FATF'nin kılıcı mı Demokles'in kılıcı mı?

Taylan ERTEN
Taylan ERTEN ANKARA'dan [email protected]

 

Geçen hafta TBMM Adalet Komisyonu'nda kabul edilen"Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı"nın hikâyesi uzun, 2001 yılına kadar gidiyor. 2001, Türkiye'nin Birleşmiş Milletler Terörün Önlenmesine Dair Uluslararası Sözleşmesi'ni imzalayarak yükümlülük altına girdiği yıl.

Türkiye 24 Eylül 1991'den itibaren de OECD bünyesinde kurulan Malî Eylem Görev Gücü (FATF) ne üye. Bu bilgi önemli; çünkü 22 Şubat'a kadar Meclis'ten geçirilmesi gereken tasarının arkasındaki asıl kuvvet FATF; kara para aklama ve terörizmin finansmanı konularında üstüne düşeni yeterince yapmadığı gerekçeleriyle 2007 yılından beri Türkiye'nin peşinde!

Şöyle peşinde: Eylül 2009'da Türkiye'yi "yüksek riskli ülkeler" bağlamında ayrıntılı incelemeye alıyor. Hükümet bunun üzerine 2010 yılında bir "eylem planı" hazırlıyor; planda bu konuları düzenleyen bir tasarının en geç Haziran 2010'da TBMM'ne sevki ve Aralık 2010'a kadar kanunlaştırılması öngörülüyor.

Ancak, hazırlık aşaması çeşitli nedenlerle uzayan tasarı nihayet

Ekim 2011'de  Meclis'e sevk edilse de alt komisyon, üst komisyon derken 2012 yılı da geçiyor ve yasama süreci ağır tempoyla bugüne kadar geliyor. Bu arada şu oluyor:
FATF, "inceleme" listesindeki Türkiye'yi İran'ın da bulunduğu 1 inci "Kamuoyu Açıklaması" listesinin "koyu gri" 2 nci kategorisine geçiriyor ve son olarak 22 Şubat 2013'e kadar süre veriyor: Kanunu çıkarmazsan üyeliğini askıya alacağım!

Vur deyince

TBMM Genel Kurulu'nda ele alınmayı bekleyen tasarı BM Sözleşmesi'ne, FATF'nin tavsiyelerine ne kadar uygun, bilmiyoruz. Bu, işin "dış" tarafı. "İç" tarafta terörün finansman kanallarını tıkamak, kesmek gibi haklı ve gerekli bir amacın "yöntemleri" konusunda ciddi eleştiriler var.

Tasarı çok sert bulunuyor. Özellikle, gerçek ve tüzel kişilerin malvarlıklarına, gelirlerine, kaynaklarına dondurma, el koyma, müsadere gibi yöntemlerin iş dünyasında pek açık edilmeyen tedirginlik yarattığı gözleniyor. Bu noktada tasarının kimi maddeleri FATF'nin "sertliğini" dahi aşıyor.

Meselâ, FATF "Ülkelerin, fonları veya diğer varlıkları dondurulan kişilerin, mahkeme tarafından yeniden incelenmek üzere bu tedbire itiraz etmesine imkân tanıyan uygun prosedürleri olmalıdır" diyor. Tasarı bu imkânı sadece "yabancılara" tanıyor.

Keza, FATF "Ülkeler dondurma kararından etkilenen kişi ve kuruluşların belirlenen kişi olmaması durumunda söz konusu kişilerin fon ve diğer malları üzerindeki dondurma kararının gecikmeye mahal verilmeksizin kaldırılmasına ilişkin alınan, kamu tarafından bilinen ve etkili prosedürler geliştirmelidir"diyor. Tasarı bu ve benzeri konulardaki hukuki ve idari boşluk ve belirsizlikleriyle dikkati çekiyor.

Hukuk eksikse

Tasarının, içerik ve amaç itibarıyla ekonomiyi ve iş dünyasını "doğrudan" ilgilendiren en kritik yönü, terörün finansmanını önleme yetkisini kullanacak kamu otoritesinin yapısı. Bu yapı iki kurumdan oluşuyor: Bakanlar Kurulu ve Değerlendirme Komisyonu.
Bakanlar Kurulu,  BM Güvenlik Konseyi Yaptırımlar Komitesi'nin listesinde yer alan kişi ve kuruluş malvarlıklarının Türkiye ayağında dondurulmasını "gecikmeksizin" uygulama yetkisine sahip.

Değerlendirme Komisyonu da yabancı devletlerden Türk vatandaşlarıyla ilgili olarak Türkiye'ye yönelen dondurma taleplerini ve yanı sıra Türkiye'nin yabancı devletlere yönelik taleplerini yönetme ve yerine getirme yetkisiyle donatılıyor.

Ancak, tasarı Güvenlik Konseyi yaptırımlarında yürütme erki olarak Bakanlar Kurulu'nu,  yabancı devlet talepleri ve ulusal zorunluluk hallerinde karar ve icra organı olarak da Değerlendirme Komisyonu'nu geniş yetkilerle donatırken, bir husus unutuluyor: Yargı denetimi!

Bu eksiklik o kadar önemli ki, tasarı bu haliyle TBMM Genel Kurulu'ndan geçerse, tamamen malî ve güvenlik bürokratlarından oluşacak Değerlendirme Komisyonu'nca malvarlığı dondurulan iş dünyası unsurları, şirketler vb kuruluşlar itiraz edecek, hak arayacak bir merci bulamayacaklar. Çünkü böyle bir organ yok!

İdareye geniş yetkiler tanınırken, anayasa koruması altındaki temel mülkiyet hakkı başta olmak üzere ister kişi ister şirket olsun, ekonomik ve ticari faaliyet hak ve özgürlüklerinin hukuk ve yargı denetimiyle korunmaması, tasarının en büyük eksikliği. Başka? İÜ Hukuk Fakültesi Dekanı pro. Dr. Adem Sözüer hocamız "Demokles'in kılıcı" benzetmesini boşuna kullanmıyor. Öteki  kılıç FATF'nin elinde, ikisi de keskin!

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Atilla Karaosmanoğlu 13 Kasım 2013