Faizler neden yüksek, neden düşmüyor?
Çünkü enflasyon yüksek: Enflasyon çift haneli ve geleceği konusunda kimsenin pek umudu yok. Eylülde tüketici enflasyonu yüze 11.20’ye tırmanırken yurt içi üretici enflasyonu yüzde 16.28 oldu. Dünyanın mevcut koşullarında bu kabul edilebilir bir düzey değil. Türkiye’nin enflasyonu, benzer ülkelere göre de çok yüksek.
Enflasyon böyle yüksek ve geleceği belirsizken faizleri düşürmek mümkün değil. Bu koşullarda faizleri zorla düşürmeye kalkarsanız, tasarruflar dövize ve tüketime kayarak hem enflasyonu, hem faizleri yükseltir.
Çünkü bütçe açığı hızla artıyor: Anayasa referandumu öncesinde yapılan seçim harcamaları ile bütçe açığı adeta patlama yaptı. Geçen yılın ilk 8 ayında 4.87 milyar TL fazla veren bütçe bu yılın aynı döneminde 25.18 milyar TL açık verdi. 8 aylık faiz dışı fazla, yüzde 68’lik keskin bur düşüşle 40.31 milyar TL’den 12.99 milyar TL’ye düştü.
Bütçe açığının hızla artması Hazine’nin borçlanma ihtiyacını artırıyor. Hazine’nin daha fazla borçlanması, doğal olarak faizleri yukarı çekiyor.
Çünkü Hazine aşırı borçlanıyor: Artan bütçe açığına bağlı olarak yılın ilk 8 ayında Hazine’nin nakit açığı da 24.69 milyar liraya fırladı. Ama Hazine ihtiyacı olan 25 milyar liralık net borçlanma yerine 55.64 milyar liralık net borçlanma yaptı.
Hazine’nin nakit açığının iki katından fazla borçlanması, faizlerde bütçe açığındaki artışın yaratacağı artıştan daha fazla artış yaşanmasına yol açıyor.
Çünkü cari açık ve dış borçlar yüksek: Türkiye’nin dış dengeleri son derece kırılgan. Yılın ilk 8 ayında cari açık 4.34 milyar dolar ve yüzde 18.95 artarak 27.23 milyar dolara çıktı. Hem cari açığı, hem dış borcu yüksek olan Türkiye’nin kısa vadede hem cari açığını finanse etmeye, hem de dış borç ödemelerini yapmaya yetecek dış kaynak bulması zorunlu. Temmuz ayı itibarıyla gelecek 12 ay içinde Türkiye’nin ödemesi gereken dış borç toplamı 170.46 milyar doları buluyor. Buna olası cari açığı da ilave edersek Türkiye’nin ekonomisini ayakta tutabilmek için 12 ay içinde bulması gereken kaynak miktarı 200 milyar doların üzerine çıkıyor.
FED piyasadan para çekerken ve faizlerini yükseltirken, Türkiye’nin bu kadar kaynak bulabilmesi zor. Bu kırılganlık Türkiye’nin risklerini artırdığı için faizler üzerinde de baskının artmasına yol açıyor.
Çünkü yeterli dış kaynak gelmiyor: Türkiye’nin yüksek dış kaynak ihtiyacı sürerken, tam tersine Türkiye’ye gelen yabancı kaynak miktarı ciddi şekilde azalıyor. Aynı zamanda gelen kaynağın vadesi de kısalıyor.
Yılın ilk 8 ayında gelen doğrudan yatırımlar geçen yıla göre yüzde 14.89 azalarak 6.55 milyar dolara düştü. Buna karşın hisse senedi tahvil ve mevduata gelen yabancı sıcak para miktarı, geçen yıla göre 6.03 milyar dolar ve yüzde 41.92 artarak 20.41 milyar dolar oldu. Yani gelen yabancı fonlar da yüksek faiz için geldi. Bu koşullarda faizleri düşürmek sıcak para girişini de durdurarak, ciddi ekonomik sarsıntıya yol açabilir.
Yabancı krediler cephesinde de hem azalma, hem kısa vadeye kayış var. Alınan dış krediler ilk 8 ayda geçen yıla göre 4.1 milyar dolar ve yüzde 50.89’luk bir düşüşle 4.02 milyar dolara indi. Kısa vadeli krediler 7.73 milyar dolar artarken uzun vadeli krediler 3.71 milyar dolar azaldı.
Çünkü kredi-mevduat dengesi bozuk: Normal koşullarda bankaların mevduat hacminin kredi hacminden yüksek olması gerekir. Kredi hacminin mevduat hacmine yaklaşması ve üzerine çıkması, mevduat toplayabilmek için faiz yarışına ve kredi faizlerinde de artışa yol açar. Ancak Türkiye’de kredi hacmi Nisan 2012’den beri kredi hacmi mevduat hacminin üzerinde. Eylül sonu itibarıyla kredi hacmi, mevduat hacminden yüzde 22.36 daha fazla. Bu denge bozukluğu faizleri yukarı çeken bir faktör.
Bankalar, mevduatın üzerinde kredi verecek kaynağı, yurt dışından borçlanarak buluyorlar. Ancak son dönemde hem Türkiye’nin ekonomik ve politik risklerinin artması, hem de dünyada global fon akımlarının tersine dönmesi nedeniyle bankalar dışarıdan eskisi gibi ucuz ve bol borç bulamıyorlar. Dış dengelerdeki bu değişiklik, içerideki mevduat-kredi dengesizliğinin maliyetini artırıyor, sürdürülmesini zorlaştırıyor. Bu da mevduat ve kredi faizlerine artış şeklinde yansıyor.
Çünkü siyasi riskin her türlüsü var: Ekonomideki bu kırılganlıklar ve yapısal dengesizliklere bir de siyasi riskler ekleniyor. İçerideki çatışmalı politik süreç, demokrasi ve hukuk alanındaki kötüye gidiş ile dış politikada Irak ve Suriye’deki savaş hali ile ABD ve AB ile sorunlu ilişkiler, Türkiye’nin risklerini ve belirsizliklerini artırarak, risk priminin yani faizlerin yükselmesine yol açıyor.
Çünkü kurlar Demokles’in kılıcı gibi bekliyor: Tüm bu kırılganlık ve riskler yüzünden hem içerideki ekonomik aktörler, hem de yabancı fonlar hep tedirgin ve tetikte hareket ediyorlar. İçerideki veya dışarıdaki en ufak olumsuz bir gelişmede, döviz kurları hemen fırlıyor. Kurlardaki küçük artışlar bile açık pozisyon taşıyan şirketlerin bilançosunda büyük yaralar açıyor. Bu durum ekonominin kırılganlıklarını daha da artırıyor. Tetikte bekleyen kurlar, faizleri sürekli yüksek kalmaya zorluyor.