Faizleri ne kadar aşağı çekmek mümkün?
Küresel ekonomide olumlu dönüşümün ilk ışıkları
Kısa vadeli küresel konjonktürde, piyasa aktörleri rollerini değiştiriyorlar. FED’in faiz artırımına şunun şurasında bir yıl kalsa da, gelişmekte olan ülkelere artan sermaye girişleri ve azalan risk primleri belirginleşiyor. Gelişmekte olan ülkeleri 22 Mayıs 2013’e kadar; 2006, 2007 ve 2009, 2010 yıllarının küresel büyümelerinde yönlendirici güçler olarak görüyoruz. Dünya ekonomisinde gelişmekte olan ülkelere sermaye girişleri neden artıyor? Risk primlerinde azalışları uzun vade için de teyit etmek mümkün mü? gibi temel sorulara, krizin ardından altı yıl geçmiş olsa da, yanıt bulmakta zorlanıyoruz.
İçerde ikinci Haziran haftasının penceresini, Nisan sanayii üretim endeksi (SÜE) açıyor. Dışardaysa; Çin, Japonya, İtalya ve İspanya ekonomileri dönemsel anlamda görece bir güç tablosunu ortaya koyuyor. Çin’de ticaret fazlasının öngörülerden fazla artması, Japonya’da yatırım harcamalarındaki gelişmelerin ilk çeyrek büyüme beklentilerine olumlu yönde yansıması, İtalya, İspanya ve İrlanda üçlüsünde kredi derecelendirme kuruluşlarının not artırması kısa vadeli Avrupa, Asya ve ABD kaynaklı olumlu makroekonomik temellerle destek buluyor. Bu da bizim küresel anlamda finansal istikrar sürecimize önemli bir rekabet etkisi olarak dönüyor. Cari açığın finansman kanadındaki bozuk kalite “net hata noksan” kalemiyle ilk dört için sabitti. Ancak tercih edilebilmemizi azaltıcı tüm bu gelişmeler bize, uzun vadenin dış finansman olanaklarının pek de kolay olmayacağını işaret ediyor.
Sanayi üretim endeksinde ihracat etkisi
Takvim etkilerinden arıtılmış Nisan SÜE, yıllık yüzde 4.6 artışla yüzde 3.8 piyasa beklentilerinin yüzde 21 üzerinde kalıyor. Bu hafta SÜE’ni 1ÇGSYIH ve nisan ödemeler dengesi izliyor. Böylesine yoğun veri yığılımı, kulağımızın kirişte olacağını gösteriyor. Veri bombardımanı altında pek de sükun geçemeyecek bir haftanın iki temel de dinamik var:
1. Küresel konjonktür, olası bir devalüasyonun ihracata olumlu bir etkisini sınırlıyor. TL değer kaybettiğinde, ithalatı yüzde 70- 80 dışa bağımlı Türkiye’nin işleri her sektör için olumsuza dönüyor. Bu olumsuzluk, sadece finans kuruluşlarının eriyen sermaye maliyeti olarak kalmayıp, reel sektörün artan borçlanma maliyeti ve tüm ekonominin yükselen risk primi oluyor.
2. Artan sermaye girişleri bu kez de sadece tüketimi tetikler mi acaba? diye beklerken; sermaye ve ara malları üretimlerindeki artışlar dış satımdaki canlanmadan yararlanmanın bir sonucu olarak öne çıkıyor. Çünkü Avrupa bu dönemde en yüksek ihracat yapanlar içindeki otomotiv sektörünü birinci çeyrekte yurtiçinde yüzde 26 daraltırken, yurtdışında durumu kurtarıyor. Dış satışlar ilk çeyrekte 5.5 milyar dolar ile 21 milyar dolar 2014 yıl sonu hedefini garantiliyor.
Faizlerdeki bir atımlık barutumuz
Merkez Bankaları genellikle doğrusal olmayan Taylor ve doğrusal Fisher kurallarını bir arada takip ediyorlar. Fisher temel iki bileşenden oluşuyor; çekirdek TÜFE enfl asyonu ve reel sabitesi. Taylor’da üstel fonksiyonun girdisi çekirdek TÜFE enfl asyon, çıktısı nominal faiz oranıdır. Çekirdek TÜFE enfl asyonun yüzde 2-3 düzeylerinin üzerinde artışlar kaydederse Taylor’u öylesine bir hızla tetikler ki, nominal faizler adım adım artmayı bırakır, çarpan etkisiyle çok hızlı artmaya başlar. Taylor Fisher kesişimi pozitif bölgedeyse “enfl asyonda dengesi”, negatif bölgedeyse “deflasyonda dengesi” oluşur. Gelelim Türkiye ekonomisi ve TCMB’nin faiz kararlarına: Merkez Bankası’nın Mayıs beklenti anketinde yıllık TÜFE artış öngörüsü yüzde 8.33’ü işaret ediyor.
Piyasa tarafındaysa 24 Şubat 2016 aktif bonosunun Pazartesi günlük ortalama kapanışı yüzde 8.15. Para politikası faiz indirimi fiyatlanıyorsa bu düşüş ve yabancı ilgisi normal. Enfl asyon beklentisi 2014 için yüzde 8.33 ise, yüzde 0.5 reel bileşen ekini de düşünerek yüzde 8.83 alt sınırını elde ediyoruz. Böylece piyasa, yüzde 8.15 düzeyiyle negatif reel faiz bölgesinde faiz indirimini satın almaktadır. Peki işlenmemiş gıdanın kurak geçen sezonu, çekirdek enfl asyonun hesaplandığı gibi düşmesine engel teşkil ediyorsa… O zaman, riskli geri dönüşler ve bunun finansal istikrar etkileri bir stres testi ciddiyetinde yapıldı mı acaba?