Farklı mesailer
Trafik konusu, “Bitmez, tükenmez Anadolu” misali, verimli bir konudur. İster sürücü olun, ister yaya; ister sade vatandaş olun, ister “Sütlü keçinin oğlağı”; trafik size bir şekilde bulaşıyor. Herkesin söylecek bir sözü, söylenen söze alınacak bir şeyi olur. Nitekim, geçen haftaki “Trafik aynasında toplumumuz” yazıma da takılanlar oldu. Örneğin, yazımda şöyle bir bölüm vardı:
“Emniyet şeridi ‘trafik kazası, arıza halleri, acil yardım, kurtarma veya kaza incelemesi amacıyla kullanılmak üzere ayrılmış olan ve yol eksenine paralel oluşturulan yol bölümüdür.’ diye tanımlanır. Bu tanıma güvenip emniyet şeridine arabanızı çektiğinizi düşünün. Hızla seyreden çakarlı araçlardan belki canınızı kurtarabilirsiniz. Ama lüks makam arabasına kurulmuş, evine giden imtiyazlının yemeğe geç kalmasının vicdan azabını, ömrünüz sonuna kadar çekersiniz.”
Bu bölüme şöyle bir itiraz geldi. “Hocam, haksızlık yapmayın. Çakarlı makam arabasında giden ille de yemeğe gitmiyordur. Mesaiye gidiyordur.” Doğrudur. Bu nedenle, mesai konusuna da bir açıklık getirmek istedim.
Kuzguncuktaki mesai
Bir dönem Kuzguncuk’ta oturuyorduk. Saat on suları idi. Balık sipariş edip okula gidecektim. Balıkçıya yanaşınca içerden gelen güzel kokuyu hissettim. Balıkçı ve arkadaşı bir piknik tüpü üstünde karides pişiriyorlardı. “Buyur Hocam” deyip ikram etmek istediler. Ne kadar “Teşekkür ederim, almayayım” dedimse de fazla dayanamadım. Bir karides aldım. Hemen bir çay bardağında da rakı ikram ettiler. Ben “Onu almayayım” dedim. Ancak “Aman Hocam, karides boşa gitmesin; ufacık bir şey” diye ısrar ettiler. Baktım kurtuluş yok şöyle konuştum: “Alamam; çünkü okula gideceğim.” Balıkçı ve arkadaşı bana “Ee, ne olmuş yani?” der gibi hayretle baktılar. Ben de baktım anlamıyorlar “Mesai var, mesai ” dedim. Bunun üzerine balıkçının arkadaşı kahkahayı bastı “Hocam, bizim ne yaptığımızı sanıyorsun? Biz de mesai yapıyoruz” deyip kadehini kaldırdı.
"Benim mesaim, senin mesaini döver" mantığı
Sabahın köründe yollarda gördüğümüz insanların çoğu çalışmaya gitmektedir; yani mesaisi vardır. Ama herkesin mesaisi değişiktir. Örneğin, esnaf, dükkânını açmaya gitmektedir; iş insanı, işyerine. Doktor, hemşire, sağlıkçı muayenehanenin, sağlık ocağının, hastanenin yolundadır. Öğretim üyesi ve de öğretmen ise okulunun yolunda. Demek ki, iş yolundaki herkes bir mesaiye gitmektedir.
Şöyle bir ilkeyi de benimsemek zorundayız: Her iş önemlidir, kutsaldır; toplumda herkes eşittir. Herkes işine gidiyorsa, her iş de aynı değerde ise, birilerine yolda öncelik tanımak yanlıştır. Peki o zaman neden “Yol verin abime” diye birilerine yol açılmaktadır? Neden bazıları “Benim mesaim, senin mesaini döver” demektedir? Bütün sorun, yukarıda değindiğimiz ilkeye inanmamaktan gelmektedir. Çünkü bu ülkede yetkiyi eline geçiren kişi, hangi seviye olursa olsun, kendini ayrıcalıklı görmektedir. Ayrıcalığın ötesinde, yerine göre, “Her şeyin, herkesin sahibi benim” gibi bir hayale kapılmaktadır. O zaman bütün yollar, emniyet şeritleri dahil onundur. Bu nedenle, makam arabasına oturup, çakarlı kuyrukları ile emniyet şeridinden gitmeyi, herkesin önüne geçmeyi bir hak olarak görmektedir.
Son söz
Çakarlı arabalarla emniyet şeridinden gitmek, trafiğe tacizdir. Buna izin vermemek gerekir. “Ama ben mesai yapıyorum” diyen olursa da, Kuzguncuk’taki balıkçının arkadaşının sözlerini kullanmak gerek “Bizim ne yaptığımızı sanıyorsunuz? Biz de mesai yapıyoruz.”