Farkında ol, kendinle baş et ve ilişki yatırımı yap

Rüştü BOZKURT
Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ [email protected]

Boyner Yayınları'nın Egen Zehnder İntornational yöneticisi Claudio Fernandez Araoz Doğru Kararlar ve Doğru Lider adlı kitabını Özlem Tüzel Akal'ın çevirisi ile dilimize aktardı. Araoz, eli piyasansın ağır taşı altında olduğu için önemli birikimlere sahip. Aynı zamanda kuram olmaksızın iyi "anlamanın" ve etkin "anlatmanın" olanaksızlığını da

 Kitapta Daniel Goleman ve Richard Boyatzis tarafından geliştirilen, duygusal zekayı ölçmede kullanılan dört temel yetkinlik kümesinden söz ediliyor.

İşimize uygun bir "insan seçimi" yaparken, yaygın biçimde kullanılan dört ana yetkinlik kümesi şöyle tasnif ediliyor: Öz -farkındalık, kendi kendini yönetme, toplumsal farkındalık ve ilişki yönetimi ya da sosyal beceri üzerine kendi birikimlerimizi de katarak düşüncelerimizi paylaşalım:

1.Öz farkındalık: Bir insanın üç temel niteliği öz-farkındalık sınırlarını da belirler. Öz-farkındalık, "güç ilkesini bilme içselleştirme" anlamına gelir. Bu üç ilkenin ilki, "gücünüzün sınırlarını" bilmedir. Gücünün sınırlarını nesnel biçimde "betimleyenler", gücünün sınırları içinde yaptıkları işleri de "belirleyebilir".

Gücün sınırlarını nesnel bir biçimde belirlemenin yolu, "aşırı ve noksan değerlendirme" yapmayı engelleyen "ilkeler ve ölçüler" üzerinde düşünmüş olmamızı gerektirir.

Aşırı değerlendirmeler yaparak "kendimizi abartma" ne kadar tehlikeli bir tutumsa, kendimizi küçümseyerek "özgüvenden uzaklaşma" da o kadar tehlikelidir ve zararlı bir tutumdur.

Öz-farkındalığın sınırlarını çizen ikinci güç ilkesi "gücü kullanmanın zamanını iyi bilmedir". Zamanın ruhu, birikimleri, bilinci, bakış açısını, beklentileri de belirler. Bir sörfçü gibi dalganın üzerine binerek hızla yol almak isteyen iş insanı, gücünü kullanmanın zamanını mutlaka analız etmelidir ki, doğru zamanda, doğru yerde bulunmanın önlemlerini alabilsin.

Öz-farkındalığın sınırlarını belirleyen üçüncü güç ilkesi, "gücü kullandıktan sonra size nasıl geri döneceğini" düşünmüş olmadır. Eğer gücün sınırlarını belirlememiş, kullanma zamanını iyi hesaplamamışsak, güç bumerang etkisi yaparak bizi vurabilir.

Bizim kültürümüzde "kendini bilme" temel erdemlerden biridir. Kendimizi bilmemiz için de çevremizdeki olanak ve kısıtların neler olduğuna ilişkin net bilgiye ihtiyaç olduğu gibi, kendi gücümüzü de abartmadan ve küçümsemeden değerlendirebilmiş olmak da gerek şartlardan bir diğeridir.

Kendimizle baş etme

2.Kendi kendini yönetme: Dört ana yetkinlikten ikincisi, kendi kendini yönetmedir. Kendisiyle baş etmesini öğrenmemiş bir insanın, başkalarını yönetmesi zordur.

Kendi kendini yönetmenin ilk adımı, "kendine fren koyma ilkesini" benimseme ve içselleştirmedir. Bu insanın bireysel özgürlüğü ile toplumsal yaşamdaki özgürlüğünü de bilmesinin sınırlarını belirler. Hiç bir insan tek başına yaşama şansına sahip değil. Bizim çıkarlarımızı ve özgürlüklerimizin sınırı bir başkasının çıkarları ve özgürlükleridir.

Kendini yönetme, duygu ile akıl arasındaki dengeyi kurma işidir. Kendimize başa çıkma, ahlakın altın kuralı olan "Sana yapılmasını istemediğini sen de başkasına yapma" diyebilmek ve yaşamın her anına ilkeyi taşıyabilmektir.

Kendini yönetme araçları arasında "açıklık ve hesap verebilir olmayı" yaşam biçimi haline getirme vardır. Bir insan özü, sözü ve davranış bütünlüğüne sahipse, başkaları tarafından kolay tanımlanabilir; karşılıklı-bağımlılık ilişkileri ona göre ayarlanabilir… Bu "uyumlu toplumsal yaşam" sürdürebilmenin de gereğidir. Kendini yönetme başarı-odaklı bir güdülenmeden beslenir, inisiyatif kullanma özgüveni ile desteklenir ve iyimser yaklaşımın verdiği alıcı ruhla zenginleşirse yetkinliklerini artırır.

3. Toplumsal farkındalık: Zamanımızdan birkaç bin yıl önce bir rahibin dediği gibi, "Sen kendine sahip değilsen, kim sana sahip? Sen başkaları için değilsen, sen nesin? Şimdi değilse ne zaman". Yaşam bize kendine saygın olsun ki, enerjini etkin kullanabilesin diyor… Sen biraz da başkaları için yaşa ki "insan" olasın diye öğütlüyor. Korkaklığın adını "tedbirli olma" diye koymadan, işlerini zamanında yap ki, ürettiğin yarar artsın düsturunu dayatıyor.

"Birlikte yaşama bilinci" dendiğinde başkaları için özveride bulabilmeyi anlamalıyız.

İşlerimizi tek başına yapamadığımıza göre "örgüt insanı" olmak zorundayız… Örgüt insanı "kendine karşı sorumlulukları" olduğunu bilmek kadar "örgüte karşı sorumluluklarını" ve ürettiğimiz mal ve hizmeti satın alan "toplum kesimine karşı sorumlulukları" birlikte ele almayı, bir bütün içinde düşünmeyi gerektirir.

İnsan, biraz da başkalarına hizmet ettiği zaman insandır… Toplumsal farkındalığı artan insanın "diğerkam" olması artar.

İlişki yönetimi önemli

4. İlişki yönetimi ya da sosyal beceriler: Sosyal beceri, "başkaları ile birlikte gelişme" yaratma bilincidir. Toplumsal beceri, başkalarının birikimlerinden yararlanma düzeyidir. Sosyal beceri, toprağın bile iyi hizmet ettiğinde bol ürün verdiğini gözlemle ve yaşam ilkesi haline getirebilme düzeyidir. Veysel'in "toprak şiirinde" kazdıkça veriminin arttığını söyler.

Bir iş insanının kendini nasıl tanımladığı, başkaları ile arasındaki farkın no olduğunu sorgulaması onun "kimliğinin çerçevesini" çizer. Başkalarının onun hakkında düşündükleri de "kişiliğini ve imajını" yansıtır.

İş yetkinliğimizin artması "saygı uyandırma ve ilham verme" özelliklerimizin geliştirilmesidir.

Sosyal beceri "başkaları ile birlikte bir işe odaklanma" ve "işbirliğine açık durabilme" derecedir.

Sosyal beceriyi ölçmenin en iyi aracı, bizden çıkarları olanların bizim için söylediklerine kulak asmadan, bize muhtaç olmayan, bilgi ve beceri derecesi bizden önde olanların bizim için ne söylediklerine kulak vermedir.

İlişki yönetiminin bir başka özelliğine daha dikkat etmeliyiz: Paramız varsa, dünyanın en iyi teknolojilerini getirip işimizde kullanabiliriz… Paramız varsa, dünyanın en yetkin insanlarını getirip işimizi yönettirebiliriz. Ama bir şeyi akşamdan sabaha, istediğimiz kadar paramızda olsa değiştirme ve geliştirme şansımız yoktur: İlişki geliştirme.

İlişki yönetimi, uzun soluklu çaba gerektirir.

İlişki yönetimi, insanı ve toplumu tanıma için emek ve zamana kıymayı gerektirir.

İlişki yatırımı, kendimize ve ilişkilerimize sürekli yatırım yapmayı gerektirir.

Değişmez olanlar

Her şeyin çok hızlı değiştiğinin herkes farkında… Geleceği inşa etmenin kaynakları köklü biçimde değişiyor ve dönüşüyor. İletişim olanaklarının gelişmesi, ulaşabilirlik ve erişebilirliğin atması faktör koşullarını, talep koşullarını, karşılıklı-bağımlılıkları ve rekabet stratejilerini de yeniden yapılandırıyor.

Ayakları üzerinde sağlam basan bir "iş insanı" olmanın olmazsa olmazları, yetkinlik düzeyleri yüksek insanlarla birlikte çalışmadır.

Tohumun toprağa atılması, avcı-toplayıcı ve göçebe hayattan yerleşik hayata geçilmesi insanlığı köklü biçimde etkiledi… Sanayi Devrimi yaklaşık 300 yıllık dönemde bambaşka ilişkiler yarattı. Şimdi Bilgi-odaklı üretim döneminde ilişkilerimizin değiştiğinin istesek de istemesek de farkına varıyoruz…

Eğilimleri, eğilimlerin yarattığı fırsat ve tehlikeleri izlemek önemli… Karşılıklı bağımlılık ilişkilerindeki yeni yapılanmanın gereklerini bilmek de önemli olmanın ötesinde yaşamsal bir sorun… Ama yine yaşamın temel ilkeleri değişmiyor: İlkelerin kalelerimiz olduğunu bilmek, kendimize fren koymak, kendimizi geliştirmek için yatırım yapmak, uyum yeteneğimizi geliştirmek, açıklık, tanımlanabilir olma, hesap verebilirlik vb… Değişmez olanları kavramadan değişmelerin hızını, yönünü, niceliğini ve niteliğini kavrayamayız… Değişmez olanı kavrarsak, geleceği inşa etmemiz kolaylaşır.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar