Faizi güneşe serelim
Yine bir faiz tartışmasıdır gidiyor. Merkez Bankası'ndan (MB) faizleri indirmesi isteniyor. Bunu yapmayınca ağır eleştiriler de geliyor. Hatta bazen kimin eleştirildiğini bilmeseniz, yabancı bir kurumdan bahsedildiğini zannedebilirsiniz.
Bir de, sanki MB faizleri düşürse bütün sorunlarımız şıppadanak çözülüverecekmiş gibi davranılıyor ya, o da yanlış. Ama biz işin o tarafında değiliz.
Anlatmaya çalışalım... Aslında işin temeline inerseniz, faiz gerçekte bir neden değil, bir sonuçtur.
Peki neyin sonucu?
Nüfusunuz artıyor ve ekonominizin büyümesi gerekiyorsa, bunu sağlayacak sermayeye ihtiyacınız vardır. Sermayeniz yok ya da elinizdekiyle yetinmeyi göze alamıyorsanız, bunu dışarıdan bulacaksınız, yani borç edineceksiniz.
İşte faiz dediğimiz şey de burada ortaya çıkıyor ki o da paranın zaman maliyetidir. Bu maliyeti, yani karşı tarafın istediği faizi ödemeyi kabul ederseniz, borç bulabilirsiniz. Aksi halde büyümeyi unutun.
İşte Türkiye ekonomisinin faizle ilgili durumu özetle bu. Yıllardır istikrarlı şekilde büyüyoruz. Bu arada dış borçlarımız da artmaya devam ediyor. Siz yine büyümeye devam etmek istiyorsunuz ama kaynak yok. Peki niye yok? Çünkü ürettiğiniz ekonomik değerin parasal karşılığı sizin çarkınızı döndürmenize yetmiyor.
Nereye gidiyor ürettiğiniz onca değer? Bir kısmı geçmişte alınmış borçların (ve faizlerinin) geri ödenmesine, bir kısmı da ekonominizin çarkını çevirmek için dışarıdan yaptığınız ithalata.
Peki ithalatınızın ağırlığını ne oluşturuyor? Doğalgaz, petrol ve kömür gibi enerji kaynakları.
O halde, enerjide dışa bağımlılığı azaltacak çözümler üretmelisiniz. Nasıl? Tamam, petrolünüz yok ya da yakın beride yeterli miktarda üretmeniz zor. Ama elektrik? Şu anda elektriğin yüzde 48'i, neredeyse tamamı ithal edilen doğalgazdan üretiliyor. Yüzde 20'sine yakını da ithal kömürden elde ediliyor.
O halde burada yapılabilecek çok şey var. Yerli ve yenilenebilir kaynaklarınızı devreye sokmak. Elektrik üretilebilir su kapasitenizi büyük oranda kullandığınıza göre, geriye jeotermal, rüzgâr, güneş ve biyoyakıt kalıyor.
Rüzgâr ve jeotermalde bir miktar yol alınıyor. Ama en yaygın kullanıma uygun güneşte bir türlü istenilen noktaya gelinebilmiş değil. Oysa tıpkı rüzgâr gibi, güneşi de elektrik üretiminde yaygın şekilde kullanmaya başlamak, dışarıya ödenecek dövizi hızla azaltacaktır.
Bilinen laftır: Güneş balçıkla sıvanamaz!
Doğrudur. Ama şu da doğrudur. Güneş, Türkiye ekonomisinin en önemli yarası sayılabilecek faizi kurutabilir. Hem de nedenlerini ortadan kaldırarak. Yani geçici değil, kalıcı bir çözüm sunar.
Ancak bunun için bazı basit adımlar atmalısınız. Yapılacak iş de çok basit. Güneş enerjisi yatırımlarını teşvik etmenize gerek yok, engelleri kaldırın yeter. Yani güneş santrallerini yok kanundu, yok yönetmelikti, tebliğdi, yok efendim sistemdi, bağlantı görüşüydü, bağlanma kapasitesiydi, yok bilmem neydi gibi mevzuata boğdurursanız bu iş olmaz.
Türkiye'nin güneş enerjisinden su ısıtma amaçlı yararlanan ülkeler ligindeki ilk iki oyuncudan biri olduğunu biliyor musunuz? Peki bunun için mevzuat mı hazırlanmıştı, sistem mi kurulmuştu, sübvansiyon mu yapılmıştı, teşvik mi sağlanmıştı? Hayır!
Yani ortada herkesin kullanımına açık, çok yaygın bir kaynak vardı ve devlet gölge etmeyince su ısıtmak için başta Akdeniz ve Ege kıyı yerleşimleri olmak üzere yurt sathında milyonlarca çatı günısı sistemleriyle donatılıverdi. Bu sayede yıllardır ne kadar ağacın kesilmekten kurtulduğunu, kömür ithalatı ihtiyacının ne kadar azalmış olduğunu varın siz düşünün.
Son söz niyetine: Ne olur, destek olacağız, geliştireceğiz diye diye neredeyse hiç bir adım atılmasına imkân tanımadığımız solar yatırımlarının önünü açalım. Faizi güneşe serelim. Böylece en büyük düşmanlarımızdan biri olan faizi kurutmuş, yani aslında yere sermiş oluruz.