Faizlerdeki yükseliş dalgası dolar kurunu durduramadı!
Gelişen ekonomiler arasında olumsuz ayrışmaya devam ettiğimiz bir haftayı daha geride bıraktık. Gündemi farklılaştırmaya ve beklentilerdeki bozulma eğilimini durdurmaya çalışan, Siyasi İrade ve Merkez Bankasının çabaları yeterli olamadı. Türk Lirası değer kaybetmeye, faizler yükselmeye ve güven sorunu büyümeye devam etti. Kredi değerleme şirketlerinden gelen olumsuz açıklamalar, umutlu olabilmeyi biraz daha zorlaştırdı.
Türk Lirasındaki önü alınamayan değer kayıplarının, yaşamakta olduğumuz olumsuzluklarda belirleyici olduğu görüşü genel kabul görmeye başladı. Son üç ayda dolar kuru yüzde 25’e yakın oranda değer kaybetmese idi, her şey daha farklı olacaktı! Beklentiler herkesin algılayabileceği şekilde ve hızla bozulmayacaktı; para otoritesi faizleri tepkisel bir şekilde yükseltmek zorunda kalmayacak, muhtemelen kredi değerleme şirketleri notumuzu kırmayacaktı. Zira makroekonomik görünüme ilişkin beklentiler bu ölçüde olumsuzlaşmayacaktı!
Hemen yukarıda özetlemeye çalıştığımız algı, Siyasi İradenin muhtemel tepkilerine ve olası ciddi yan tesirlere rağmen para otoritesini harekete geçmek zorunda bıraktı. Finansal kesimin baskılarına boyun eğilerek likidite kısıldı ve faizler biraz daha yükseltildi. Salı günü yapılan Para Piyasaları Kurulu toplantısında, faiz koridorunun tavanı yüzde 0.75 oranında yükseltilerek yüzde 9,25 düzeyine çekildi ve geç borçlanma oranı yüzde 11 seviyesine çıkarıldı. Bunlar döviz kurunu durdurmak veya geriletmek konusunda yeterli olamayınca, ortalama fonlama maliyeti yükseltilişini sürdürdü ve haftanın son iş gününde yüzde 10,27 düzeyine ulaştı.
Faizler konusunda atılan adımlara rağmen, haftaya 3.77 düzeyinde başlayan ve Salı günü 3.74 oranına gerileyen dolar kurunun haftayı 3,87 seviyesinde kapatması önlenemedi. Bu durum, faizlerdeki yükselişin geçici olmayabileceği kanaatini güçlendirerek makroekonomik beklentilerin bozulmaya devam etmesine yardım etti. Kredi değerlendirme şirketlerinden gelen açıklamalar ise, olumsuz eğilimlerin güçlenebileceği endişesini tırmandırarak ek rahatsızlıklar yarattı.
Olduğumuzdan iyi görünmeye yönelik çabalar ise etkisiz kalmaya devam etti. Salı günü Başbakanlık’ta yapılan gündemi değiştirme amaçlı Toplantılar ve bir sonraki gün Türkiye İstatistik Kurumundan gelen enflasyon tartılarında değişiklik yönündeki açıklamalar, gidişatı farklılaştıramadı. Dolar kurunun ve beklentilerin yönünü değiştirmeye yönelik, eylem ve söylemler şimdilik başarılı olamadı!
Faizlerin, finansal piyasaların talep ettiği oranda yükseltilmesine rağmen döviz kurları ve beklentilerdeki olumsuz eğilimlerin kırılamamış olması önemli bir sonuçtur. Bu eylemleri şekillendiren bakış açısının yetersiz olduğu anlamındadır; bu yolda ısrarlı olunmaya devam edilir ise, olası yan tesirler umulan faydayı aşabilir. Dolar kurunu durdurayım derken, makroekonomik beklentilerdeki bozulma hızlanabilir! Faizlerdeki yükseliş eğiliminin kalıcı olması olasılığı, korumacı eğilimlerin küresel koşullar üzerindeki etkisi, sürdürülebilir olmayan eğilimler ve ağırlaşmış sorunlar bu yöndeki gelişmelerin sebebi olabilir!
Daha açık ifade etmek gerekir ise, ciddi bir açmaz ile karşı karşıya olduğumuzu dikkate almamız gerekiyor. Döviz kurlarındaki yükselişi durduramayan faiz yükselişleri kalıcı olabilecek ve ekonominin nefes almasını zorlaştıracak gibi görünüyor. Tam aksine ekonominin üzerindeki olumsuz baskılar biraz olsun azalsın diye faizleri düşürmeye kalksak, döviz kurlarının iyice kontrolden çıkacağı biliniyor. Başka bir deyişle boşa koysak dolmuyor ve doluya koysak almıyor!
Güçlenmeye başlayan korumacılığa rağmen, küreselleşme denilen kuralsızlığın hüküm sürmeye devam edeceği varsayımına dayalı çözümler pek bir işe yaramıyor. Özellikle gelişen ekonomilerin para otoriteleri yeniden belirleyici hale gelemiyor ve etkisizleşmekten kurtulamıyor. Maliye politikalarını olabildiğince gevşetmenin, hem dolar kurunu geriletmeyi ve hem de makroekonomik beklentileri düzeltmek konusunda yetersiz kalacağını öngörebilmek için ekonomist olmak gerekmiyor! Sayısı giderek azalan olumsuz seçenekler arasından daha az olumsuz olanını saptamak giderek zorlaşıyor. Benimsenen deneme yanılma yöntemi, çok uzak olmayan bir vadede sırayı etkili düzenlemelere ve buna uygun dış politika değişikliklerine getirecek gibi görünüyor!