldi.
Ticari hayatın gelişmesi için Kapalı Çarşı'yı o zaman belki de dünyanın en önemli şehir ticari merkezi olarak kurdu. Şehre o zamana kadar bilinmeyen bir yönetim tarzı getirdi. Fatih, ilk iş olarak Külliyesini kurdu ve tamamladı. Konstantiniyye halkının bilmediği bu komple külliyede eğitimden ibadete, aşevlerinden hastaneye kadar bir çok birim vardı. İstanbul Üniversitesi'nin temelini Fatih atmıştı. Şehir, Türklerin yönetiminde o zamanki dünyanın sadece Müslümanların yönettiği kısımlarında bilindiği üzere tüm inançların tanındığı, saygı gördüğü, korunduğu ve rahatça yaşadığı bir merkez haline geldi. Bunlar ve diğer birçok kararla, şehrin nüfusu çok kısa zamanda üç katına çıktı. Kanuni döneminde ise nüfus yarım milyonu buldu.
İstanbul'un yeniden bir dünya metropolü olmasında bir Osmanlı geleneği olan Vakıfların da önemli rolü oldu. Halil İnalcık Hoca "The Ottoman Survey of 1455 and the Conqueror's Istanbul" adlı makalesinde (www.inalcık.com), Fatih'in İstanbul'a getirdiği Osmanlı şehircilik anlayışını anlatmak için vakıfnamelerde yer alan şu iki beyti kullanmış:
Hüner bir şehr bunyad etmektir
Reaya kalbin abad etmektir
Aynı dönemde İspanyollar kuzey ve güney Amerika'da acımasız bir yağma ve katliama girişmiş ve sonucunda ülkelerine altın ve gümüş akıtıyorlardı. Bu konuda daha birçok eserin yanında Reha Oğuz Türkkan'ı da okuyabilirsiniz.
Kısacası, 1453'de Türklerin zamanı gelmişti. Fethin askeri boyutundan daha önemlisi, Konstantiniyye/Konstantinople'ı İstanbul adı altında yeniden bir dünya metropolü haline getirilmesiydi. Bunu Osmanlılar yaptı.