Farklılaşan koşullar çok dikkatli olmayı gerektiriyor
Geride bıraktığımız haftanın ikinci yarısında açıklanan Eylül ayı Tüketici Güven Endeksi, yakın gelecek konusunda olumlu düşünmeye pek izin vermiyor. Küresel koşullar da, ortaya çıkacak olumsuzlukların aşılmasını kolaylaştıracak türden eğilimler sergilemiyor. Ekonomi cephesindeki olası eğilimler, para otoritesinin tasarruflarına ve piyasalara ilişkin belirsizlik algılarının tehlikeli sayılabilecek seviyelere sıçraması riskini ön plana çıkartıyor.
Tüketici Güven Endeksine yansıyan dalgalanmalardaki eğilim, yıl sonuna kadar olan dönemde iç talep konusunda genel bir kanaat oluşmasına yardım ediyor; makroekonomik görünüme ilişkin beklentilerin şekillenmesine önemli katkı yapıyor. Küresel koşullar da bu konudaki beklentilerin şekillenmesine yardım ediyor; fakat ekonomik yapımız açısından, iç talebe ilişkin eğilimlerin genelde daha belirleyici olduğunu hesaba katmak gerekiyor.
Tüketici Güven Endeksi, Eylül ayında 55,8 düzeyinde gerçekleşmiş. Hem bir ay öncesinin ve hem de bir yıl öncesinin belirgin bir şekilde gerisinde kalmış. Dört ay önce kırdığı yeni en düşük değer rekorundan sonra ikinci en düşük düzey olarak istatistiklerdeki yerini almış.
Söz konusu endeks bir ay öncesine göre yüzde 4,3 oranında gerilemiş. Faizlerin hızla düşürülmeye başlamış olmasının verdiği heyecanla bir önceki ay başlayan umuda bağlı yükseliş, fazlası ile geri verilmiş. Tüketiciler nezdindeki sorunlar ağırlaşmıyor ve tıkanıklıklar aşılabiliyor olsa idi, sonucun böyle olması mümkün olamazdı!
Tüketici Güvenindeki sert gerileme ve küresel koşullarda olumsuzlaşmanın yeniden güçlenmesi, ekonomik canlanma konusunda umutlu olunabilmesine izin vermiyor. Bu durum sorunların ağırlaşmasına ve beklentilerin iyice olumsuzlaşmasına sebep oluyor. Durgunluk aşılamıyor, işsizlik artıyor ve enflasyona ilişkin belirsizlikler yüksek düzeyini koruyor. Maliye politikasının gevşetilmesi konusunda sınırlar zaten fazlası ile zorlanmış olduğu için, bu olumsuzluklar nedeniyle dikkatler para ve kredi konularındaki gelişmelere odaklanıyor.
Merkez bankamızın Yönetiminde kapsamlı değişiklikler yapıldığından bu yana, hem faizler seri bir şekilde geriletiliyor ve hem de parasal genişlemenin sınırları zorlanıyor. Son iki Para Piyasaları Kurulu Toplantısında faizler, toplam 7,50 puan geriletilerek referans oran yüzde 16,5 düzeyine geriletildi. Yedek akçelerin piyasaya aktarılması dışında, haftalık repo ihaleleri ve döviz karşılığı swap işlemleri ile Türk Lirası cinsinden parasal genişleme hızlandı.
Daha önce kur şoku ve enflasyon baskısı endişeleri ile yapılmayan her şey fazlası ile devreye sokuldu. Başka bir deyişle gözler karartıldı! Kamu bankalarından sonra özel olanlar da kapsamlı kredi genişlemesi yapmaya zorlanır oldu! Döviz kurlarının yapay bir şekilde ve kıtlaşan kaynaklar kullanılarak baskılanıyor olması, endişelerin azalmasına yardım edemedi. Tüketici güveni ve küresel koşullardaki olumsuzlaşma yapılmak istenenleri çelmeleyince, sorunların çözümü için bir şeyler yapılıyormuş izlenimi verecek türden hareketlilikler devreye girdi.
Sorunlu kredilerin bilanço dışına alınması konusunda öncü adımların devreye girmesi için bazı çalışma ve yönlendirmeler sahne alır oldu. Fakat belirsizlikler azalmadı, beklentilerin olumsuzlaşması terse çevrilemedi! Tam aksine evdeki hesabın çarşıya uymaması durumunda parasal genişlemenin kontrol dışına çıkarak, yıkıcı yan tesirler üretmesi ve etkili düzenlemelerin devreye alınmasını zorunlu kılması gibi ihtimallerin gündeme gelmesi olasılığı artmaya başladı.
Siyasi İrade, 2020 yılı için yüzde 5 düzeylerinde bir büyüme hedeflediğini beyan ediyor. Küresel koşulların ve iç talebin desteklemediği böyle bir hedef nasıl yakalanacak, kaynak gereksinimi nasıl sağlanacak ve olası yan tesirler ne tür sonuçlara sebep olacak? Bu türden sorular, güvensizliği besliyor ve riskten kaçınma eğilimini daha belirleyici hale getiriyor! Durum böyle olunca belirsizlik azalmıyor ve kırılgan yaftasından kurtulmak mümkün olamıyor!