Farklı bir ‘normale’ dönüş yapmalıyız

Volkan AKI
Volkan AKI İŞ'TEN SOHBETLER [email protected]

Evet bugünlerde normalleşmeye çalışıyoruz ama hangi ‘normale’ geri dönmeliyiz. Bıraktığımız ‘normaller’ bizi pek bir yere götürmüyor. Dünya dijitalden inovasyona, eğitimden yetenek yönetimine ‘yeni normalleri’ ve bunların yarattığı ‘yeni dünyayı’ konuşuyor. Eğer geleceğe doğru sağlıklı adımlarla yürümek istiyorsak, demokrasi ve özgürlük temelli farklı bir yapıyı hayata geçirmeliyiz. Kendimle sohbet ederken, ben de farklı bir yere doğru normalleşmeye çalışıyorum.

Normalleşmeye çalışıyoruz...Büyük travmayı atlatmaya çalışıyoruz. 15 Temmuz tek başına sarsıcı ve hiç olmaması gereken bir girişimdi. Türkiye’nin tüm kurumlarıyla, halkıyla, demokrasiden ve Cumhuriyet’ten taviz vermesi, bir milim bile geri gitmesi düşünülemez. Sistemimiz mükemmel işlemese de bizi ayakta tutan bu ilkeler. Tabii travmanın büyüklüğü sadece darbeden değildi… Nasıl bir ülkede yaşıyorduk? Devlet mekanizması içinde bu yıpranmışlıklar ve zaaflar nasıl oluşmuştu? Sorduğumuz bu sorular, travmayı derinleştirdi… Yaşadığımız ülkenin nasıl bir ülke olduğunu en azından pek çok yönüyle görmüş olmak belki büyük bir sancı yarattı. Fakat normale dönmemiz gerekiyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin halkından işadamına, girişimcisine, çalışanına ve o pek kimselere benzemeyen özel mücadeleci ruh haliyle, güçlü bir altyapısı var. O yüzden normalleşmeliyiz. Bugünlerde normalleşmeye çalışıyoruz. Ben de sohbetler yapma, başarıları, fırsatları, umutları dile getirmeye devam etmeliyim. Türkiye için hiç karamsar olmadım ne olursa olsun… Küllerinden doğan bir Türkiye gerçeği var geçmişimizde. Ama normalleşme çabamız devam ederken, farklı normallere, ‘yeni normallere’ dönmeliyiz. Dünya ekonomide çoktan ‘yeni normallere’ doğru ilerliyor. Biz ise son yıllarda, siyasi mücadelelerden buna ayak uydurmakta zorlanıyoruz. Rekabet gücümüz istenen seviyelere çıkamıyor. 

O zaman madem normalleşiyoruz, bu birlik ve beraberlik rüzgarını ‘yeni normallere’ doğru yelken açmak için kullanmalıyız. Çünkü 15 Temmuz öncesinde bıraktığımız normaller, ne ekonomik ne siyasi olarak bizi bir yere götürmüyor. Köstek olmadan, birbirimize destek olarak bunu başarabiliriz. Yaşananlar hepimizin aynı gemide olduğunu çok çarpıcı bir biçimde bize gösterdi. 

Demokrasi temel altyapı

O zaman kendimle sohbete devam ederken, biraz yeni normalleri, yeni dünyayı tanımlayalım. Dönmeye çalışacağımız daha doğrusu gitmeye çalışacağımız geleceğin dünyasına biraz göz atalım. Fakat öncelikle, şunu ortaya koymalıyız. Her şeyin başı demokratik, çağdaş ve özgürlükçü bir altyapıdan geçiyor. Sanat, kültür, inovasyon, teknoloji, yaratıcılık hepsinin ortak bir paydası var. Özgür düşüncenin olduğu ortamlarda yeşermesi. Demokrasi, özgür düşüncenin en iyi sağlandığı söylenen yönetim sistemi. Başarabildiğimiz kadar onu ayakta tutmak ve hatta yeterli olmadığı noktalarda geliştirmek gerekiyor. Özgür düşünceden, demokrasiden vazgeçmek ilerlemenin durması, geriye gidiş demek. Özellikle bölgemizdeki ülkelerin, toplumların geleceğini karartan bu rüzgarlara kapılmamak gerekli. Özgürlük ve demokrasi aydınlık bir geleceğin tek formülü… Ortadoğu ülkelerinin girdikleri bataklığa saplanmamak gerekli.

Yeni normallere göz atalım 

Yeni normalleri sıralayalım ama yine bir temel öğeye dokunmadan geçmeyelim: Adil ve iyi işleyen bir hukuk sistemi… Ne demiştik, tüm gelişmelerin temelinde demokrasi ve özgür düşünce var. Onun altında ise iyi bir hukuk sistemi ve adalet yatıyor. Tabii insan hakları önemli, toplumsal barış ancak böyle sağlanıyor. Ama yeni normallerden bir diğeri: ‘Şirket hakları’… En az insan hakları kadar önemli. Şeffaf herkesin anlayacağı bir hukuk sistemi, yatırımdan girişime bir ülkeye girecek yabancı sermaye için de en önemli koşullardan biri… Şunu atlamadan açmak gerekiyor. İyi güçlü bir demokrasi güçlü bir ekonomi yaratıyor. Bu da güçlü bir Türkiye demek… Ama aynı zamanda, güçlü ekonomiler güçlü demokrasilerin de en büyük desteği. Güçlü ekonomileri olan ülkeler, demokratikleşme süreçlerini daha kolay gerçekleştiriyor. İnsanları ‘aç’ bir ülkenin öncelikleri demokrasi ya da hukuk olmayabiliyor. 

Eğitimden dijitalleşmeye 

Yeni dünyayı yaratan bazı temel ‘yeni normallere’ gelirsek, belki biraz daha konuyu açmış oluruz: 

Sürekli eğitim dönemi: Artık klasik eğitim sistemi dönemi bitti… Sürekli ve online eğitim çağını yaşıyoruz. Öğretmenler, öğreticiden çok, nasıl öğrenileceğini gösteren rehberler haline dönüşüyor. Değişim ve sürekli yenilenen bilgiler, okulları da yetersiz kılıyor. O nedenle mezuniyet yok ! Sürekli bilgilerin yenilendiği bir eğitim ortamında yer alma dönemindeyiz. Bunun en başında da online eğitim geliyor. Eğitimdeki devrim görselleri ve tüm teknolojik imkanlarıyla online tarafından geliyor.

Dijitalsiz bir şey imkansız: İçinde dijital olmayan hiçbir üretim, hiçbir yapı, hiçbir çalışma biçimi artık rekabetçi ve verimli değil. Dijital dönüşüm, üretimden iletişime her yerde olmak zorunda. Yoksa zaten yaşaması mümkün değil. İçinde “dijital” olmayan hiçbir projenin var olması mümkün görünmüyor. 

Veri tabanlı ekonomi:  Dijitalleşmenin ve her yerde isteyerek veya istemeyerek veri biriktirmemiz yeni bir dünyanın kapılarını açıyor. Veriyi kullanma becerisi, veriden yararlanmak, hizmetten üretime, yönetime kadar her noktada en güçlü “araç” haline geliyor. Sektörlerin, şirketlerin ve hatta ülkelerin başarısını etkiliyor artık. 

Fark yaratma gücü: Temelinde inovasyon ve yenilikçilik var. Ama ana prensip fark yaratma… Şirketlerin de ülkelerin de ayakta kalması, rekabette öne çıkması, güçlü yönlerini ortaya çıkarmasıyla diğerlerinden neyi farklı yaptığıyla ölçülüyor. Bu inovasyon, yeni icatlar, hizmette farklılık gibi, pek çok alanı kapsayabilir… Fiyat rekabetine yakalanmadan, ayakta kalmanın tek koşulu bu… 

Yetenek yönetimi: Yetenekleri bulup çıkarmak ve onu her alanda iyi kullanmak, ‘yeni normallerin’ artık en önemlilerinden… Bizde en basit halini ‘liyakat’ diye tanımlıyoruz. Ancak toplumsal anlamda, yetenekleri geliştirmek ve onları kullanma beceresi artık hayati önem taşıyor. 

Temel ‘normaller’ ve sonrası

Ne çok alan var değil mi? Aslında bunların yanına pek çok şey koymak mümkün… Pek çok da alt başlık yaratmak mümkün. Örneğin, teknoloji ve dijitalleşme ile birlikte ‘Endüstri 4.0’dan bahsediyoruz. Dünyada tüm üretim yöntemleri değiştiriyor. ‘Girişimcilik’, dünyada teşvik edilen ve genişletilen, istihdamdan rekabete kadar her şeyi etkileyen temel katalizör halinde. Ekonomilerin başarısında temel faktör.  Şimdi şirket içi girişimcilik kültüründen bile bahsediyoruz. Ama bunun toplumsal ‘inovasyon kültürü’, yeni bir şeyler yaratma, geliştirmeyle de alakası var. Değişimi izleyen değil, yaratan tarafta olmak için bu kültürü yaratmak gerekiyor. Katma değer yaratan ekonomiler için, ayakta kalmanın anahtarları bunlar artık. Ve tabii ‘iyi yönetim’ ne yaparsanız yapın iyi yönetmelisiniz. Devletten şirkete, kurumdan projeye… Başarının kritik anahtarı. Belki geçmişte de böyleydi ama şimdi gelen farklı kuşaklarla birlikte büyük bir değişimin parçası oldu.

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar