Faizler uzunca bir süre düşük kalacak...

Fatma MELEK
Fatma MELEK PİYASA GÖZÜYLE [email protected]

Hükümetlerin ve merkez bankalarının almış oldukları önlemlerin desteği ile piyasalarda cesaretlendirici işaretler görülmeye başlandı; hisse senedi piyasaları istikrara kavuşmuş görünüyor. ABD ve Avrupa borsaları son 9 ayın en yüksek seviyelerine ulaştılar.  Tüketici ve iş dünyası güven endeksleri düzelmekte. Risk alma iştahında görülen bu iyileşme, gelişmekte olan ülkelerin para birimlerine de olumlu yansımış vaziyette. 

Bu süreçte para politikalarında benzeri görülmemiş büyüklükte tedbirlere başvuruluyor. Başlıca gelişmiş ülkelerde faizlerin yaklaşık sıfır düzeyine indirilmesi kredi koşullarında bir iyileşme sağlayamadığı için merkez bankaları standart dışı tedbirler almaktalar. Bunlardan bir tanesi miktarsal genişleme: bu yolla merkez bankaları özel sektör kurumlarından çeşitli menkul değer satın alarak piyasalara likidite enjekte etmekte. Bu yöntemi kullanan İngiltere Merkez Bankası çoğunluğu devlet tahvili olmak 125 milyar pound tutarında alım yaptı. 

ABD Merkez Bankası hanehalkları ve firmalara doğrudan kredi sağlamakta; Fed Eylül ayından beri konut kredisine bağlı menkul değerler, hazine bonoları vb olmak üzere 864 milyar $ tutarında alım yaptı. Avrupa Merkez Bankası ise son olarak %1 faizle bankalara 1 yıl vadeli 400 milyar euronun üzerinde likidite sağladı. Bu oran euro bölgesi milli gelirinin %5'ine tekabül etmekte.

Aktif satın alımları ve likidite yönetimi tedbirleri nasıl sonuç veriyor ? ABD, İngiltere ve Euro Bölgesinde kredi büyümesi halen zayıf. Bu durumun arz mı yoksa talep kaynaklı kısıtlardan mı kaynaklandığını belirlemek de kolay değil. Bu durum zayıf talebe de bağlanabilir zira işletmeler stoklarını ve yatırım harcamalarını azaltmaktalar hanehalkı da "borçsuzlaşma" (deleverage) eğiliminde. 

Dolayısıyla,  finansal sistemin halen kırılgan görünümü ve aktif fiyatlarındaki hızlı düşüşten zarar gören hanehalklarının artan  tasarruf eğilimi nedeniyle, ekonomik iyileşme yavaş  olacak. Bu süreçte de faizler düşük kalacak.  Bir çok ülke %70-%75'in altında kapasite oranları ile çalışmakta; bu durum global olarak yatırım faaliyetlerinin canlanmasını da sınırlamakta.

Global ölçekte para enjeksiyonları yapılırken, çıkış stratejileri de konuşulmaya başlandı.  Ancak Fed Başkanı B. Bernanke'nın açıklaması sonrası edinilen izlenim daha uzunca bir süre genişlemeci para politikası izleneceği yolunda.  Ayrıca, piyasalarda fazla likiditeden dolayı endişe olmasına karşın bunun orta vadede ele alınacak bir konu olduğu, halihazırda  bu likiditenin kredi piyasalarını desteklemede gerekli olduğu değerlendirilmekte.

Türkiye ise ilk çeyrekte yıllık %13.8 daralma ile en keskin düşüşünü yaşadı. Bu düşüşte, Lehman Brothers'ın batışı sonrası sermaye girişlerinde yaşanan hızlı daralma belirleyici faktörlerin başında geldi:  Özel sektör ve bankaların yurt dışı borçlanmalarını iki ayrı dönem itibariyle incelediğimizde bu durum çarpıcı bir şekilde de gözükmekte: Ocak-Eylül 2008 döneminde; firmalar 40.2 milyar $ tutarında  yurt dışı  kredi kullanırken geri ödemeleri  17.8 milyar $ olmuş, nette ise 22.4 milyar $ tutarında kredi kullanımı gerçekleşmiş.  Aynı dönemde ise bankalar nette 6 milyar $ dış borçlanma gerçekleştirmiş. Ekim 2008-Mayıs 2009 döneminde ise firmalar nette 3.3 milyar $ dış borç geri ödemesi gerçekleştirmiş:  Bu dönemde kurumların yurt dışı kredi kullanımı önceki döneme göre yarıdan fazla azalarak 15.6 milyar $ olurken, kredi geri ödemeleri aynı kalarak 18.9 milyar $ olmuş. Bankalar ise bu dönemde nette 8.3 milyar $ tutarında dış borç geri ödemesi gerçekleştirmiş. Sonuç olarak; büyümenin finansmanı için yurt dışı kaynaklara ihtiyaç duyan diğer gelişmekte olan ülkeler gibi Türkiye de, yaşanan global likidite sıkışıklığından önemli ölçüde etkilendi.

Önümüzdeki çeyreklerde milli gelirde ne öngörmekteyiz? Milli gelir ile sanayi üretimi arasındaki yüksek korelasyon göz önüne alındığında ikinci çeyrekte %8.7 oranında bir küçülme öngörmekteyiz. İkinci çeyrekte sanayi üretiminde yıllık %16 oranında bir gerileme beklemekteyiz. İlk çeyrekteki daralma %22 olmuştu. 3. çeyrekte de %2.3 oranında bir küçülmenin ardından dördüncü çeyrekte baz etkisiyle birlikte yaklaşık %1 oranında pozitif bir büyüme gerçekleşebilecektir.  Bu rakamlar da 2009'un genelinde %5-%5.5 oranında bir daralmaya işaret etmektedir.

Milli gelirdeki bu görünüm enflasyon ve para politikası açısından ne  ima etmektedir?  TCMB, çıktı açığının (mevcut GSYİH ile potansiyel GSYİH arasındaki fark)  2009 ve 2010 yıllarında sırasıyla % -8 ve %-3 ile yüksek seyredeceğini 2011 yılında ise azalacağını (%-1) öngörmektedir.  Bu çerçevede toplam talep koşulları zayıf seyredecek, toparlanma da yavaş olacak.  TCMB bu koşulların da  önümüzdeki iki yıl boyunca enflasyondaki düşüşe destek vereceğinin altını çizerek faiz oranlarının düşük seviyelerde tutulabileceğini belirtmektedir. Hatta  mali disiplinin güçlü bir şekilde gerçekleşeceği varsayımı altında kısa vadeli faizlerin üç yıllık bir sürede tek haneli seviyelerde kalabileceğini öngörmektedir.  Merkez Bankasının faiz konusunda bu net tavrı piyasa faizlerine de yansıdı; gösterge faiz  ilk defa tek haneli seviyeye indi.  Kısa vadeli faizlerin bu yıl %7-%7.50 seviyesine kadar gerilemesi, piyasa faizlerinin de %9-%9.50 seviyesi beklentilerimiz dahilinde.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
2016 Beklentiler 07 Ocak 2016