Farklı bir şey söylemediler

Orhan AKIŞIK
Orhan AKIŞIK KÜRESEL PERSPEKTİF [email protected]

ECB Başkanı'nın perşembe günkü açıklamasıyla geçen hafta yaptığı açıklama arasında ben pek bir fark görmüyorum. Draghi, euronun ayakta kalması için elinden geleni yapacağını söylerken,
ECB'nin misyonundan geri adım atmayacağını da açıklamasına ilave etmeyi ihmal etmedi. Yani Draghi her ne pahasına olursa olsun Avrupa'yı enflasyona teslim etmeyeceklerini ima ediyor.
Acaba buna gerçekten inanıyor mu, yoksa Almanya'nın tepkisinden çekindiğinden dolayı mı, böyle konuşuyor? Almanya'nın ECB'nin politikaları üzerindeki etkisi tartışılmayacağına göre, bu açıklamanın Alman Hükümeti'nin olurunu almadan yapılmış olması düşünülemez. AB ekonomisindeki mevcut durum gözönüne alındığında ECB faizleri bir miktar daha düşürebilir.
Fakat öyle bile olsa, bunun yapısal nitelikli sorunları çözme ihtimali çok zayıf. Öncelikli hedef euronun varlığını devam ettirmesi şeklinde ortaya konulduğunda, Parasal Birlik'in mevcut
yapısının sürdürülmesinde ısrar edilmesinin de bir önemi kalmıyor. Gelişmeler, AB'nin zengin
Kuzey ülkelerini içine alan daha küçük bir parasal birliğe doğru gidildiği yönünde, muhtemelen Almanya, Fransa, Avusturya ve Hollanda'dan oluşan çekirdek bir Parasal Birlik. Açıkça ifade edilmese de, açıklamaların satır aralarından okunan bu. Almanya'nın geçtiğimiz ay Yunanistan'a tedbirler paketinin sulandırılmasının kabul edilmeyeceğini hatırlatmasını bu çerçevede değerlendirmek gerekir. Euro ayakta kalacaktır. Hatta, bu sadece Almanya ve Fransa'yla bile olsa. Bu durumda parasal birliğin, AB'nin diğer ülkelerini de içine alacak şekilde genişlemesi de imkansız. Ne Romanya ne Bulgaristan ne de Macaristan için Parasal Birlik üyeliği ufukta görünmüyor.
***
Geçen ayki AB zirvesinden bu yana değişen hiç bir şey yok. 17 üyeden oluşan Parasal Birlik ve 27 üyeli AB'de karar mekanizmaları yavaş işliyor. AB ekonomisinin genelinde gerileme sürüyor. Birliğin en güçlü ekonomisi Almanya'dan gelen haberler pek iç açıcı değil. Merkezi Münih'de bulunan IFO Enstitüsü'nün temmuz ayında yaptığı anketin sonuçları Alman işletmeleri arasında ekonominin geleceğine ilişkin güvenin giderek azaldığını, beklentilerin bulanıklaştığını gösteriyor. Özellikle, imalat sanayiindeki gerileme dikkat çekici. Kapasite
kullanımı azalıyor.
Esasen, AB krizi salt kamu gelir ve giderlerindeki dengesizlikten ve devlet harcamalarındaki artıştan kaynaklanmıyor. Yüksek bütçe açıkları ve kamu borçları, Birliğin ekonomik yönden zayıf ülkelerinde önemli bir sorun teşkil etse de, ödemeler dengesi açıkları da krizin önemli bir diğer nedeni. Ülkelerin imkanlarının ötesinde harcamalarının ve bunu yaparken de borçlanmalarının krize katkısını ihmal etmemek lazım. Son zamanlarda görülen sermaye kaçışları ise, bu sorunları daha da ağırlaştırıyor. Sorun bu şekilde ortaya koyulduğunda, AB'deki krizin kalıcı bir biçimde çözümünün rekabet gücünün iyileştirilmesine bağlı olduğunda ısrar eden Merkel'in söyledikleri daha bir anlam kazanıyor. Rekabet sorunu bir yönüyle üretilen mallardaki kalite yetersizliğinden kaynaklanırken, diğer yönüyle Parasal Birliğin bazı üyeler açısından uygun olmadığına işaret ediyor. Dolara alternatif bir rezerv para olarak tarih sahnesine çıkan euronun AB'de rekabet sorununun çözümünü zorlaştırdığı bir gerçek. AB'nin borçlu ülkelerinin dış dünyadan gelen rekabete karşı yetersizliklerinde 90'lı yıllardan bu yana artan fiyatların ve ücretlerin yanısıra geçtiğimiz on yılda değer kazanan euronun payının olduğu açık.
***
Haftanın başında yükselen beklentiler Amerikan Merkez Bankası (FED) ve ECB'nin açıklamalarıyla kayboldu. Önde gelen bu iki merkez bankasının beklentilere cevap vermesi, bir başka deyişle tek başlarına büyümenin önünü açmaları zor. Zira FED ve ECB'nin para politikasına ilişkin operasyonlarının amacı esas itibariyle, ekonominin gitmesini istedikleri yön hakkında bir hedef göstermek. Öte yandan, piyasaların bu operasyonlara karşı beklenen tepkiyi vermemeleri halinde merkez bankalarının yapacakları bir şey yok. Şimdiye kadar ki gelişmeler bunu doğruladı. Merkez bankalarının faizlerde gerçekleştirdikleri düşme piyasa faizlerine tam olarak yansımadı. FED'in çarşamba günkü toplantısında bekle-gör politikasına devam yönünde karar alındı. FED ve ECB'nin temkinli tutumlarını anlayışla karşılamak lazım. Zira bundan sonra atılacak adımlar, ekonomilerde beklenen iyileşmeyi yaratmazsa dünya büyük bir ekonomik krize girebilir. FED Açık Piyasa İşlemleri Komitesi'nin açıklamasında, kısa vadeli faizlerin şimdiki düşük seviyesinin en azından 2014 yılının sonuna kadar korunacağı dikkat çekici bir husus. Bu ekonominin uzunca bir süre daha tam istihdamın altında işleyeceğine işaret ediyor. ABD ekonomisinde yılın ikinci çeyreğinde yüzde 1.5 oranında gerçekleşen büyüme, beklentilerin  altında. Büyümedeki yetersizlik, işsizliğin yılın geri kalan bölümünde azalma ihtimalini de ortadan kaldırıyor.
***
Alman hükümetiyle Almanya Merkez Bankası arasında ECB'nin para politikasına ilişkin konularda görüş birliğinin olduğunu söylemek zor. Daha çok politik düşüncelerle krizin çözümünde ECB'nin daha aktif bir rol üstlenmesinden yana olan Almanya Başbakanı Merkel ve Maliye Bakanı Wolfgang Schaeuble'nin aksine Bundesbank para politikasında taviz verilmesine kesin olarak karşı. Almanya Merkez Bankası Başkanı Jens Weidman, Draghi'nin geçen hafta verdiği demeçten rahatsız. Bu konuda kendilerine danışılmadığını söylüyor. Geçen hafta Schaeuble ile buluşan ABD Hazine Bakanı Geithner, krizle mücadelede ECB'nin daha aktif rol oynamasını, bankacılık sektörünün sermaye yapısının güçlendirilmesi ve borçlanma faizlerinin düşürülmesi gerektiğini söyledi. Schaeuble, öneriyi şimdilik destekler görünse de, hükümetin diğer ortağı Hür Demokratlar (FDP) Weidman'dan farklı düşünmüyor. Koalisyon ortakları arasında görüş ayrılığı büyüyor. Yaklaşan seçimler öncesinde Almanya'da bir hükümet krizinin çıkması uzak bir ihtimal değil.
 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Vekalet savaşları 08 Ekim 2016
Clinton farkı 01 Ekim 2016
Sorun küreselleşmede mi? 27 Ağustos 2016