Fakir ama onurlu genç

Gültekin KARA
Gültekin KARA OTOSTOP gultekin.kara@dunya.com

Türk filmlerinin önemli figürlerinden bir tanesidir fakir ama onurlu genç. Genelde fakir olduğu için ilk etapta dışlanır, fakat daha sonra şansı yaver gider, parayı bulur ve "Bir zamanlar kapından kovduğun fakir ama onurlu genci hatırlıyor musun" diye dönerdi.

Mizah dergilerinde de sık sık işlenirdi bu karakter.

Geçtiğimiz günlerde Sanayi Bakanı Nihat Ergün'ün bir demecini okurken nedense aklıma bu karakter geldi. Nihat Ergün, "Saab, iflas ettikten sonra daha çok tanındı. Saab'ı niye alalım ki..." diye aktarabileceğimiz yorumlar yapmıştı.

Bence konulara çok hakim olduğunu düşündüğüm Sayın Bakan, bu sözleriyle "Onurlu genç" karakterini hatırlattı bana. Bundan 15 yıl önce, bırakın Saab'ı almak, Saab, Türkiye'de üç kuruş yatırım yapma kararı alsa, eminim açılışında hükümetin önemli üyeleri bulunurdu. Oysa bugün biz "büyüdük!" ve Saab'ı görmezden gelebiliyoruz.

İşin ticari yanını girmeyelim. Kaldı ki birçok firma İsveçli üreticiyi almak için çalışıp vazgeçtiğine göre herhalde önemli sıkıntılar mevcut. Ama bu durum Saab markasını küçültmüyor. Zaten Ergün'ün de böyle bir niyeti olduğunu düşünmüyorum.

Sadece kamuoyuna, Türkiye ekonomisine yönelik olumlu bir mesaj vermek istiyor olsa gerek. Lakin, yüksek katmadeğer getiren sektörleri yatırıma getiremeyen bir ülke için, girdiğimiz bu kalıp biraz bol duruyor. Türkiye önemli bir otomotiv üretim ülkesidir bu doğru fakat maalesef henüz bir şeyi geliştiren, yaratan, tasarlayan bir ülke değildir.

Bu olmadığı için de uluslararası markası yoktur.

Biz, dünyadaki en kaliteli üretim uygulamalarını yapıyoruz. Fabrikalarımız kaliteli üretim ödülleri alıyor. Ama maalesef o fabrikalar uygulamadaki başarıyı tasarımda yakalayamıyor. Geçtiğimiz günlerde gazeteci bir büyüğümün anlattığı fıkradaki Temel gibiyiz.

Temel, kira ödemekten sıkıldığı için fındık temizleme makinesini yapmaya karar vermiş.

Makineyi uzun uzun incelemiº. Sonra da Dursun'a fikrini söylemiş.

"Dursun...

Ben bu makineyi yaparım. Yaparım yapmasına da bunu ilk yapan neye bakıp yapmış onu anlamadım..."

Ergün'ün "Tanıyan yoktu, Türkiye'de kaç tane var ki dediği Saab, bir yere bakmadan, kopya çekmeden, ya da önünde tarif olmadan otomobil, uçak motoru üretme kabiliyetine sahipti.

Patenti kendine ait birçok yeniliği dünyaya kazandırmıştı.

Çağa ayak uyduramadı ki onun da üretim yaptığı ülkedeki refah şartlarının yüksekliği, sendikaların gücü ve artan rekabet ortamına maliyetlerini kontrol edememesi başta olmak üzere bir çok nedeni vardı. Ama bu nedenler arasında teknolojik yetersizlik bulunmuyordu.

Gideceğiniz yeri bilmiyorsanız, nasıl ve neyle yol aldığınızın bir önemi olmaz.

Bizim otomotivde yaşadığımız aynen budur.

Ben ısrarla yazdım. Yerli otomobil projesinin tamamen bir iletişim projesi olduğunu düşünüyorum. Bizim dönemsel olarak yakaladığımız büyüme hızı ile kendimizi biraz dev aynasında

gördüğümüzü söyleyebilirim. Fakat hemen itiraz etmeyin.

Türkiye kesinlikle çok önemli bir ülke. Önemli potansiyeli var. Lakin, tek başına marka yaratabilecek bir gücü henüz yok.

Örneğin, bugün krizle boğuşan İtalya ve İspanya'yı alalım.

Zira her ikisi de bizimle hemen hemen aynı tipte ülkeler.

İkisinde de dikta rejimi uygulandı. İkisi de geçen yüzyılı savaş ve darbeler arasında geçirdi. Fakat tüm bu çalkantıya rağmen ağır sanayi konusunda çok önemli adımlar atmayı başardılar.

Bugün İspanya'nın kendi uçak markası var. Kendi otomobil markası da vardı ama VW aldı. Bugün Seat, İspanyol mudur? Alman mı?

Peki ya Skoda? Alman mı? Çek mi?

Brezilya'nın futbolcu ile birlikte uçak da ihraç ettiğini biliyor musunuz?

Kendimizi bir tuttuğumuz hatta üstte gördüğümüz birçok ülkenin yukarıdaki örnekleri hatta daha fazlasını çoktan yaptığını lütfen unutmayalım.

Bugün bırakalım yerli otomobil üretmeyi, tarlaların sürüldüğü traktörleri bile yeni üretmeye başladık. Pazarın ana oyuncusu, Fiat ortaklığıyla üretim yapıyor.

O yüzden önce nerede durduğumuza bakalım. İçinde bulunduğumuz pozisyonu iyi bilelim. Daha sonra da nihai hedefimizi koyalım.

Ve ona doğru, yürümek için harekete geçelim.

Yaklaşık iki yıldır bu iki noktayı belirleyen ya da belirlemesi beklenen bir otomotiv strateji belgesi diye bir çalışma bekleniyor. Hani bir yol haritası gibi insanların ona bakacağı ve pozisyon alacağı bir belge olması bekleniyordu. Hala da bekleniyor. Ama o belge içinde ya da o belgenin hazırlanma sürecinde konuşulanların, ileri sürülen fikirlerin hiçbiri hayata geçmedi. Peki ne oldu?

O belgede yer almayan bir yerli otomobil fikri ve yeni vergiler... Dünyanın her yerinde otomotiv sektörü siyasetle iç içedir. Tüm hükümetler otomotiv üzerinden prim yapmak isterler.

Tuğla fabrikasında bir başbakan göremezsiniz fakat hemen hemen tüm devlet büyüklerinin bir otomobilin direksiyonunda pozu vardır.

Yerli markanın ilk kullanıcısı olmanın hakikaten bir imaj getirisi var. Bunu sağlamaya çalışan politikacıları anlayışla karşılıyorum. Fakat bundan önce mevcutların durumunu düşünmek daha öncelikli olsa gerek.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Hep bana… 18 Mart 2019
Baskınla olmaz 21 Ocak 2019
Rotası olmayan gemi 07 Ocak 2019
Umuda yolculuk 31 Aralık 2018
Otomobile soğan muamelesi 10 Aralık 2018
Feragat edilmiş 19 Kasım 2018
Nereye koşuyoruz… 12 Kasım 2018
Rica ederim yapmayın 05 Kasım 2018
Kurcalama arabayı 22 Ekim 2018
Çelik bile erir 08 Ekim 2018