Faizleri mi, yoksa yeni ekonomik modeli mi tartışıyoruz?

Uğur CİVELEK
Uğur CİVELEK ARKA PLAN [email protected]

Son haftalarda ekonomi gündemine ipotek koyan faiz tartışmaları, daha uzun bir süre etkisini hissettirecek gibi görünüyor. Merkez Bankası ve para politikası uygulamalarının, siyasi irade ile finansal piyasalar arasında çekişme konusu olması olağandışı bir döneme girdiğimizi düşündürüyor. Ekonomik temeli olmayan söylemler, kafaları iyice karıştırmaktan ve kırılganlığı artırmaktan başka bir işe yaramıyor. 

Cumhurbaşkanı, yüksek enflasyonun yüksek faizlerin sebebi olduğunu iddia ediyor ve faizlerin sert bir şekilde düşürülmesini istiyor; Türk Lirasındaki değer kaybını ise para otoritesinin başarısızlığı olarak görüyor. Bu söylem mali sektörü, büyük patronları, küreselleşme taraftarları yanı sıra yabancı sermayeyi çok rahatsız ediyor; Ekonomik modelin tartışma gündemi olmaya başlayacağını hissediyor ve tepki vererek konuyu bir an önce kapatmaya çalışıyorlar. Merkez Bankası bağımsızlığının korunması ve fiyat istikrarı hedefinden vazgeçilmemesi gerektiğini savunuyor ve mevcut para otoritesi yönetiminin başarılı olduğunu iddia ediyorlar. 

Bu aşamada, ekonomik açıdan hangi tarafın daha haklı olduğunu irdelemek pek anlamlı görünmüyor. Konunun siyasi olduğunu dikkate alarak değerlendirmek, ne olup bittiğini anlamak açısından daha isabetli olabilir. Bir taraf mevcut modeli terk etmeye ve radikal tercih değişiklikleri yapmaya hazırlanıyormuş gibi bir izlenim yaratmaya çalışıyor; Diğerleri ise böylesi bir söylem veya eyleme dur diyebilmenin yollarını arıyor. Bu çekişme, faiz tartışmaları şeklinde karşımıza çıkıyor. Durum böyle olunca riskten kaçınma eğilimi güçleniyor ve kırılganlık artıyor. 

Mevcut işleyişte, durgunlaşma eğiliminin güçlenmesi ve modelin kendi ürettiği sorunlara karşı çözüm üretemiyor olması sıkıntı yaratıyor. Bu açmaz gelişen ekonomilerin pek çoğunda yaşanıyor. Riskler artarken getiriler azalıyor, rekabet koşulları ve gelir dağılımı bozuluyor, fiyat istikrarını korumak olanaksızlaşmaya başlıyor. Beklentileri yapay bir şekilde yönlendirerek, taşıma su ile değirmen döndürmeye çalışmanın da işe yaramayabileceği bir gelecek bizi bekliyor. Uzunca bir süredir bu gidişata ses çıkarmadan nemalanmaya çalışanların yolları, ayrılacakmış gibi görünüyor! Değişen koşullara uyum sağlayamayan ve sürdürülebilir olmayan eğilimlerden beslenen modellerin kaderi terkedilmekten başka bir şey değildir. Küresel ölçekte riskten kaçınma eğiliminin güçlenmeye devam edebileceği endişesi, bu sürecin fitilini ateşlemiş olabilir! 

Hangi kesimlerin, artık ömrünü tamamlamış ve uzatmaları oynayan model lehine ve nafile bir şekilde saf tutmaya çalıştığını görebiliyoruz! Bu durum siyasi irade içinde de bölünmeler yaratıyor, toplumsal ölçekte yeni kutuplaşmaların yaşanabileceğini düşündürüyor! Bunları tartışmak ve uzlaşıya dayalı bir şekilde kalıcı çözüm üretmek yerine, tepkisel tavırlar ile sorun üreten yapıyı korumaya çalışmak olumlu düşünmeye izin vermiyor. 

Faiz tartışmalarının, ekonomik değil siyasi olabileceğini dikkate almak gerekiyor. Fakat siyasi iradeyi yönlendirenlerin gerçek niyetini kestiremiyoruz. Genel Seçimlerden umdukları sonucu almaya yönelik bir stratejinin mi, yoksa üretim odaklı yeni bir modele geçişin ön hazırlıklarının mı söz konusu olduğu belirgin değil. Arka plandaki siyasi nitelikli çekişme veya çıkar çatışmaları, ciddi istikrarsızlıkların yaşanması olasılığını güçlendiriyor. 

Koşullar Türkiye Ekonomisinin, dalgalı bir şekilde durgunlaşmaya devam edeceğini ve enflasyonist baskıların gücünü koruyabileceğini düşündürüyor. Ağırlaşmaya devam eden sorun ve dengesizlikler nedeniyle, faiz tartışması şeklinde ön plana çıkan uzlaşmazlıklar biçim değiştirebilir! Kırılganlığın ve fiyat istikrarsızlığının yeni rekorlara koşması engellenemeyebilir!
 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar