Faizli yatırım araçları (2)
Geçen hafta faizli yatırım araçları konusuna bir giriş yapmış ve özellikle vadeli mevduatın üzerinde durmuştuk. 2025 yılındaki muhtemel faiz indirimlerini göz önünde bulundurarak kısa ve uzun vadeli mevduattan hangisinin daha avantajlı olduğunu analiz etmiştik.
Geriye iki faizli enstrümanımız kaldı. Bunlardan biri tahvil-bono, diğeri de para piyasası fonları ve onun altında bakacağımız ters repo işlemleri.
Özellikle son dönemde borçlanma araçları fonları getirileriyle ön plana çıkmaya ve popüler olmaya başladılar. Bu borçlanma araçlarının içinde de işte yukarıda bahsettiğim tahvil ve bonolar var. Dolayısıyla fonları da bu kapsam içinde değerlendirebiliriz.
Tahvil ve bono
Borçlanma araçları adı üzerinde iki tarafın yer aldığı ve bir tarafın diğerine borç verdiği ilişki sonucunda oluşan menkul kıymetlerdir. Vade boyunca getiri(istisnalar olmakla birlikte) baştan belli olduğu için sabit getirili menkul kıymet(SGMK) olarak da adlandırılırlar.
Burada kritik olan unsurlardan biri borçlananın kim olduğudur. İki seçeneğimiz var; bir devlet diğeriyse özel şirketler. Bir de vade meselesi var tabii.
Bu borçlanma araları 1 yıldan uzun vadeliyse isimleri tahvil olur, 1 yıl ve daha kısa vadeliyse isimleri bono olur. Devletin ihraç ettiği uzun vadeli borçlanma araçları devlet tahvili, kısa vadeli olanlar da hazine bonosudur.
Bu kadar teorik bilgiden sonra işin vitaminli kısmına gelelim.
Borçlanan olduğu gibi bir de borç veren var tabii ki. Peki bu borç veren hangi amaçla bu işleme giriyor. Tabii ki faiz getirisi elde etmek için.
Elindeki fazla nakdi değerlendirmek isteyen yatırımcı eğer şartlar uygunsa devlete ya da ilgili şirkete borç vererek getiri elde etmek isteyebilir.
Buradaki kritik ibare; “şartlar uygunsa”. Bir yatırımcı için şartların uygun olmasının en büyük koşulu aldığı riske değecek kadar bir potansiyel getirinin bulunması. Bu basit gibi gözüken açıklamaların altyapısı anlaşılmadığı için tahvilin fiyat değişimleri yatırımcılar nezdinde bir türlü anlaşılmıyor.
Tahvilin fiyatlaması
TL cinsinden tahviller bir borçlanma senedidir. Ve bu tahvilin altında devletin imzası vardır. Yani siz bu senetle vade geldiğinde gidip alacağınızı tahsil edersiniz. Demek ki bir vade var. Diyelim ki 1 yıl olsun(basitleştirmek amaçlı). Bir de tahsil edeceğiniz tutar var. İşte bu tutar 1 adet tahvil için 100 TL’dir.
Buna nominal diyoruz. Bugün devlete borç veriyorsak ve 1 yıl sonra 100 TL tahsil edeceksek bugün vereceğimiz borç 100 TL’nin çok altında olmalı. Çünkü paranın da bir zaman değeri var. Bunun yanında borç vererek aldığınız bir risk var. Parayı serbestçe kullanma özgürlüğünden vazgeçmenin bir bedeli var vs. Bir de işin alternatif kısmı var. Yani benzer riskleri alarak benzer vade için alternatif bir yatırım enstrümanındaki bir getirinin çok altında bir faiz getirisi elde ederek devlete borç vermeye kimse razı olmaz. Onun için devlet tahvili faizleri piyasada diğer faiz oranlarından bağımsız olarak hareket etmez.
İkincil piyasa
Vadesine 1 yıl kalmış bir devlet tahvilinin faizi bugün itibarıyla yaklaşık %40 seviyesinde. Demek ki vadesine 1 yıl kalmış bir devlet tahvili almak isteseniz bu tahvili bugün 71.43 TL’ye almanız gerekecek. Çünkü yukarıda belirttiğim gibi vadede elinize geçecek tutar 100 TL. Aradaki fark %40’lık getiri. Burada yazdığım; “Vadesine 1 yıl kala almak isteseniz” kısmı kritik. Demek ki sadece vadenin başında değil, vade içinde de tahvilin alım satımı mümkün.
Buna ikincil piyasa diyoruz. Zaten kafa karıştıran ve pratik hayatın döndüğü yer de burası. Tahvil faizleri düştükçe işte bu ikincil piyasada yukarıda bahsettiğim 71.43 TL’lik alım fiyatı da yükseliyor ve tahvil yatırımcısı kar ediyor. Son 1 aydır yaşanan bu, borçlanma araçları fonlarındaki yüksek getirinin sebebi de bu. Neden böyle olduğuna da önümüzdeki hafta devam edelim