Fakir değil, ücretli edebiyatı...
Başrolünü Şener Şen'in oynadığı Çıplak Vatandaş filmini hatırlar mısınız?
Hayat pahalılığını dar gelirli bir memurun gözünden anlatan, "Yetmedi, yetiremedim" repliğiyle çırılçıplak sokağa fırlayan Şener Şen'i...
Aradan 32 yıl geçmiş ama Türkiye'de hayat o zaman da pahalıydı, şimdi de pahalı.
O zamanlar da geçim zordu, şimdi de zor.
Ben söylemiyorum, TÜİK söylüyor.
Gelirden aldığı yüzde 20'lik paya göre, toplumu 5 ayrı kesime bölüyor TÜİK. Ve bu yüzde 20'lerin milli gelirden aldığı payları açıklıyor. 2016'da en zengin yüzde 20'lik kesimin milli gelirden aldığı pay, yüzde 46.5'ten yüzde 47.2'ye çıkmış. En zengin yüzde 20'nin, üretilen gelirden aldığı pay daha da artmış. Bu demek ki, kalan yüzde 80, milli gelirin yarısını paylaşmak durumunda kalmış.
Örneğin, gelir düzeyi yüksek ikinci dilimin geliri yüzde 21.5'ten 21.1'e, üçüncü dilim yüzde 15.2'den yüzde 15'e, dördüncü dilim ise yüzde 10.7'den 10.6'ya inmiş. İstanbul'da bakarsak, durum daha da vahim. En zengin dilimin payı yüzde 47.5'ten yüzde 49.1'e çıkarken, en zengin ikinci dilim 20.5'ten 19.8'e, üçüncü dilim 14.4'ten 14.1'e, dördüncü dilim ise yüzde 10.9'dan 10.3'e inmiş. Gelir vergisinde kesintisi yüzde 27'den yüzde 30'a çıkan da bu grup ama hakettiğinden az tartışılıyor bu konu.
Zengin daha zenginleşirken orta gelirlinin payını almış
Rakamlar kafanızı karıştırmasın. Zengin daha da zenginleşirken, kimin payını almış? Orta gelirlilerin payını.
Türkiye'nin 2006-2016 arasındaki 10 yıllık ortalama enflasyonu yüzde 8.1.
Her yıl düzenli olarak bu oranda zam veren kaç kurumumuz var?
Yani ücretli çalışanların gelirleri her yıl reel olarak eriyor.
Gelin sadece 2 ve 3. Yüksek gelirli kesimin hayat döngüsüne bakalım sizinle... Düşük gelirlileri yazınca "Fakir edebiyatı" diyenler oluyor, gelin orta ve yüksek gelirli edebiyatı yapalım.
Önce başını sokacak bir ev al: Bunun için 7-15 yıl arasında borçlanmayı kabulleniyorsunuz. Aylık gelirinizin minimum yüzde 20 ile 30'u arasındaki kısmını buraya ayırmanız gerekiyor.
Ayağını yerden kesecek bir araba al: Toplu taşımanın şehrin kılcal damarlarına ulaşamadığı İstanbul veya Ankara gibi şehirlerde araç kullanımı zorunlu hale geliyor. Hatta birçok ücretli çalışan ailede güzergah farkı veya iş saati farkı nedeniyle iki araç birden kullanılmak zorunda kalınıyor. Türkiye otomobil üzerinden verginin vergisini alan tek ülke. Çıplak fiyata ÖTV ekleyip, bindirilmiş fiyat üzerinden KDV tahsil ediyoruz. Ayrıca, matrah üzerinden artan oranla bir de MTV alıyoruz. Aracın kaskosu, zorunlu trafik sigortasını falan da eklediğinizde, otomobilin çıplak fiyatının çok üzerinde bir yükle karşılaşıyorsunuz.
Makul bir vergi oranıyla belki 60.000 TL'ye alabileceğiniz ortalama bir otomobili, Türkiye'deki bu vergi sistemi nedeniyle 110 veya 120 bin TL'ye alabiliyorsunuz. Fiyat normal olsa, belki iki yılda kredisini ödeyip kurtulacağınız otomobile, vergi nedeniyle iki yıl daha kredi ödüyorsunuz. Yani aslında 4 yıl kredi aldığınızda, iki yıllık taksitle otomobili, iki yıllık taksitle vergisini satın almış oluyorsunuz.
Gelirinizin en az yüzde 10-15 arasındaki bölümünü de buraya kurban ettiniz mi?
Okul masrafları: Eğitim sistemimizin sorunlarını geçen yazıda anlatmıştım. Bizim neslimizin dönemindeki devlet okulu kalitesinde eğitim aldırabilmek için çocuklarımızı özel okullara yazdırıyoruz. Örneğin İstanbul'da özel okul fiyatları 25.000 TL'den başlıyor, 60.000'e kadar gidiyor. İki çocuğu olan, ortalama gelire sahip ücretli bir ailede anne ya da babadan biri, sadece okul ücretine çalışıyor. İki çocuğa yaklaşık 5.000 TL aylık masraf. Ne etti?
Tatil masrafları: Böyle olunca, elde avuçta para kalmıyor tabii. Ama bütün yıl çalışmış didinmişsiniz. Tatile gidip çocuklarla vakit geçirmeyecek misiniz? Onu da aldınız mı 6-9 arası taksitle.
Sağlık sigortası: Eğer ücretli çalışıyor, devlet hastaneleri dışında bir sağlık güvencesi istiyorsanız, 4 kişilik bir ailenin ortalama yıllık sigorta masrafı 10-12 bin TL arasında değişiyor. Allahtan tamamlayıcı sağlık sigortaları çıktı, biraz daha makul imkanlar da oluştu. Ama sonuçta gider mi? Hem de nasıl gider...
Bakıcı masrafı: Çocuklar okula gitmediğinde, hastalandığında, ara tatillerinde ya da yaz tatillerinde evde olduklarında onlara kim bakacak? Aile büyüklerinden biri yoksa, bir bakıcı gerekiyor bu durumda. Yazdık mı bunu da rakamların arasına.
Bir yerde buluşacaksa toplum, orası refah olmalı...
Bakın, toplumun alt gelir düzeyinden söz etmiyorum bile. Nispeten yüksek gelirli sayılabilecek bir kesimden bahsediyorum.
Bu yazdıklarımı şımarıklık olarak görebilir, "Kıyamam, bakıcı parası, özel sağlık sigortası, evi, tatili, arabası pahalıymış bu insanların" diyebilirsiniz. Demeyin.
Bunları lüks gördüğümüz için ileri gidemiyoruz zaten. Bir yerde buluşacaksa toplum, orası refah olmalı. Vasatlık ya da düşük gelir değil.
Yazdıklarım, çok basit.
Bir ev, bir araba, çocuklarına iyi bir eğitim, yılda iki tane sorunsuz tatil, sağlıklarına ihtimam. Yapmayın...
Bunları bu toplumun tüm bireyleri, hepimiz hakediyoruz.
Bir de daha alt gelir düzeyinde, asgari ücretle geçinmeye çalışanları düşünün. İnsanlar, "Yetmedi, yetiremedim" derlerse haksız mı?
Sonra bir daha geçin karşımıza, "Bu toplum neden para biriktirmiyor" diye bir daha sorun kolaysa..