Faizler geleceği yönlendirir mi?
Şevket Keresteci / FİNANSİNVEST
Öncelikle Çarşamba günü Yaşadığımız elim olaydan sonra tüm Türkiye'nin başı sağ olsun. Şehitlerimizin Allahtan rahmet kederli ailelerine sabır diliyorum.
Avrupa'nın krizden çıkışının neye mal olacağının belirsizliği çözüm umutlarını gölgeliyor. G-20'nin telkinleriyle iki yıllık problemin "iki haftada çözüleceği" beklentisine giren piyasalarda doğan aşırı iyimserliği, Almanya Başbakanı Merkel ve Maliye Bakanı Schäuble "mucizevi bir acil çözüm beklemeyin" mesajıyla kontrol etti ve iyimserlik bir anda kayboldu diyebiliriz. Piyasaları, bir süredir gördüğü rüyadan uyandıran bu ifadeler aslında bir sürpriz içermiyor; ancak iyimserliğin gölgesinde kalan gerçekleri de tekrar gün ışığına çıkarıyordu. Almanya'nın ısrarıyla, bankaların tüm itirazlarına ve lobi faaliyetine karşın Yunanistan tahvillerinde daha fazla hak kaybına uğrayacaklarının ortaya çıkması, bankaların sermayelerinin güçlendirilmesi ve benzer bir sorunun İtalya ile İspanya'ya bulaşmasının önüne geçilmesi gibi önlemler alınmasını gerektiriyor. Avrupa Merkez Bankası'nın (ECB) en son sağladığı önemli likidite desteğinin ardından, bankaların sermayelerinin güçlendirilmesi ve sorunlu varlıklarının kurtarılması için, Kurtarma Fonu EFSF'nin gerektiğinde bir sigorta şirketi gibi devreye girerek sorunlu ülkelerin yeni ihraç edeceği tahvillerden doğacak zararların belli bir kısmını üstlenmesi bekleniyor. İtalya ve İspanya riskleri göz önüne alınırsa, EFSF'nin Avrupa'nın dertlerine tek başına çözüm olması kolay olmayabilecek. AB'de kurumsal şeffaflığın nispeten düşük olması nedeniyle, bankacılık sektörünün riskinin tam olarak kestirilememesi, kurtarma fonuna ayrılan kaynakların oluşacak zararlara yetip yetmeyeceğine dair halen endişe uyandırıyor. Bunu gidermek için IMF'in de sürece destek olması fikri tartışılıyor; ancak IMF'e üye bazı ülkelerden "Bu Avrupa'nın sorunu" şeklinde çatlak sesler geliyor. Parasal birliğe karşın "mali birlik" olmayan Euro Bölgesi'nde, bir noktada son kurtarıcı olarak Avrupa Merkez Bankası'nın (ECB) para basıp bankaların sorunlu ülke tahvillerini alması kaçınılmaz olabilir. Bu da ECB'nin enflasyona ve euro'da olası zayıflığa ne kadar duyarlı olacağına bağlı olacak. Ayrıca, inatçı düzeyde ideolojik yapısı nedeniyle ECB'nin hamlelerinin Fed kadar hızlı olmayabildiğini de unutmamak lazım.
Ancak bu aşamalara gelinene kadar, Avrupa'nın pişirilmekte olan "Büyük Planı" kapsamında uzun ve engebeli süreçler yaşanacak. Öncelikle bankaların 6 ilâ 9 ay içerisinde sermayelerini kendi imkanlarıyla (özel sektör kaynaklarıyla) güçlendirmeleri istenecek. Sonra gerekirse ülke hükümetleri devreye girecek; ancak bunun yetmediği noktalarda ise EFSF'den medet umulacak.
Bu haftanın yurtiçinde en fazla öne çıkacak gündem başlığı ise Perşembe günü gerçekleşecek olan TCMB Para Politikası Kurulu toplantısı olacak. PPK'nın bu hafta politika faizlerinde veya zorunlu karşılık oranlarında bir değişikliğe gitmesi beklemiyorum.Ancak, Kurul'un gelecek dönemde izlenebilecek politikalara ilişkin açıklamaları yön gösterici olacak.
Gelelim İMKB' ye 60.000 seviyesini hacimsiz kıramıyoruz. TL'deki güçlenme TL bazında endeksi dizginlerken, TL'nin zayıfladığı dönemlerde ise endeks göreli güçlü kalıp daha fazla düşmeyebiliyor. Kasım ayında Avrupa'da her iki yönde de ciddi hareketler görülebileceği için, satın alınan olumlu beklentilere karşı hayâl kırıklığı yaşama riskini göz artı etmemeliyiz.Özellike Perşembe günü PPK kararlarının beklenmedik bir şey çıkar veya kafaları karıştıracak anlaşılmayan yönler olursa endeks de bu yazının yayınşandığı günü 56.000 seviyelerini görmek bize sürpriz olmayacaktır.